Bu hafta vizyondan üç yeni film izledim. İkisi beklediğim ölçüde tatminkar, üçüncüsü ise beklentimin üzerindeydi. Sıradan başlayalım!
2004 yılında
"Testere" ile kendini korku alanında kanıtlayan Malezyalı yönetmen
James Wan, yeni filmi
The Conjuring/ Korku Seansı"nda bizleri 1970'li yıllarda yaşanan gerçek bir öyküye götürüyor… Film, dönemin ünlü
paranormal araştırmacıları Ed ve Lorraine Warren çiftinin, şeytani varlıklar tarafından rahatsız edilen çok çocuklu ve genç bir aile ile geçirdikleri çalışma sürecini anlatıyor.
"Korku Seansı" olayların gelişimi, mantığı, neden sonuç ilişkileri, atmosferi, görsel motifleri, akıcılığı ve özellikle de karakter oluşumları açısından
türünün başarılı bir örneği (Bana göre kötü ve özensiz korku örnekleri olaylara odaklanıp karakterlerin içini boş bırakma hatasına düşerken, iyileri daha gerçekçi ve
"yaşayan" karakterler yaratmayı başarmış oluyor).
Filmde
medyum rolünde
Vera Farmiga çok etkileyici bir portre çizerken, şeytanın musallat olduğu anne rolünde sinemanın fazla
kıymeti bilinmemiş yeteneği
Lili Taylor yıllar öncesinin
Emir Kusturica filmi
"Arizona Rüyası"ndaki performansı ayarında döktürüyor.
İkinci film
"Closed Circuit/ Kapalı Devre", Londra'da meydana gelen bir terör saldırısında
İngiliz istihbaratının parmağı olduğunu ortaya çıkaran iki avukatın öyküsünü anlatıyor.
John Crowley'in yönettiği ve başrollerini
Eric Bana, Rebecca Hall, Ciaran Hinds, Riz Ahmed'in paylaştıkları film başarılı bir
politik gerilim. Öykünün derinliği, olay örgüsünün açılımı, senaryo ve tempo açısından tatmin edici ve beklentileri karşılar nitelikte… İlk paragrafta bahsettiğim üzere, bu hafta beklediğimden daha iyisini bulduğum, adeta bana sürpriz yapan film ise son yılların en moda ve özellikle gençler arasında en rağbet gören türünden,
fantastik macera sinema örneği
"The Mortal Instruments:
City of Bones/ Ölümcül Oyuncaklar:
Kemikler Şehri". İtiraf etmeliyim ki
"Alacakaranlık" muadillerine bir yenisi daha eklenmiş olmalı diye gittiğim film, bana göre "taklit ya da zavallı bir takipçi" konumuna düşmeden, aynı akım içinde kendi çapında
özgünleşmeyi başarmış bir çalışma. Evet, yine efsaneler, gerçeküstü varlıklar, benzer görsel detaylar ve romantik motifler söz konusu olsa da öykü bana daha sağlam geldi. Ayrıca genç oyunculara bayıldım…
Lily Collins, Kevin Zeegers ve özellikle de
Jamie Campbell Bower! 1988 doğumlu İngiliz oyuncu Bower'ı "Alacakaranlık"tan da tanıyoruz, ama artık tam olmuş ve gerçekten de izleyici olarak gözlerinizi üzerinden ayıramadığınız ve her anını yakalamaya çalıştığınız o
"filmi sürükleyen" karakter olmayı başarmış. Yıllar öncesinin
"Da Vinci Şifresi"ndeki
Paul Bettany kadar kan dondurucu ve bir o kadar etkileyici…