Yüzyıldır
"tahıl ambarı" olarak tarihe geçen
Konya Ovası'nda
Mavi Tünel projesi kapsamında dağlar delinip
Ferhat'ın Şirinine kavuşması gibi ova suyuna kavuşuyor.
Toroslar'ın tepesinde
Hadim, Taşkent, Bozkır'ın çukurlarında toplanan su ışıl ışıl parlıyor.
Kuru Kafa Mehmet Efendi'nin kazma kürek taşımayı planladığı su, şimdi en modern araçlarla toplanıyor. Toroslar'da insanların yürümeye zorlandığı tepelerde şimdi beton kalıplar çakılıyor.
Bugün gururla seyrettiğimiz toplanan su bilindiği gibi dün, düdenler vasıtası ile Akdeniz'e akıp gitmekte idi.
Oysa bu suyu toplamanın tarihine göz attığımız zaman
1819'da Çelik Mehmet Paşa ovasının sulanması için Suğla Gölü'ndeki düdenleri kapatmaya çalışır ancak başaramaz.
1871'de Suğla Gölü'nde oluşan bataklığı önlemek için Seydişehir Çatmakaya civarındaki en büyük düden açılmak istenir ancak yine başarılı olunamaz.
1872'de ise
Hafız Paşa, Suğla Gölü'ne akan Beyşehir Çayı'nın yönünü değiştirmeyi ve Mavi Boğaz ile suyu ovaya akıtmaya çalışır.
Fakat bu çabalar da boşa gidecektir.
1880'li yıllarda ise resmi çabalara yerelden cesaret gerektiren yüreklice bir destek gelir.
Hayıroğlu Köyü'nden
Kuru Kafa Mehmet Efendi adıyla bilinen bir köylü, Çarşamba Çayı'nın su altında bırakıp bataklık haline getirdiği arazilerin kurutulması ve kıraç arazilerin de sulanmasının yollarını arar.
Ova köylerinin önde gelen isimleriyle görüşür.
Sulama kanallarının açılması, köylerin nüfus ve arazi oranlarına göre su dağıtımının yapılmasına karar verilir.
Yöre halkı yaşamını aydınlatacak olan bu projeye büyük destek verir ve bu işe gönülden inanır.
Ne var ki Çarşamba Çayı'nın zengin bir kaynağa sahip olmaması ve yaz aylarında kuruma noktasına gelmesi, yapılan planların ertelenmesine neden olur. Kuraklık kara yüzünü gösterince ova köylüleri bölgeden göç etmek zorunda kalır. Bu durum karşısında
Mehmet Efendi projeyi hayata geçirecek yolculuğuna çıkar.
Çarşamba Çayı'nı izleyerek suyun kaynağına ulaşır ve yetersiz olduğunu görür.
Kuru Kafa Mehmet Efendi,
Beyşehir Gölü'nden gelen suyun ziyan olmadan ve
Suğla Gölü'ne dökülmeden
Konya Ovası'na ulaştırılması için mevcut ana kanala, ulaşımı sağlayacak bir yan kanalın yapılması gerektiğine inanır.
Bu görüşünü köylülerle paylaşarak bin kadar köylü ile kazma kürek kanal açma çalışmalarına başlarlar. Uzun uğraşlar sonucunda Beyşehir Gölü Mavi boğaz'a bağlanır. Açılışa Konya eşrafı davet edilir ve törenle su açılır. Ancak ilkel tekniklerle inşa edilen kanal, Karaviran civarında suyu taşıyamayarak tahrip olur. Köylüler büyük üzüntü içinde kalırlar.
Mehmet Efendi büyük bir üzüntü duyar ve 1898'da da vefat eder. Ancak başlatmış olduğu mücadeleye oğlu devam eder.
Mehmet Efendi'nin oğlu, 1898'de Konya'ya vali olarak atanan Avlonyalı Ferit Paşa'ya babasının başlatmış olduğu projeyi arz eder ve konuya ilişkin destek ister.
Ferit Paşa'nın 1902'de sadrazam olmasıyla sulama işi daha da büyük önem kazanır.
Konya Ovası'nda sistemli ve kalıcı tesislerin yapımı için İstanbul- Bağdat Demiryolu hattını inşa eden Alman firması ile görüşülerek gerekli fizibilite çalışmaları yapılır ve Sultan Abdülhamit'in onayı alınır. Proje bütçesi 700 bin Osmanlı altını olarak belirlenir. Bu projenin şartnamesi 1908'de Padişah tarafından imzalanır.
1918'de ise proje uygulamaları tamamlanarak Türkiye'nin ilk sulama şebekesi işletmeye açılır. Konya Ovası'nda sulama çalışmalarını koordine edecek olan Konya Ovası Sulama İdaresi İşletme Müdüriyeti de 1927'de kurulur.
O yıllardan bu günlere geldiğimiz zaman daha yolun başı sayılabilecek noktada sizlere sadece elle tutulur gözle görülür bir işaret vermek istiyorum.
Düne kadar sadece buğdayıyla bilinen tanınan ve kitaplara geçen Konya'da son yıllarda ürünün şekli değişmiştir. Artık üretici ceviz, çilek, kiraz ve cennet hurması yetiştirmektedir. Toroslar'ın çileği kirazı artık ağacından tamamen yurt dışına ithal edilmektedir.
Ve biz daha yolun başındayız.