17. Akdeniz Oyunları'nda sekiz haltercinin oyunlar başlamadan kadrodan çıkarılması, Londra 2012'de Aslı Çakır Alptekin ve Avrupa Şampiyonu Nevin Yanıt ile birlikte 33 milli atletin ceza alması, 2004 Atina Olimpiyatları'nda olimpiyat şampiyonu Süreyya Ayhan'ın oyunlardan men edilmesi, doping illetini Türk sporunun içinden temizleyemediğimizi göstermektedir. Başka bir anlamda doping, Türk sporunu ve sporcusunu dünya kamuoyu önünde katletmektedir. Sportif performansın artırılması amacıyla doğal yetenek ve antrenman dışında yasaklanmış çeşitli maddeler ve yöntemlerin kullanılmasına doping denir. İlk saptanmış doping olayı yüzmede 1865 tarihinde gerçekleşmiştir. Sporda performans artırmak amacıyla doping kullanımı insan sağlığını olumsuz etkilediği ve adil yarışma ortamını engellediği için Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmıştır. Bu komite her yılın ilk ayında kullanıma yasaklı maddeleri içeren doping listesi yayımlamaktadır. Bu listelerin sporculara bildirilmesi ve kesin uygulanması gerekir. Listede yer alan yasaklı maddeleri kullandığı saptanan sporcular dopingli sayılarak ceza alırlar. Kazanmakla kaybetmek arasında saliseler, milimetreler, gramlar, önemli olmaktadır. Ancak kazanmak ahlaki kurallar içerisinde olmalıdır. Doping maddelerinin hepsi kısa ya da uzun sürede vücutta kalıcı etkilere neden olmaktadır. Sporcuda kalp krizi tümöral oluşum, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kısırlık, kemik erimesi vb. birçok hasar bırakmaktadır. Doping içeren maddelerin en dramatik sonucu yalnızca bu maddeleri kullanan sporcuda değil, yıllar sonra doğan çocuklarında bile ciddi sağlık problemleri meydana getirmesidir. Uluslararası Anti Doping Kurumu (WADA) sporda doping kullanımına karşı savaşı koordine etmek ve takip etmekten sorumlu uluslararası bağımsız bir organdır. Olimpiyatlarda idrar tahlili ile doping tarama işleminin başlandığı tarih 1968 Meksika Oyunları'dır. Sportif performansını arttırarak başarılı olan sporcular günümüzde ekonomik ve sosyal olarak büyük bir getiriye sahip olmaktadır. Bir kere kürsüye çıkan sporcu yaşam boyu kendini garantiye almaktadır. Başarıya giden her yol mubahtır düsturu, sporcuları ahlaki olmayan yollara itmektedir. Ancak Ulu Önder Atatürk'ün söylediği "Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" sözü tüm sporcuların düsturu olmalıdır.