BÜTÜN PİSLİK SOSYAL MEDYADA!
Bir zamanlar hayranlarınız, size olan sevgilerinden dolayı arabanızı havaya kaldırırdı. Günümüz müziğini ve sanatçıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim dalımdaki sanatçılardan artık çok az kaldı. Millet; poptur, toptur gidiyor. Ben artık atı alıp Üsküdar'ı geçtiğim için kafama takmıyorum. Bugüne kadar 800 eser okumuşum. Öyle oradan buradan, pavyondan gelmedim; radyo sanatçısıyım. Gençliğim, fiziğim, sesim sayesinde başarılı oldum. Sonra İstanbul transfer etti beni. Maksim Gazinosu, Çakıl Gazinosu, Casablanca Gazinosu... Daha sonra film hayatım başladı; 54 filmde başrol oynadım. Bugüne kadar ayrıca 300'ün üzerinde albüm çıkardım. Dımtıs dımtıs müzik bitecek. Bakın, eskiye dönüş var; artık gençler fasıla gitmeye başladı. Sazı sözlü geceler çoğaldı. Üniversite gençliği son yıllarda bilinçlendi; geceleri toplanıp, eskisi gibi saz çalıp şarkı söylemeye başladı. Aynı ritm, aynı melodi, aynı ölçü, nereye kadar? Bu mudur kültürümüz? Bitecek; yavaş yavaş bitiyor da zaten...
Peki sizin zamanınızda nasıldı müzik?
Benim zamanımda duygusallık vardı. Çiftler birbirine sevgiyle ve duygusallıkla bakardı. Öyle hemen selamünaleyküm, aleyküm selam deyip, öpüp de 'Hadi otele gidelim' yoktu. Bugün artık her şey dejenere oldu. Bütün pislik sosyal medyada artık. Ben bugüne kadar internetin i'sine basmadım, basmam da; bütün pislik orada! Ben bu yaştan sonra oralarda günaha girmek istemiyorum.
ORHAN GENCEBAY'A İLK TELİFİ BEN VERDİM
Orhan Gencebay ile dostluğum 1962 yılına dayanıyor. Ben Ankara Radyosu'nda çalışırken, Orhan'da Samsun'dan Ankara'ya imtihana geldi. Ben o günlerde Ankara Anafartalar Büyük Otel'de kalıyorum. Otelin sahibi bir gün geldi, "Memleketten biri geldi, radyoda sınava girecek; tanıştırayım" dedi. Böyle tanıştık Orhan Gencebay'la. O gece otel odasında birlikte saz çalıp sabaha kadar ağladık. Sonra Orhan'ın bir şarkısını, çıkardığım bir plakta okudum ve ona, o günün parasıyla 250 lira telif hakkı verdim.
İLK BEN DİNLEDİM
Bülent Ersoy, bugün Türkiye'nin sevdiği saygın bir sanatçı. Ben onu Bülent Erkoç'ken; genç, pırıl pırıl bir çocukken tanıdım. O dönem Hulki Saner ile çalışıyordum. Bir gün firmanın kapısında, yanında bir hanımla Bülent'i gördüm. Girdim içeri, "Patron bunları al içeri, dinleyelim" dedim. Bülent üç parça okudu. Hulki Saner "Nasıl?" diye sordu, ben de "Çok güzel, hemen iki plaklık sözleşme yapalım" dedim. Anlaşma hazırlandı ama Bülent kalemi bıraktı ve "Ben bunu imzalamayacağım" dedi. Ben de gayri ihtiyari "Niye lan?" dedim. "Eğer Nuri Abi'm kayıt sırasında başımda durursa, ben bu kaseti okurum; şartım bu" dedi. Ben de kabul ettim. Stüdyoda başında durdum ve çok güzel dört parça okudu. Plak aldı, yürüdü.
YÖNETMEN GICIKMIŞ...
Ajda Pekkan'ı Berker İnanoğlu'na ben götürdüm. Benim sayemde film işine girdi. Berker, Ajda ile sözleşme imzaladı; Ajda iki filmden 5 bin lira aldı. Bir gün sette çalışıyoruz; Ülkü Erakalın yönetmen ve Ajda'ya gıcık. Geldi bana "Nuri bu kız suni. Bir tokat sahnesi var; ona iyi tokat at ki algılasın, iyi oynasın" dedi. Ben de kıskançlık sahnesinde Ajda'ya bir tokat attım, uçtu! Küpe kulağından gitti, ağlayarak odaya kaçtı. Sonra gittim peşinden, özür diledim. "Sen bunu bana nasıl yaparsın?" dedi. "Yönetmen söyledi" dedim. "Sen bilmiyor musun, o benden nefret ediyor" dedi. Ardından bir de kameraman "Ben tokadı yakalayamadım" demez mi!
'KARAOĞLAN'I BEN BULDUM
Bir gün Adana'dayım, oranın en lüks oteli İnci Palas'ta kalıyorum. Daha yeni başkan olmuş Bülent Ecevit... Otelin camı kırılıyor, kapıda yüzlerce kişi var; ortalık yıkılıyor. Polis geldi, beni kaldırdı; "Bir el salla, bunlar dağılsın" dedi. Benim için toplanmışlar, ille beni görecekler. Tesadüfen Bülent Ecevit de gelmiş otele, "Bu kalabalık niye?" diye sormuş. O dönem onu çok tanımıyorlar. Ardından "Çağırın, tanışacağım" diyor. Ben iniyorum, gayri ihtiyari "Merhaba karaoğlan" diyorum. Sonra dağa, taşa 'Karaoğlan' yazılıyor ve slogan oluyor.