Cumhurbaşkanımız çok kızacak; saatler süren törenden çıktıktan sonra dayanamayıp Külliye'nin ana kapısının önünde sigara içtim, içen başka gazeteciler de vardı. Vallahi ben bir gazeteci olarak çok rahat ettiğim bir ortamla karşılaştım. Öyle Çankaya'daki insanı kasan resmi bürokratik bir hava yoktu Beştepe'de. Bazı haberlerde abartıldığı gibi bir şatafat ve görkem de yoktu. Bir gazeteci olarak çok daha lüks ve gösterişli oteller gördüm. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Burası halkın evi" diyor, eminim Beştepe'ye gelen muhtarlar da kendilerini evlerinde gibi rahat hissetmiştir.
Erdoğan, yakından nasıl bir lider?
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde en çok dikkatimi çeken ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ödül alanlara ödüllerin veriliş gerekçelerini tek tek açıklamasıydı. Bence bu tavır ödül alanlar için daha değerliydi, daha da gururlandılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dinlerken gözleri dolanlar bile oldu.
Erdoğan'ın ödül alanların ailelerini de fotoğraf çekimine davet etmesi çok şık, incelikli bir tavırdı. Eminim ünlü edebiyatçı Rasim Özderen ve had sanatçısı Hüseyin Kutlu'nun eşi ve çocukları, Orhan Gencebay'ın hayat arkadaşı Sevim Emre, tarihçi Mehmet Genç'in öğrencileri, rahmetli Cemil Meriç'in çocukları, torunları törende sahneye çıkarak çok mutlu ve gururlandılar. Erdoğan'ın bu incelikli tavrı aslında her başarının arkasında bir eş, bir çocuk, bir aile olduğunun mesajıydı.
GENCEBAY HAYRANI
Türk halkının annesi gibi gördüğü rahmetli Adile Naşit, Kenan Evren'den ödül almıştı. Türk halkının bir öğretmen bir baba olarak gördüğü Münir Özkul da bu onuru geç de olsa Erdoğan sayesinde yaşamış oldu. Özkul'un ödülünü alan torunu Süreyya, törenin neşe kaynağıydı. Özkul'un kızı Güner Özkul, kısa ama anlamlı bir konuşma yaptı. Özkul'a verilen ödülün toplumun her kesimini kapsayan bir ödül olduğunun altını çizdi.
Ümit Meriç'in Erdoğan'a teşekkür ederken "Çağımızın Selahaddin Eyyübisi'ne en kalbi muhabbetlerimi takdim ediyorum" demesi, törenin en çok konuşulan benzetmesiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Orhan Gencebay'ın bir dönem yaşadığı haksızlıklara ve önyargılara bizzat şahit olduğu açıklaması dikkat çekiciydi. Konuşmasında verdiği örneklerden de Erdoğan'ın sıkı bir Gencebay hayranı olduğu anlaşılıyordu. Orhan Gencebay yıllardır katıldığı her toplantıda, törende, TV programlarında müzikteki telif haklarından bahseder. Hatta Gencebay'ın bazen alakasız ortamlarda telif hakları ve dijital hırsızlıktan bahsetmesi, gazeteciler arasında espri konusudur. Gencebay ödül alırken yine telif haklarından bahsetti, tören sonrası resepsiyonda Erdoğan'ın yanına giderek yine bu konuyu açtı.
SAĞLIKLI VE ÇOK FİT
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gencebay'ı dikkatle dinleyip Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'a sorunu çözmesi için talimat verdi. Hatta Gencebay'a "Siz katılacak isimleri belirleyin, Beştepe'de bir sofra kuralım bu konuda. Hiç vakit kaybetmeyelim" dedi. Gencebay telif hakları davasında bu kez amacına ulaşacak gibi; bu müzik endüstrisi açısından da sevindirici bir haber.
Resepsiyonda dikkatimi çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuruyemişi çok sevmesiydi, hep fındık fıstık yedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tıpkı ekranda göründüğü gibi halktan bir insan. Siyasetçi, sanatçı, gazeteci, normal vatandaş; kendisiyle konuşmak isteyen herkesi dikkatle dinledi ve danışmanlarına hemen direktiflerde bulundu. Hayranlarıyla bol bol selfie çektirdi vs. Erdoğan gayet fit ve sağlıklı bir dış görünüşe de sahip. Konuştuğu her insanın gözlerinin içine bakıyor, karizmasını hisettiriyor, tokalaşırken karşı tarafa güç ve güven duygusu veriyor. Tam bir halk adamı, tam bir lider.
