"Bu nasıl soru" demeyin. Çünkü Antep fıstığı öyle çikolatada, baklavada yediğiniz yeşil meyveden, biranıza meze yaptığınız tuz ile kavrulmuş halinden çok daha fazlasıdır.
Evliya Çelebi'nin dediği gibi
"Ayıntab-ı Antep"tir,
yani Antep'in gözbebeğidir. Tam da mevsimi gelmişken, tezgahlardaki yerini almaya başlamışken, bu yıl rekolte yüzümüzü güldürürken biraz anlatmakta fayda var fıstığı. Adını gazi şehrimizden alan bu lezzet ve sağlık deposu tarım ürünü Türkiye'nin 27 ilinde yetişiyor. Ancak rekoltenin yüzde 90'ı Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman ve Kahramanmaraş'a ait. Gaziantep'in
'yeşil altını' olarak bilinen Antepfıstığı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında kalan şehirlerimizde ne yazık ki kavrulmuş tuzlu hali ve pastaya, tatlıya kullanılan iç halinden öte pek bilinmiyor. Diğer şehirlerimiz mesela fıstığın taze halini bilmiyor. Hasbelkader eline geçse iki kabuk altına saklanmış fıstığa nasıl ulaşacağını bilmiyor. Ya da kuru kabuklu fıstığı nasıl kırıp yiyeceğini. Fıstıktan elde edilen bir kahvemiz olduğunu, adının menengiç olduğunu bilmiyor. Ya da o menengici kavurup kuruyemiş olarak tükettiğimizi bilmiyor. Katma değeri oldukça yüksek bir sanayi ürünü olma potansiyeli bir yana adeta bir enerji hapı. Araştırmalar diyor ki;
Antepfıstığı zekayı geliştiriyor, çocuk gelişimine katkı sunuyor, kalp dostu, afrodizyak özelliğe sahip, kan şekerinin yükselmesini, karaciğerde yağlanmayı önlüyor, iyi kolesterolü yükseltip kötüyü düşürüyor. Fıstığın neden bilinmediğinin suçunu aslında biz
'girişimci Anteplilerde' aramak lazım ama bu konuyu başka bir yazıda tartışmaya saklıyorum ve size bir dost tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Bir anlamda kentin hazinesi, dünyaca ünlü Antep mutfağının gizli gücü fıstığımızın taze halini eğer daha önce hiç tatmadıysanız bir şekilde temin edip deneyin derim. Üstelik bu yıl rekoltenin yüksekliği fiyatları da aşağıda tutacağa benziyor. Her şeye rağmen, moralli ve huzurlu bir hafta sonu olsun.