Her bayramın hepimiz için ayrı bir anısı ve özlemi vardır.
'Nerede o eski bayramlar?' diye özlem duyduğumuz ise o geçmiş yıllardaki bayramlarda yaşayıp, bugün yaşayamayacaklarımızdır. Onca yıldır ailemden uzak diyarlarda olduğum bayramlar benim için hep hüznün, bitmeyecek olan hasretin, içimi cızlatan anılarımın habercisi olmuştur. İşte o haberciyle bir kez daha bir aradayız. 10'lu yaşlarımın bir Kurban Bayramı sabahı Yörükselim'deki o saraya değişilmeyecek tadı ve tuzu olan evimizin avlusunda babam kurbanı kesmiş, dut ağacına astığı gövdeyi soyarken, mantız üzerindeki meşe odunu köz olmaya başlamıştı.
"Ben bu kurban etinden yemeyeceğim" dememle irkilen babam
'Niçin?' diye soramadan cevabını verdim.
"Televizyonumuz yok. Bu keçiyi alacağına televizyon alsaydın" derken gözlerimden hâkim olamadığım yaşlar akmaya başlamıştı.
"Sen ye, ben televizyon alacağım" diyen babam dediğini yapmış, hem de bayramın 1. Günü, her yer kapalıyken Maliyede çalışan Apo amcanın oğlu Ali'nin forsuyla işyeri açtırılan Şıho Kaynar'dan Telefunken siyah beyaz TV evimizde kurulmuştu akşam olmadan. 40'a yakın yıl geçti ama o kurban bayramı sabahı yaşadıklarımı babamın üzerindeki damalı gömleğine kadar her kurban bayramı sabahı yaşarım. Yaşarım yaşamasına da duygularımı ve içinde bulunduğum ruh halimi anlatmaya bu köşe değil bu gazetenin sayfaları yetmez. İşte o zaman uzun söze ne gerek var… Bayramı adına ve şanına yakışır şekilde kutlayalım. Allah rızası için kestiğimiz kurban paylarımızı sayı ile adet yerini bulsun diye dağıtmak yerine muhtaca ulaştıralım.
Ozan Hayali'nin çok sevdiğim şu dizeleriyle bayramınız kutlu, bayram günleriniz mutlu olsun:
Yunus Emre'dir primiz
Hacı Beştaş'tır dedemiz
Mevlana gel gidelim
Herkes bize hayran olsun
***
Bayram olsun, bayram olsun
Bugün bize bayram olsun
Gel gardaşım sarılalım
Alem bize hayran olsun
***
Anadolu'dur adımız
Baldandır bizim tadımız
Gel gardaşım koklaşalım
Eller bize hayran olsun