Bir kaç saniye düşünün. Hayranlıkla uzaktan izleyip, fanatik taraftarı olduğunuz bir takımın bir gün oyuncu kadrosuna girip sahaya çıktığınızı… Hayal edin, oynadıkları oyunla sadece sizin değil, binlerce insanın gönlünde taht kurmuş takımın içine oyuncu olarak girip, rakiplerinize karşı takım arkadaşlarınızla göğüs göğse mücadele ettiğinizi. Bir gol yememesi için defansı sağlam tuttuğunuzu… Bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirin… Rakibin açık yerini, zayıf noktasını yakaladığınızda fileleri havalandırıp golü attığınız zamanı bir düşünün. Siz neler düşündünüz bilmem ama ben bir zamanlar taraftarı olarak izlerken şimdi bu takımda
haber müdürümüz Temel Eren ile aynı zamanda aynı komisyon kararıyla
Sürekli Basın Kartı sahibi olmam geldi bu küçük aklıma. Mahalli gazetede çaylak bir muhabir olarak çalışırken yıllarca güneşin doğuşuyla her sabah alıp her haberine, her fotoğrafına hayranlıkla imrenerek baktığım o muhteşem gazeteye, SABAH'ın hazırlandığı mutfakta, şimdi haber takımı kadrosuyla girdiğim o yıllara kadar bir film gibi gözlerimin önünde geçti. Bir zamanlar uzaktan hayranlıkla izlediğim takımın şimdi oyuncusu olma duygusunu yıllardır bana yaşatanların başında, elbette verdiğiniz enerji ve coşku ile siz değerli okuyucular gelmiştir. Yıllardır bölgede bazen ölümün sıcak nefesini insanın ensesinde hissedip haberin peşinden koşarak bitirilen yılların ne demek olduğunu ancak gazeteciliği araç olarak değil amaç olarak yapan meslektaşlarım bilir. Gönlünde bir Türk subayı olma aşkı yatarken '
Körler memleketinde şaşılar padişah olur' misali… Meslekte geçen çeyrek asra yaklaşan zamanda
haber müdürüm Temel Eren ile aynı anda aldığım Sürekli Basın Kartı, onursal unvanı bir kenara, fiziksel olarak sadece tabutumuzun üzerine Türk bayrağı örtülmesini garanti etmiş olmaktan öteye gitmez. Ülkesi ve kenti için çalışan, kolayı değil zoru seçen, kalemini, yaşadığı şehir ve ülkesinin, milletinin menfaatleri doğrultusunda çalıştıran, haksızın karşısında, mazlumun yanında olan, sadece gerçekleri yazan, ilkelerinden ödün vermeyen, bir avuç da olsak ister benden büyük ister benden küçük, önce adam gibi adam sonra
'gazeteci' olmaya devam edeceğiz. Ve son söz değerli okuyucular, Bir gün parlak tüylü, semiz ve tasmalı dolaşıp birilerine uşaklık ve dalkavukluğunu yaparak karnı tok sırtı pek görünümleriyle boğazlarındaki efendilerinin taktığı tasmanın yarasını gizlemeye çalışıp 'Ben gazeteciyim' diyenlere rastlarsanız unutmayın ki onlar bu mesleğini onurla ve şerefle yapanlardan değildir. Onlar kurda benzeyen köpeklerdir.