Büyük oğlu Mert'in bir rock grubu olduğunu öğrenice hemen Abdullah Avcı'yı aradım. "Buluşalım, konuşalım, güzel fotoğraflar çekelim" dedim. Öylece bir araya geldik. Abdullah Avcı; özgüveni yüksek, sıcak, samimi biri. Bir de çok şık… İlginç bir hayat hikayesi ve futbola dair enteresan görüşleri var. Zaten söyleşiyi okuyunca onu artık sadece bir futbol adamı olarak tanımakla kalmayacak, kafasından geçenleri, hayata bakışını da öğrenmiş olacaksınız. Hadi buyurun…
Herkes sizi Abdullah Avcı olarak tanıyor ama ikinci isminiz Mucip… Ne demek Mucip?
Mucip, yaratıcı demek. Bir Kadir Gecesi dünyaya gelmişim. Yaşadığımız Avcı Apartmanı'ndaki diğer tüm aile bireyleri gibi benim ismimi de dedem koymuş. Dedem, Kasımpaşa'daki İbadullah Camii'nin hocası olduğundan, bana da Allah'ın 99 isminden biri olan Mucip'i uygun görmüş.
Çocukluğunuzda hangi isminizle çağrılırdınız daha çok?
Etrafta Mucip derlerdi hep. Hatta 'Abdullah futbolcu olmuş' dediklerinde mahalleli şaşırmış 'Abdullah kim?' diye.
Çocuklara isim vermek, aynı zamanda onlara misyon da yüklemektir. Sizin iki isminiz de ağır… Bu durum baskı yaratmadı mı üzerinizde?
Hem de nasıl! Abdullah ismini de babam vermiş. O ağırlığı taşımaya çalıştım hep. (Gülüyor) Hatta benim küçük kardeşim doğunca, dedem yine devreye girip "Onun da ismi Abdurrahman olsun" demiş ama annem itiraz edince kardeşimin ismi Mithat olmuş.
Aileniz Rizeli, siz Kasımpaşa doğumlusunuz. Nereli gibi hissediyorsunuz kendinizi?
Bir dönem Rizespor'da da oynadım ben. Ama İstanbul'da doğup büyüdüm sonuçta. Zaten Kasımpaşa'nın yüzde 70'i Rizeli'dir.
Hocam bu arada ses renginiz ve vurgularınız bir spiker kadar düzgün. Diksiyon dersi falan mı aldınız?
Hayır, bunun için eğitim almadım ama İstanbul'da yetişmemiz sebebiyle herhalde… Ne de olsa İstanbul'un merkezinde büyüdük. Çocukluğum İstiklal Caddesi'nde geçti. Sesimi ilk kez duyanlar hep 'Akademi mezunu musun?' diye sorar. Beyoğlu Ticaret Lisesi'ni bitirdim. Lise mezunuyum ben.
Neden gitmediniz üniversiteye?
Aslında spor akademisine gitmem için ısrar edenler oldu ama o dönem hem akademiye gitmek, hem Kasımpaşa'da oturup futbola vakit ayırmak çok zordu. Arabamız da olmayınca… Lise biter bitmez profesyonel futbola başladım; zaten bu yüzden okul hayatım yarım kaldı. Ama bilgiye, tekniğe açık olmam yüzünden kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Kardeşim Mithat ise Güzel Sanatlar'a gitti, resim bölümünü bitirdi.
Nasıldı Kasımpaşa'da büyümek?
Tam bir mahalle kültüründe yetiştim. Şimdi ne zaman 'Seksenler' dizisine denk gelsem o günlere dönerim. Bakkal, terzi, pastane, hatta el arabasında salatalık satanlar… Bu arada mahallede ilk televizyon bizim eve gelmişti. İlk gece tüm mahalleli toplanmıştı bize. Kahvehane gibiydi… Annem sobada kestaneler pişiriyor, ikramlar falan… Zaten yayın haftanın üç-dört günüydü. Neyse bize televizyonun geldiği o ilk akşam İsmet İnönü vefat etti. Yas nedeniyle herhalde yayın yapılmadı, İstiklal Marşı söylendi, ekran karardı. Unutulmaz bir geceydi.
Babanız ne işle meşguldü?
Babam mahallenin berberiydi. Tam bir Osmanlı adamıdır babam. Çocukken o hep önde yürürdü, ben annemle birlikte arkasında…
Erkek çocuklar için babalar bir kahramandır. Eminim size unutulmaz öğütler vermiştir… Ne hatırlıyorsunuz o günlere dair?