Yüksel Aytuğ
KUSURSUZ BİR ÖDÜL TÖRENİ
Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni'ni yerinde izlemek üzere lacileri kuşanıp başkentin yolunu tuttum. Ne yalan söyleyeyim, en büyük merakım, üzerine çok şey yazılıp söylenen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni çıplak gözle görmekti. Tesadüfe bakın ki, o gün Danıştay; Külliye'nin herhangi bir hukuki sakınca oluşturmadığı, yasalara uygun olduğu kararıyla, tartışmalara son noktayı koymuştu. Gittim, gördüm ve bir Türk vatandaşı olarak gurur duydum. Yapıyı kimse sırtına yükleyip kendi bahçesine dikemeyeceğine göre, bu güzelliğin vatanıma, milletime sadece 'prestij' kazandıracağına ikna oldum. Gelelim, tören ve ardından verilen resepsiyonla ilgili özel notlarıma:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferans salonuna sahnenin yanındaki özel kulis bölümünden değil, en arkadaki merdivenleri kullanıp davetlilerin arasından iniyor. Bunu 'halka yakın durmanın' samimi bir ifadesi olarak yorumladım.
Erdoğan, tören sırasında ödül verilen sanatçıların tüm aile üyelerini de sahneye çağırıp tek tek kutladı. Bu da Cumhurbaşkanı'nın 'aileye' verdiği önemin açık bir ifadesiydi. Zira ailelerinin desteği olmadan, hiçbirinin o ödüle ulaşamayacağını en iyi Erdoğan biliyordu.
Ödül törenlerinde sahneye çıkanların ve davetlilerin kıyafetlerine dikkat etmemeleri, önemli bir sorun olarak ortaya çıkar. Sanırım bu sorunun yaşanmadığı tek ödül töreni, Cumhurbaşkanlığı'nınki. Tüm beyler iki dirhem bir çekirdekti. Bütün hanımlar ölçülü bir zarafet ve şıklık timsaliydi.
Keşke Cumhurbaşkanlığı protokolü tüm ödül törenlerinde geçerli olsa diye geçirdim içimden. Ödül alanlar, onların yakınları, siyasiler, basın mensupları için ayrı ayrı bölümler oluşturulmuştu. Sahnenin önüne konuşlanıp bütün tören boyunca davetlilere sırtlarını seyrettiren foto muhabiri ve kameramanlardan da eser yoktu.
Ödül alanlar için hazırlanan tanıtım videoları tek kelime ile kusursuzdu. Özellikle metinlerine bayıldım. Örneğin, ebru sanatçılarına ithafen söylenen şu söz gibi: 'Okyanustaki damlayı değil, damladaki okyanusu anlatan sanatçılar...'
TELİF HAKLARI ZİRVESİ
Külliye ziyaretimizde sadece avizeleri, porselenleri, yeşil mermerleri süzmedim tabii ki... Resepsiyondan 'haber' de süzdüm. Tabii ki bize muhteşem evsahipliği ve mihmandarlık yapan Ankara temsilcimiz Okan Müderrisoğlu'nun eşsiz yardımlarıyla... Orhan Gencebay, sarayın kış bahçesindeki resepsiyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı resmen 'markaja' aldı. Tam 10 dakika boyunca ayaküstü müzik endüstrisindeki telif hakları garabetini anlattı. Erdoğan, bu konuya da duyarsız kalmadı. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın başta olmak üzere ilgili herkese talimatlar verip konuyla yakından ilgilenilmesini, hatta sarayda endüstrinin önde gelenleriyle Kültür Bakanı ve kendisinin katılacağı bir 'zirve' organize edilmesini istedi. Görünen o ki; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Orhan Baba sayesinde eser sahiplerinin mağduriyeti çok yakında son bulacak.
AHMET YESEVİ SAHNEYE TAŞINACAK
Resepsiyon sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hararetli hararetli bir şeyler anlatanlardan biri de Yavuz Bingöl'dü. Öylesine heyecanlıydı ki, Erdoğan'ı bile şaşırttı. Belli ki önemli bir mevzuydu. Sohbetin ardından konuşulanları merak edip Yavuz'a sordum. "Büyük bir projemiz var" dedi. Meğer Ahmet Yesevi'nin hayatını konu edinecek son derece görkemli bir sahne gösterisi planlıyormuş. Bunun için dünyadaki en etkileyici olimpiyat seremonilerini hazırlayan şirketle birlikte çalışacakmış. Yunus'un, Mevlana'nın felsefelerine ilham oluşturan, 'kaynağın başındaki serçeşme' diye anılan Ahmet Yesevi'yi yeni kuşaklara anlatmak için Broadway gösterilerini aratmayacak, yüksek prodüksiyonlu muhteşem bir sahne gösterisi düşlüyormuş. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yavuz Bingöl'ün önerisine hemen onay vermiş ve Kültür Bakanlığı üzerinden projenin hayata geçirilmesi için girişimde bulunulmasını istemiş. Yavuz'a "Böylesine büyük bir gösteri için gerekli donanıma sahip sahneyi nereden bulacaksın?" diye sordum. "Bunun için 3 bin kişiyi içine alacak özel bir çadır sahnesi kuracağız ve önce Türkiye'yi, sonra dünyayı dolaşacağız" dedi. Haydi inşallah!