'Deli Yürek' dizisinin 'Kuşçu'su olarak izleyicinin gönlünde taht kuran Emin Gürsoy, bu sezon TRT'nin 'Yeşil Deniz' dizisinde 'Hicabi' karakteriyle ekranda. Ege'de çekilen diziyle gençlik yıllarına dönmüş gibi hissettiğini söyleyen ünlü oyuncu, 'Kuşçu' lakabının üzerine yapışmasından ise rahatsız... Gürsoy, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı.
Yıllar geçse de sizi 'Kuşçu' olarak tanıyoruz. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Aslında rol aldığım birçok proje var. Fakat seyircinin refleksi şöyle oldu; oynadığım o ilk karakteri çok sevdikleri için, oradan bakmayı ve beni öyle isimlendirmeyi tercih ettiler. Yani 'Yeşil Deniz'de 'Hicabi'yi de oynasam, seyirci yine beni 'Kuşçu' ile özdeşleştiriyor. Bir şekilde 'Kuşçu'nun 'Hicabi'yi oynadığını düşünüyorlar. Seyirci için 'Kuşçu'; yaşayan, gerçek bir karakter oldu. 'Hicabi'yi kim oynuyor?' diye sorulduğunda, cevabı 'Kuşçu' oluyor. Yani Emin Gürsoy'un önüne geçen bir karakter oldu.
BEN DE 90'LARDA YIRTMAYA ÇALIŞIYORDUM
Peki bu durum kariyeriniz için dezavantaj mı? Tabii ki 'Kuşçu'yu oynamak güzel ve keyifliydi. Fakat bir oyuncu olarak bu karakterin üzerime yapışması endişesini yaşadım. İlk zamanlar bu durum rahatsız ediciydi. Sonra 'Kuşçu' ile Emin Gürsoy'u birbirinden ayırınca hayat kolaylaştı. Emin Gürsoy; bana özel bir isim. 'Kuşçu' ise oynadığım karakterden dolayı toplumun bana taktığı bir lakap. Bu taraftan bakınca rahatsız edici değil.
'Yeşil Deniz'de sizi etkileyen neydi?
'Hicabi' karakterini çok sevdim. Dönem işi olması da hoşuma gitti. Ben Denizlili'yim ve 90'lar, benim gençlik yıllarıma tekabül ediyor. Tam da Ege'de olduğum ve sevdiğim bir dönem. Hem kendi kişisel tarihimde, hem de dizide 90'lar sevdiğim zamanlardır. Çünkü 2000'lerden sonra Türkiye'nin algısı değişti. 'Hicabi'nin kıvraklığı, üçkağıtçılığı, gelgitleri derken, ben Hicabi'yi çok sevdim aslında. Bir taraftan da hikayenin içinde, tam da benim Ege'de yaşadığım ve yırtmaya çalıştığım zamanlarla örtüşen bir durum vardı. 'Yeşil Deniz'deki gençler de küçük bir kasabada yırtmaya çalışıyorlar. 90'lı yıllarda ben de Ege'de küçük bir kasabada yırtmaya çalışan bir gençtim. Beni projede heyecanlandıran en temel unsur; kendi hayat öykümle, dizinin öyküsünün paralelliği oldu.
SANATIN İŞLEVİ Mİ BİTİYOR?
Tiyatro projeleriniz nasıl gidiyor?
Şu an Devlet Tiyatro'sunda devam ediyorum. Çok eskiden yurt dışında tiyatro oyunlarında oynadım. Benim için önemliydi ama Türkiye'de karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Dünyada sanat başka türlü evriliyor artık, dönüşüyor. Sanat pazarlamayla, şov dünyasıyla çok iç içe. Her şey pazarlanabiliyor. Acaba sanatın işlevi mi bitiyor diye düşünüyor insan. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya için geçerli. Tabii ki insanlık yaşadıkça tiyatro hiç bitmeyecek ama şimdilerde biraz Ortaçağ'ız.
Çekimler nedeniyle İstanbul'dan uzaktasınız. Bu durum sizi mutlu ediyor mu?
Yazın eşim ve çocuğumla üç ay Ege'de kaldım. Bu arada diziyi çektik. Kızımın okulu başlayınca İstanbul'a döndük. Zaten ailem buraya çok yakın. Her zaman kırsalda vakit geçirme olanağına sahiptim bu yönden. 50 yaşıma geliyorum, her zaman kırsalla iç içe biriydim. Benim problemim tam tersine şehirle aslında. Medeniyet ve kültür-sanat tamam ama kaosu yorucu.
Bugüne kadar gerek tiyatroda, gerekse ekranda birçok farklı karaktere hayat verdiniz. 'Kesinlikle canlandırmalıyım' dediğiniz bir rol var mı?
Böyle planlamaktansa bana gelen karakterle barışık olmaya çalışıyorum. Oynadığım rol kötü adam da olabilir, komedi de, dram da... Önemli olan; karakter ile arkadaş olmak. Hoşuma giden bir projenin içinde olmak yeterli benim için.
Genç oyunculara nasıl tavsiyeler vermek istersiniz?
Bir rolü sahnede veya ekranda canlandırırken, ilk seferki sahne heyecanımı yaşıyorum. Çünkü ben de o karakteri tanımıyorum. Onunla tanışıyorum, birlikte yürümeye başlıyoruz. Tek hedefim; gelebilecek bütün karakterlere açık olmak. Beyaz bir sayfa olarak kalmak, kafayı ve kalbi temiz tutmak... Çünkü bazen bildiğimiz bir şey, önümüzdeki en büyük engel olabiliyor. O yüzden bildiğin şeyleri unutup, her dizide ve filmde oyunculuğa ilk başladığın yerden başlamalı. Oyunculuğu buz patenine çok benzetirim. Buz pateninde zorunlu ve artistik hareketler vardır. Performanslar; artistik hareketler ve teknik üzerinden değerlendirilir. Bizim işimizde artistik olarak herkes 10 puanı alabilir. Ama teknikte alabilir mi bilemem. Teknik olarak 10 puanı alabilecek kişi; en çok çalışan kişidir, kendisine en çok yatırım yapandır.
YENİ NESLİN ENTERESAN BİR ŞEFFAFLIĞI VAR
Yeni nesil oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
Yeni jenerasyonun enteresan bir açıklığı, şeffaflığı, canlılığı var. Oyunculuk anlamında bu bir yetenek midir ya da bu kuşağın bir özelliği midir bilmiyorum. Ama gerçekten çok çalışıyorlar ve aralarında çok yetenekli genç arkadaşlar var. Gençlerde benim en çok gördüğüm şey; gerçekliğin, hakikatin üzerine çok gitmeleri. Ne kadar gerçek ve sahici olabileceklerini deneyimliyorlar. Bu onları çok başarılı kılıyor. Eski oyunculuk algılarının altında ezilmeden yeni şeyler deniyorlar. Dijital dünyayı çok iyi kullanıyorlar, çok çabuk bilgiye ulaşıyorlar, kendilerine iyi ustalar buluyorlar ve çok fazla Avrupa-Amerika dizisi ve filmi izliyorlar. Oradan edindikleri bir deneyim var ve o gerçekliği çok iyi yakalıyorlar.