Her alışverişinde mutlaka pazarlık ederdi. Ben hep bir köşede onu izlerdim sessizce. O hâlâ devam eder pazarlığa ama ben hiç beceremem. Geçen annem aradı "Ne oldu biliyor musun?" diye. Babam ünlü bir pastaneye gitmiş. Pasta, kek, çikolata almış, "Ne kadar borcumuz?" demiş. Fiyatı duyunca "Olmaz o kadar" deyip başlamış pazarlığa. Kasadaki görevli "Fiyat bu amca, indirim yapamam" deyince kızmış, çıkmış pastaneden. Bana da "Hep pazarlık yapmalısın" derdi. Bunu hiç unutmam.
Ne dedi peki futbolcu olmanıza?
Kasımpaşa gelir düzeyi düşük bir semtti. Bizim oralarda da üç tersane vardı. Babam beni hep tersanede çalışmaya yönlendirdi. Gemi yapımı okumamı isterdi, işim garanti olsun diye… Ticaret Lisesi'ne başlayınca bu kez de "Bankacı ol" diye tutturdu. Ama futbolcu olacağım deyince anlayış gösterdi, destek oldu hep…
Neden futbol? Neydi aklınızdan geçen?
Sanırım o dönem futbol benim için bir kaçıştı. Daha iyi imkanlarla yaşamak istiyordum belki de… Zaten hep İstiklal Caddesi'ne çıkar, mağaza vitrinlerindeki şık kıyafetlere bakardım hayran hayran.
Ya anneniz?
Ben küçükken biraz süslüydüm. Annem de çok titizdi o konularda. Kasımpaşa'da çok çocuk mağazası yoktu, bu yüzden beni hep Osmanbey'e götürür, güzel güzel giydirirdi imkanlarımız ölçüsünde. Titizliğim de annemin eseri galiba.
Hocam bu giyim kuşam merakı küçüklükten anlaşılan. Çünkü maçlarda da hep şıksınız.
Ben meraklıyım Yusuf bu konuya… Kendimi iyi hissediyorum güzel giyinince. Normalde ertesi gün giyeceğim şeyi, bir gün önceden hazırlarım. Modayı sıkı takip ederim. Biraz da yaş ilerledikçe bu konuyu belli bir standarda oturttum. Büyük keyif alıyorum, bu benim yaşam biçimim oldu. Hatta bizim başkan (Göksel Gümüşdağ) takılıyor bazen; "Abdullah takımı iki günde, giyeceği elbiseyi ise 10 günde hazırlar" diyor. (Gülüyor)
Ne yapıyorsunuz peki, bunun için ciddi bir mesai harcıyor olmalısınız…
Moda dergilerine bakarım, mağazaları dolaşır, incelerim. Kendi renklerime, tarzıma uygun bulduğum şeyleri hemen alırım. Ama bir moda tasarımcısıyla falan çalışmıyorum. Bazen, futbolu seçmeseydim modacı olabilirdim diyorum kendi kendime.
Var mı vazgeçilmez markalarınız?
Sevdiğim markaları tek tek sıralamak istemem ama kabul ediyorum, marka tutkum var. Zaten herkesin mutlaka kendi tarzıyla örtüşen bir markası vardır. Felaket bir de ayakkabı takıntım var. Bir dönem 'Makyaj çantam var' demiştim ya, öyle olacak şimdi… Bende ayakkabılar hep kalıbındadır. Hepsi kutusundadır, yazlık kışlıklar ayrıdır. Bakımları yapılır, kaldırılır. Bir de saat merakım var ama koleksiyon şeklinde değil .
Etrafınızdakilerin giyim kuşamına da karışır mısınız?
Kimsenin tercihlerine saygısızlık etmem ama ben, mesela asla beyaz gömleğin içine atlet giymem. Takım elbisenin üzerine de spor kaban ya da spor şapka tercih etmem. Eğer yağmur yağarsa, içeride takımıma uygun paltom mutlaka vardır. Konseptimin dışına çıkmam yani.
Arkadaşlarınızı ya da futbolcularınızı bu konuda yönlendirir misiniz?
