Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Soğanın kabukları...

İnsanı anında kuşatan, ayrıntılar üzerinde dikkatle ama yormadan dolaşan, kah durgunlaşıp kah coşan ama hep uyanık kalan bir üslup. Sadece hayatının değil kitaplarının da hikayesini anlatıyor Günter Grass Soğanı Soyarken'de

Günter Grass'ın öldüğünü okuduğumda Lübeck kentinin kasvetli ve depresif havasını hatırladım. Lübecker Nachrihten'deki yazı işleri toplantısına katılıp; okur mektuplarını büyük bir titizlikle arşivleyen hanımefendi ile her cümlesi 'ya, yaa, yah' gibi tonlamalarla başlayan ya da biten kısa konuşmalar yaptıktan sonra bisikletime atlayıp nehrin kıyısındaki köhne pansiyona doğru yola çıkardım. Yolda, duvarlarından eser kalmamış o tarihi kalenin kapısını geçtikten sonra, karşıma çıkan ilk parkta mola verip pipomu çıkarırdım. Aynı parkta beyaz pardösülü, gözlüklü, yaşlı bir adamla karşılaşmıştım iki kez. Yanlış hatırlamıyorsam, ilk gün hiç konuşmadık. İkinci gün o da piposunu çıkardı cebinden ve aramızda bir muhabbet başladı. Pipolardan ve tütünlerden söz ettik. O gün aynı haberde yazarın pipolu fotoğrafını görüp, Lübeck ve Grass isimlerini yan yana okuyunca 'acaba' demeden geçemedim.
Teneke Trampet'i yıllar önce okumuştum. Oskar yazarın kendisi ya da çocuğu gibi gelmişti bana. Bağlarbaşı'ndaki İSAM Kütüphanesi'ne uğrayıp yazarın diğer kitaplarını da almıştım. Türkçeye çevrilmiş olanları. Sadece altı taneydi.
İlknur Özdemir tarafından çevrilip önce Merkez Kitapları, şimdi de Kırmızı Kedi tarafından yayımlanan Soğanı Soyarken kitabını okurken bu kez de bisiklet meselesine takılıyorum. Onlarca kanlı sahnenin, kitabın, kahramanın içinden çıkıp bisiklete biniyorum. Çocukluğumdan beri evin arka bahçesinde, sokaklarda, caddelerde ve bazen de spor salonlarında bisiklete binen biri olarak pedal çevirmenin hayatımı kolaylaştırdığını düşünmedim hiç. Oysa bisiklete binmeyi bilmemek Grass'ın hayatını kurtarmış. İkinci Dünya Savaşı'nda... Rus hattının gerisine sızan mangası sığındıkları evde buldukları bisikletler sayesinde hattı yarabileceklerini düşünmüşler. Grass bisiklete binmeyi bilmediği için geride kalmış. Arkadaşlarının hiçbiri Alman tarafına geçmeyi başaramamış; evi terk ettikten çok kısa bir süre sonra Ruslar tarafından taranmış. Eğer anlattıkları doğruysa Grass'ın, hikayeye yazarın o meşhur büyülü gerçekçiliğinden unsurlar katılmamışsa, bir nakısa bize büyük bir yazar bağışlamış olabilir.
Yazar'ın 'soğan soyma' mecazından yararlanma nedeni bu kitabın anı ve bilinç katmanlarından oluşması. Geriye doğru gidiş... Bir inşa değilse bile bir keşif... Bir tür itirafname... Hatta yer yer böbürlenme... Soğanın üstteki kabuğunu kaldırdığımızda alttan yeni kabuklar çıkıyor. Fakat ben neticede bunların da birer kabuk olduğunu düşünüyorum. Özellikle genç bir yazara dönüşmesini anlatan son bölümlerin... Yine de Grass okumak, Grass olmak mühim. İnsanı anında kuşatan, ayrıntılar üzerinde dikkatle ama yormadan dolaşan, kah durgunlaşıp kah coşan ama hep uyanık kalan bir üslup. Sadece hayatının değil kitaplarının da hikayesini anlatıyor yazar Soğanı Soyarken'de... Hangi kahraman ne zaman, nerede doğdu?

