Hem değerli, hem özel, hem güzel. Rengiyle, tadıyla bir efsane. Yüzyıllardır tatlıdan tuzluya bir çok yemeğe lezzet katan sofraların baş tacı. Osmanlı saray mutfaklarının göz bebeği. Adeta bir sağlık deposu. Çok önemli bir geçim kaynağı. Yetiştirilmesi emek ve sabır isteyen bir hazine.
Nedir bu? Elbette Gaziantep'in yeşil altını Antep fıstığı.
Yeşil altın son günlerde kendinden çok söz ettiriyor. Gazetelerde boy gösteriyor, tartışmalara konu oluyor, bürokratların, siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin toplantılarına konu oluyor.
Hal böyle olunca ve de kentte Perşembe günü başlayan ve yarın son bulacak olan "8.Uluslararası Antepfıstığı Kültür ve Sanat Festivali" devam ederken, Evliya Çelebinin ifadesi ile Alamet-i farika antepfıstığına dair bir kez daha kalemimi oynatayım istedim.
Fıstığın hasat döneminin sonlarındayız.
Ancak bu yıl fiyatların yüksek seyretmesi, neredeyse yüzde 100 artış göstermesi özellikle baklava üreticilerinden tepki aldı. Durumun tarım bakanlığınca ele alınması, destek kapsamına alınması ve stokçuluğun önüne geçilmesi gerektiği yönünde çağrılarda bulunuldu.
Konu şu an bakanlıkta, çözüm bekliyoruz. Peki, biz yani dünyanın en kaliteli fıstığını üreten, bu hazineye sahip Antepliler ne yapıyoruz fıstık için?
Festivalde bir tek fıstık üreticisi ya da satıcısı yok. Çünkü kurumsal kimlik kazandıramamışız bu üretime, ürüne. Ar-Ge yapmıyoruz, ihracata yönelik, turizme yönelik özel ürünler geliştirmiyor, pazarlayamıyoruz.
Ama bizden önde gidenleri "lezzetsiz, kalitesiz fıstık onlarınki" diyerek eleştiriyoruz. Eleştirmek her zaman kolay olanıdır. Önemli olan çuvaldızı kendimize batırabilmekte.
Eğer ilk önce nerede olduğumuzu bilirsek ; ne yapmamız gerektiğini ve nasıl yapacağımızı iyi değerlendirebiliriz.. Abraham Lincoln