Bence Emre Belözoğlu, Türkiye'nin en iyi giyinen oyuncusudur. Bunda sanırım İnter'de oynamasının, İtalya'da yaşamasının katkısı var. Ama bazı oyunculara, hoşuma gitmeyen tarzları olduğu zaman takılır, ayakkabılarına falan sallarım; "Bunu değiştir, öyle olmaz" diye. Paça boyu 17 santimdir bende, hep öyle isterim.
FUTBOLCUNUN ÖMRÜ KAYGI İÇİNDE GEÇER
Sabah açtınız gazeteyi, manşette futbolcunuz; barda sabahlamış, çapkınlık yapmış. Tepkiniz ne olur?
Bunu doğru zamanda yaptıysa, yapması gerektiğini düşünüyorum. Benim haftalık planlamam belli. Günümüzde futbolcunun hangi gün, hangi saat, hangi ağırlıkta antrenman yapacağı, beslenme planlaması bellidir. Eğlencenin de ne zaman olacağını mutlaka biliyordur futbolcu... Zaten futbolcuyu belli bir kalıbın içine sokup odaya kapatamazsın ki. Onun da bir hayatı, dışarıda sosyal ortamı olmalı.
Peki taraftarlar futbolculara ne tür haksızlıklar yapıyor?
Tamam, futbolcular büyük paralar kazanıyorlar ama nasıl kazanıyorlar hiç düşündünüz mü? Sürekli kaygı içinde yaşıyorlar. Önce yaşadığı mahalleden çıkmaya çalışıyor. Birincisi çok sevdiği bir işi yapmak istiyor, ikincisi daha iyi bir hayat istiyor. Amatörken profesyonel olma, profesyonel olunca kendini kabul ettirme kaygısı yaşıyor. Para kazanmaya başlayınca bu kez standartlarını koruma, ardından da hayatını garanti altına alma baskısı altında kalıyor. Böyle bakınca bir futbolcu 15 senesini kaygı içinde yaşıyor. Bu adamları anlamak, dinlemek ve bazen de sırtını sıvazlamak gerekir.
Zirvedeki koltuğa oturdum ben, büyük takım beklentim yok
"Allah her antrenöre bunu nasip etmez ama Milli Takım hocalığı yaptım. Bu, manevi açıdan da özel bir görevdir. Sonuç anlamında çok başarılı olamadım belki ama çok önemli tecrübeler kazandım. Bazen 'Sen orada başarısız oldun' diyenlere; ben de 'Dünya Kupası'na iki kez gittik, bir tanesi kurayla. Üç kere de Avrupa Şampiyonası'na… Yani benim pek de suçum yok' diyorum." Bazen de 'Büyük takımda çalışmak istemiyor musunuz?' diye soruyorlar. En büyük koltuğa, yani Milli Takım koltuğuna oturdum. Eğer iyi ve doğru olduğuna inandığım bir teklif gelirse olur ama öyle ille de büyük takım isterim gibi bir beklenti ve hedef içinde değilim."
MOTİVE EDİCİ SÖZLERİ SEVERİM
Var mı maç öncesi slogan sözleriniz?
Türkiye'de bazen ses tonunun yükselmesini bekleyen bir oyuncu grubu var. Ben de lazım olan yerde bazen bu motive edici sözleri kullanırım. Sahaya çıkarken yaptığım son konuşmada söylediğim laflar vardır. "Her zaman daha güçlü ve hızlı olanlar kazanamaz; kazanabileceğini düşünen, inanan kazanır" derim. Ya da "Zafer küçük küçük başarıların toplamıyla elde edilir. Ama inanç yoksa bunların hiçbiri değerli değildir" derim mesela.
Oyunculara kaliteli yaşayın derim
Oyuncularınızın özel hayatlarına, harcamalarına karışır mısınız?
Bazen yönlendirmeler yaparım. Doğru yatırımlar yapmaları konusunda uyarırım onları. Hatta profesyonel yardım almalarını öneririm. Bir kere futbolcunun kaliteli yaşamasını, kaliteli giyinip kuşanmasını, kaliteli yemesini, eğlenmesini savunurum. Bu gerekli çünkü futbolculuk 35 yaşında biter, ondan sonraki yeni hayatlarına hazır olmalılar.
AVCI'NIN LİSTESİ
Medipol Başakşehir'in hocası Abdullah Avcı, GÜNAYDIN okurları için kendi el yazısıyla üç liste hazırladı. İlk liste Avcı'ya göre Türkiye'nin en iyi 11'i... İkinci liste gelmiş geçmiş en iyi 11... Hoca, üçüncü listede ise en beğendiği şarkıları, filmleri, oyuncu ve şarkıcıları sıraladı.