***
Soğanı Soyarken yazarın en çok tartışılan kitabı oldu. Öyle ki diğer kitaplarını gölgeleyecek kadar. Bir sivil yürek, bir evrensel vicdan olarak temerküz eden, her kitabını bir başka insanlık anıtı olarak yükselten Grass, nasıl olurdu da gençliğinde Nazi örgütlerine katılır, üstelik bunu yarım asır boyunca saklardı? Ağır eleştirilere uğradı. Eleştiriler kitap yayımlanmadan başlamıştı ve Grass kendisine sorulan soruları "Bu konuyu kitapta anlattım" diyerek yanıtsız bırakıyordu. Acaba bu da ilk haftasında 130 bin kopya satılan kitabı için bir reklam kampanyası mıydı?
Kitabın ikinci kez yoğun tartışmaların odağında kalması Grass'ın İsrail'i suçlayan bir şiir yazmasıyla oldu. 2012 yılında üç farklı gazetede Söylenmesi Mecbur Olan başlığıyla yayımlanan şiirde yazar İsrail'in nükleer gücünün 'zaten kırılgan olan dünya barışını tehdit ettiğini' ve 'Batı'nın bu konudaki iki yüzlülüğünden bıkkın olduğunu' söyledi.
İsrail hükümeti yanıt olarak yazarı 'persona non grata' ilan etti ve Filistin'e girişini yasakladı. Bu tavrına gerekçe olarak da o günlerde yayımlanan şiiri değil altı yıl önce yazılmış olan kitabı gösterdi. Dünya basınındaki İsrail ordusu hemen harekete geçti ve yazarı linç etmek istedi.
Şimdi kendimize soralım: Türkiye hükümetlerinden herhangi biri Paul Auster, hatta Ermeni meselesi konusunda söyledikleri nedeniyle bizzat Grass'ın kendisi hakkında benzer bir karar alsaydı ne olurdu? Ve yine merak ediyorum; yazarın imza kampanyalarıyla desteklediği 'yakın arkadaşı' Orhan Pamuk ya da Yaşar Kemal bu konuda acaba nasıl bir tavır sergilediler?

***
Hiç şüphe yok ki Günter Grass 20. yüzyılın önemli tanıklarından biri. Soğanı Soyarken de bu tanıklığı kendisine yöneltiyor. Savaşı ve sonrasını, iki odalı bir evin pencere kuytularından Hitler Gençliği'nin örgütlendiği yarı askeri yatakhanelere, oradan da gönüllü olarak cepheye uzanan, savaş ve esirlik günleri bitince ortaya çıkan yoksulluğun ve çaresizliğin kıskacında kendisine sanat çevrelerinde yer arayan bir adamın çocukluğundan gençliğe geçişini anlatıyor kitap. Nasıl hayatta kaldığını, nasıl âşık olduğunu, nasıl yazdığını... Sanat ve dünya görüşünün nasıl şekillendiğini...
Burada durup bazı şeyleri düzeltmemiz gerekiyor. Grass, Hitler Gençliği'ne katıldığında sadece 13 yaşındaydı. Kendisi itiraf etmese de 'daracık evden kaçıp, ortama uyan' bir çocuk. Savaşın son yılında yaşı geldiği için orduya katıldı ama ona saldıranların iddia ettiği gibi 'özel SS birliğinde' savaşmadı. Grass'ın katıldığı Waffen SS birliklerinde Hintlilerden Fransızlara, İngilizlerden Tibetlilere; 'aryan olmayan' yüzbinlerce asker vardı.
Grass'ın Yahudilerle ya da soylularla bir sorunu olmadığı anlaşılıyor yazdıklarını okurken. Ve pişmanlığı da... Kimseyi ihbar etmediğini anlatıyor, savaşa katıldığını ama kimseyi öldürmediğini ima ediyor. Biraz daha zorlarsak kendisinden bir Aslan Asker Şıvayk bile çıkarabiliriz. Fakat haksızlıklara karşı suskun kalmış olmanın burukluğu hâlâ taze.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA