Sol elinde kılıç, sağ elinde bir insan başı vardı. Uzun saçlıydı baş, bir genç kızındı. Kılıçla kesilmiş bir baş ne kadar acıysa, o başı gövdesinden koparan adamın gerekçesi de en az o kadar tuhaftı. Kız kardeşi
"meşru olmayan bir ilişki" kurmuş, ağabey de cezasını (...) vermişti. Bu kadar basitti işte. Kör inanç, önyargı denen cehennemle birleşip kadına hayatı cehennem ediyordu.
'Yanlış'ın bedeli ölümdü ona göre, ihtimal o da kurmuştu gayrimeşru ilişki ama o erkekti, ona her şey mubahtı. Öyle bir yürüyüşü vardı ki; doğru ve iyi bir şey yapmış, güya onurunu kurtarmış, pisliğe ve kötülüğe (!) son vermiş de haklı bir zafer kazanmış gibiydi sanki. Genç adamın elinde bir genç kızın kellesini gören Hintliler şaşkın ama korkaktı. Karakola teslim olmaya giderken, aslında sonsuz bir gaflet uykusunda gezdiğinin farkında değildi. Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın isteğiyle Nişabur'da kurulmuş olan ilk medrese işte şimdi yitiriyor anlamını. Nişabur Hindistan'a birkaç saat. Osmanlı'nın ilk medresesini 14. yüzyılda İznik'te, sonra Bursa'da, İstanbul'un fethinden hemen sonra Fatih Sultan Mehmet Han'ın koca bir külliye yaptırmış olmasının da anlamı var mı? Bir de muvakkithane yani zaman tayin edilen yer yaptırmıştı Fatih. O Fatih
'hayır' deyip önyargıya, İtalya'dan getirttiği Pelegrini'ye resmini yaptırtmıştı. Soru şu: Çocuklara o medreselerin anlamının üniversiteye yani akla ve bilime giden yol olduğunu niye öğretemedik? Hıristiyan papazların sorgusuz sualsiz infazlarla tebaalarını inlettiği Ortaçağ'dan kurtuluş anlamına gelen
Reform'u ve
Rönesans'ı Doğu'ya ve Ortadoğu'ya niye götüremedik? Evrensel yerçekimi kanunu bulan İngiliz Isaac Newton'un diferansiyel, entegral hesap ve Güneş ışığının yapısı konusundaki çalışmalarından haberdar olup uçakla uçmak yetmiyor insan olmak için. Hintli kızların muhteşem İngilizceleriyle ta Amerika'daki Mc Donalds'ın müşterilerine Bombay'dan servis yapıyor olmalarının da anlamı yok. Mülkiye'de
Nermin (Abadan Unat) hocam derdi ki:
"Hindistan onca karışık yapısına rağmen demokrasiyle yönetilen bir ülke!" Böyle mi olmalıydı demokrasiyle yönetilen bir ülkenin çocuklarının kelle kopartan kafası? Bu mudur kurşuna dizilen binlerce Hintliye rağmen İngilizlere karşı silahsız direnişte ısrar eden
Mahatma Gandi'nin Hindistan'ı? Gandi öldürülünce, Başbakan Nehru çıkıp şöyle dediydi:
"Işık bizi terk etti; her yerde sadece karanlık var." Cevabından korktuğum şu soru içimi acıtıyor artık: Sadece Hindistan mıdır karanlığa giden?