1983 doğumlu Ceyda Subaşı, ilk romanı Aşk Olsun Paris'i yaklaşık iki sene yaşadığı Paris'teki izlenimleriyle harmanlamış, yumuşak ve akıcı bir dilde yazmış. 253 sayfalık kitap boyunca ana karakter iç mimar Melda'nın ailesiyle, İstanbul'dan ayrılıp Paris'te yeni bir işe başlamasına ve şehri keşfetmesine tanık oluyoruz. Melda'nın küçük küçük aşk deneyimleri eminim içinizi ısıtacak.
Hikayemiz İstanbul Suadiye'de yaşayan Melda'nın güzel bir iş teklifi almasıyla başlıyor. O ana kadar sadece bir kez üç yaşında gittiği Fransa ile Fransız liselerinden birinden mezun olan babası dışında pek de bir bağı olmayan Melda, bu teklifi biraz tedirginlik içinde de olsa kabul etme kararı alıyor. Ailesinin ve arkadaşlarının desteğiyle genç kadının Paris serüveni de başlamış oluyor.
SEVGİ YAKINLAŞTIRIYOR
Melda'nın Paris'teki en büyük dayanağı uzun zamandır orada yaşayan arkadaşı Nur... Ve tabii ki iç mimar olarak aldığı ilk işin, bir Türk'ün evi olması da hem işini kolaylaştırıyor hem de kendisine güveninin artmasını sağlıyor. Ev sahibinin oğlu ile arasında romantik bir gelişme olur mu derken hiç beklenmedik bir olay Melda'nın hayallerinin çöpe gitmesine neden oluyor. Ancak tanıştığı başarılı ve ünlü mimar Pierre ile arasında yaşanan yakınlaşma hem şehre daha çok bağlanmasını hem de kalbinin uzun zamandır kapalı olan kapılarının aralanmasını sağlıyor.
Ancak Pierre ile başlayan aşk ilişkisinin sonu yine pek de beklenmedik bir şekilde geliyor. Kitapta arka arkaya karakterler hakkında karşılaştığınız küçük sürprizler hikayeye daha da bağlanmanızı sağlıyor. Sayfalar boyunca satırlar arasında yer alan Paris detayları da şehirde küçük bir tatil yapmışsınız gibi aklınızda kalıyor. Sonuç olarak kitap bittiğinde yüzünüzde küçük bir gülümseme oluşacağı kesin. Sonbaharın iş yorgunluğu, şehirdeki koşuşturmanın artması ve tatil sonrası adaptasyon sorunu yaşayan bünyelere bu kitabın iyi geleceği muhakkak.