Aksiyon filmlerinin sevilen ismi Liam Neeson, Lawrence Block'un romanından uyarlanan 'Kanunun Ötesinde' adlı yeni filmiyle izleyici karşısına çıkıyor. Filmde; 'Matt Scudder' isimli bir dedektifi canlandıran Neeson; kendini macera dolu bir kaçırma olayının içinde buluyor. Ünlü oyuncu, 14 Kasım'da vizyona giren yeni filmini anlattı...
'Matt Scudder' karakterinin hangi yönü, 'Kanunun Ötesinde' filminde oynamayı kabul etmenizi sağladı?
Film, benim de yaşadığım New York'ta çekildi. Bu, benim için büyük bir artıydı. Ama asıl etken; karakterin çocukken hep hayalini kurduğum, devamlı trençkot giyen, yüzüne hafif bir ışık vuran 'Robert Mitchum'a çok benzemesiydi. Gizemli ve maço bir yanı var. Bunun yanında da biraz yoldan çıkmış biri ama yine de ahlaki bütünlüğünü koruyor.
Bu rolde zorluklarla karşılaştınız mı?
Her filmin ayrı zorlukları vardır ve ben de bunlara ayak uydurmaya çalışırım. Yeniliklere, farklı seviyelerdeki ani zorluklara her zaman hazırımdır. Bir önceki filmi unuturum, yepyeni biri olmaya çalışırım. Asıl mücadele budur.
'Matt Scudder' daha önceki rollerinizden oldukça farklı ama bazıları onu 'Taken' (Takip) filmindeki rolünüze benzetti.
Evet ama 'Scudder' çok daha karanlık birisi ve o filmdeki baş karakter kadar fiziksel olarak aktif değil. Tamam, onun da silahı var ama fiziksel açıdan aynı karakterler değil.
Genel olarak ne tür rollere bürüneceğini planlayan bir oyuncu musunuz?
Asla öyle biri olmadım. Ben uzun süredir görev adamı olarak bilinen bir oyuncuyum ve bundan da mutluyum. Hayatımı idame ettirebildiğim sürece benim için sorun yok. Çalışma ahlakımı bir cümleyle tanımlarım: Filmin türü ne olursa olsun, elimden geldiğince çalışmak.
Kitabın yazarı Lawrence Block sizi, 'Matt Scudder' rolüne en ideal isim olarak görmüş.
Başlarda biraz gözüm korktu. Lokantada rol arkadaşım Astro (Brian Astro Bradley) ile bir sahne çekiyorduk ve Lawrence sete geldi. Orada tanıştık, bana Neil Jordan'ın 1996 yapımı 'Michael Collins' (Özgürlüğün Bedeli) filmini izlediğinden beri bu rol için ilk tercihinin ben olduğumu söyledi. Kafam allak bullak oldu, "O filme bakıp bende mi karar kılmış yani?" dedim. O sahne çekilirken bile bu konu hâlâ aklımdaydı.
Senarist Scott Frank, yıllardır harika filmler yazan biri. Onunla çalışmak size nasıl hissettirdi?
Kendisi çok çok iyi bir yazar ve hikayenin ekranda nasıl görüneceğini en baştan bilerek yazıyor. Bunu yapabilen çok az senarist var. Başlı başına harika sahneler yazabilmesinin yanında, ortaya çıkardığı işin tamamı da kesinlikle inanılmaz oluyor.
SİNEMADA HâLâ BİR SİHİR SAKLI
Senaryoda karanlık konuların yanında çocuklar da olunca böyle bir yönetmenle çalışmak önemli olmalı.
Çocukların sette rahat etmesini sağladı. Adını hatırlayamadığım küçük bir kız vardı; inanılmaz bir oyuncu. Mezarlık sahnesi için gelmişti. Saat sabaha karşı 03.00-04.00'tü ve hava son derece soğuktu. Ama sahneye bir şeyler katmasını bildi, hiç şikayet etmedi.
Peki Astro? Onunla çalışmak nasıldı?
Daha çok genç bir çocuk; 16 yaşında falan sanırım. O yaştayken bu işler nasıl olur bilirim. Devamlı koşturursunuz, bir yandan büyümeye çalışırsınız, gece çekimleri olur, bedeniniz iflas etmeye başlar. Astro, set aralarında uyanık kalmak için epey çaba sarf etti. Kameralar ona dönünce ağzından çıkanlar son derece saf, doğrudan ve içtendi.
Bu film, insanların sinemada izlemesini isteyebileceğiniz türden bir yapım mı?
Kesinlikle... O sihir hâlâ sadece sinemada saklı. İşin keyif veren yanı bu. Tanımadığınız insanlarla karanlık bir odada oturuyorsunuz ve bu deneyimi paylaşıyorsunuz. Bazen filmleri evde seyrediyorum ama her zaman seyirciyle birlikte izlemeyi yeğlerim.
