SON yıllarda Türk futbolunda genel bir hastalık futbolumuzun ilerlemesini ve başarının gelmesini engellemektedir. Bu hastalık yan toplarla oynamak, devamlı geriye pas atmak, şut atmaktan korkmak, risk almaktan korkmak, cesaretsiz ve silik bir futbol oynamaktır. Bu durum tipik bir özgüven yetersizliğidir. Son haftalarda Adana takımlarının aldığı sonuçlar da özgüven yetersizliğine bağlıdır. Özgüven; bir kişinin, bir sporcunun, pozitif duygular geliştirmesi sonucu ortaya çıkan harekete geçme gücüdür. Yani sporcunun kendine güvenme inancıdır. Özgüven aynı zamanda bir kişinin, sporcunun dışarıya verdiği görüntü ve iletişim farkıdır. Özgüvenin temelinde sporcunun pozitif olma duygusu yatar. Bir sporcuda negatif düşünce ne kadar fazlaysa, iş yapma kapasitesi de o oranda azalır. Özgüveni olmayan bir sporcunun korkuları vardır, kararsız ve cesaretsizdir. Kendine güvenmeyen futbolcu sorumluluk almaz, yan paslarla veya geriye oynar, kendini yormaz ve bu nedenle az hata yapar, tepki almaz. Kendine güvenen futbolcu ısrarcıdır, cesaretlidir, şut atma sorumluluğunu yüklenir. Özellikle futbolda özgüvensizliğin en büyük göstergesi şut pozisyonuna girip de şut atmamaktır, bu da bir özgüven meselesidir. Pasif, çekingen, özgüveni olmayan, arka planda kalmayı tercih eden sporcular yetenekli olsalar da başarılı olmaları mümkün değildir. Futbolcuda özgüven gelişimi alt yapıdan başlamalıdır. Sporcunun güçlü yönlerini belirlemek, onların üstünde daha çok çalışmak gerekir. Sporcuya risk alması, pozitif düşünmesi, kendisini iyi ifade edip duygularını iyi kontrol etmesi öğretilmelidir. Sporcuyu cesaretlendirip ona inanmak gerekir. Alt yapıdan itibaren sporcuyu her hareketinde tenkit etmemek, her antrenmanda sporcuyu yermemek, onu cesaretlendirmek gerekir ki korkak, içe dönük devamlı yan pas yapan kendine güvenmeyen bir futbol ortaya koymasın. Son günlerde Türk futbolunda görülen en büyük hastalık bence bu özgüven yetersizliğidir.