Galatasaray ve Milli Takım'da forma giyen eski futbolcu, şimdinin teknik direktörü ve yorumcusu Bülent Korkmaz; hayattan neler öğrendiğini Esquire dergisine anlattı:
İnsanın nerede yaşadığı çok önemli. Bütün karakteriniz değişebiliyor. Çocukluğum Edirnekapı'da geçti. O zamanlar çok yaramaz, asi ve deyim yerindeyse mahalleyi birbirine katan bir çocuktum. İlkokul bittikten sonra Florya'ya taşındık. Florya'ya taşındıktan sonra o asi çocuk gitti, yerine sessiz sakin, kibar bir çocuk geldi.
İNSANLIĞI ÖĞRENDİM
Florya'da o zamanlar tesis yoktu. O boş sahada top oynadığımız zamanlarda Galatasaray tesis yapmaya başladı. A Takımı geliyordu, onları izliyorduk. Tesislerin yapımında bulunduk; işçilere su taşıyorduk. O günlerde arkadaşlığın önemini öğrendim.
Rahmetli Salih Hoca'mdan 'yardımcı' olmayı ve insanlığı öğrendim. Bir restoranı vardı; kim açsa alır, karınlarını doyururdu.
Altyapıdaki hocalarım bizlere büyük saygı da gösterirdi. Bugün kendi oyuncularıma verdiğim değer tamamen bundan kaynaklanıyor. Kazanılan herhangi bir kupayı, hiçbir zaman tek başıma almadım. Hep ikinci kaptan da yanımda oldu.
Yabancı futbolculardan çok şey öğrendim. Mesela ben 28 yaşında fitness salonuna gitmeye başladım. Bu benim için çok acı bir şey. Halbuki Avrupalı oyuncular, 18 yaşında salonların yolunu tutuyor. Performansınız iyi olsa bile fiziksel farkınız çok oluyor.
İşiniz ne olursa olsun; alanınızda isim yapmak için planlı programlı olmak zorundasınız.
Yaptığımız '90+' adlı televizyon programında, Metin Tekin'den, Mehmet Demirkol'dan ve Nebil Evren'den konuşmanın da bir sanat olduğunu öğrendim.
EŞİMİN GÜVENİ BANA HEP GÜÇ VERDİ
Hakkımda bilmediğiniz bir şeyi söyleyeyim: Benim gerçek adım, Cesur'dur. Kulübe kayıt olmak için nüfus cüzdanı çıkarmamız gerekiyordu. Malatya'dan gelen nüfus cüzdanında Cesur; Bülent olmuştu.
PAZU BANDI İLE KAPTAN OLUNMAZ
Babam, futboldan anlamayan ama futbolu çok seven biridir. Çalışmayı çok severdi, gerçekten de çok çalışırdı. Çalışma ruhunu ve çok çalışmayı babamdan öğrendim.
Kaptanlık bana zor dönemlerde sorumluluk almayı, takıma sahip çıkmayı, arkadaşlarıma yardım etmeyi öğretti. Arif, Okan, Hagi, Hakan Şükür ve Tugay... Hiçbirinin hakkını yiyemem. Bana her zaman çok yardımcı oldular.
Sanırım Monaco maçıydı; Hagi'nin 39-40 derece ateşi vardı. Maçtan önce bana, "Ben oynamayacağım" demişti. Onu ikna edebileceğimi düşündüm. Zorla maça çıkardım, tribünü gördükten sonra ateşi mateşi kalmamıştı. Yani demek istediğim; herkes birbirini tamamlardı bizim takımda. Kaptanlık, 'pazu bandı' takmak demek değildir. Takımdaki birçok arkadaşı motive etmeyi öğrendim.
MEVKİYE ARTIK BAKMIYORUM
Eşimden, tek başıma karar vermemeyi de öğrendim. Onun desteği ve bana olan güveni, her zaman yepyeni güçler ve motivasyonlar verdi bana.
Baba olduktan sonra hayata bakış açınız değişiyor. Evlat sahibi olduktan sonra insanlara daha fazla değer vermeye başlıyorsunuz. İnsanları mevki olarak değil, 'insan' olarak görmeye başlıyorsunuz.