ABDULLAH AVCI'NIN OĞLU OLDUĞUMU HEP SAKLADIM, HİÇ İLGİ ÇEKMEK İSTEMEDİM
İki oğlunuz var; biri futbolla ilgileniyor, diğeri müzikle. Nasıl bir babasınız?
Demokrat bir babayım. Birinci kriterim, çocuklarımın düzgün adam olmaları. İkinci kriter iyi eğitim alıp ailelerine karşı aidiyet duygusunu kaybetmemeleri. Onlara sadece fikirlerimi söylerim ama asla onları yönlendirmeye çalışmam.
Çocuklarınıza, her istediklerini alır mısınız?
Valla tüketim toplumundayız sonuçta; pek 'Hayır' diyemiyorum onlara.
Evde 'iyi polis-kötü polis' rolleri kimin?
İşlerim dolayısıyla evde pek yokum. Maçlar, kamplar, seyahatler derken tüm yük eşimin üzerinde. Çocukların velisi o görünür; eğitim konusunda da disiplinlidir eşim. Çocukları zorlayan, ders aldıran, tatil planları yapan hep o. Bu yüzden kötü polis galiba annemiz.
GİTARI ÇOK SEVDİM
Oğlunuz "Ben müziği seçtim" dediğinde ne hissettiniz?
Mert'i kreşe gönderdiğimiz ilk günün akşamını unutamam. Karşımda dimdik durup "Ben oraya gitmem" dedi. O günden sonra da hayatını hep kendi planladı, biz de arkasında durup ona destek olduk. Ben bir gencin sporla ve sanatla uğraşmasına kesinlikle destek olurum.
Nereden çıktı müzik merakı?
MERT AVCI: Ortaokulun sonunda başladı müzik merakım. Küçükken müzik falan yoktu aklımda. Aslında çocukken futbolcu olmak istiyordum. Babam Galatasaray alt yapısında çalışırken hafta sonları ben de gidip onunla takılırdım. Çok gittim antrenmanlara. Sonra uzaklaşmaya başladım futboldan. Bu arada matematiğim kötüydü benim. Ailem bir matematik hocasından özel dersler aldırmaya başladı. Hocam, elektrogitar çalıyordu. Ders sonunda onunla gitar çalmaya başladık. Çok sevdim gitarı. O sayede öğrendim… Sonra etrafımdaki müziğe meraklı arkadaşlarımla lise 1'de bir grup kurduk. Ardından stüdyolara gitmeye başladık. Büyük zevkti. Zaman geçtikçe iş profesyonelliğe dönüştü.
Müziğe başlayınca neden uzaklaştınız futboldan?
Bıktım çünkü. Çocukluktan itibaren hayatımız futboldu. Evde hep futbol programları falan; açıkçası tiksindim sanırım. Ortaokuldan lise sona kadar futbolu çıkardım hayatımdan.
Biraz da grubunuzdan söz edelim…
Grubu kurduk ama şarkı söyleyecek kimse yoktu. Arkadaşlarım "Sen söyle" dedi. Bir kez söyledim, o günden sonra solistlik bana kaldı. Bu sayede solistliği ne kadar sevdiğimi fark ettim. Bir rock grubuyuz ve dört kişiyiz. Bir gitaristimiz, bir basgitaristimiz, bir de davulcumuz var. Alternatif rock yapıyoruz. Çoğunlukla İngilizce söylüyoruz.
Hedefiniz ne?
Hedef hep büyük bir rock grubu olmaktı ama zamanla gerçekleri görünce bunun zor olduğunu anladım. İyi ya da kötü yapmak değil, amaç müzik yapmak . Zaten İngilizce ve sert müzik yaptığımız için albüm için pek destek göremedik. Çünkü çok satan bir alana kaymak istemiyoruz, alternatif kalmak istiyoruz. Beste grubuyuz . İnternette dört şarkılık bir albüm çıkardık. Şirketimiz yok; kendimiz stüdyoda parasını verip kayıt ettirdik ve internetten dağıtımını yaptık. Sonra üç parçalık bir albüm daha çıkardık. Şu an internet üzerinde iki çalışmamız var. Yeni yeni konserlere başlıyoruz.
BABAM ÇORABIMA BİLE KARIŞIR
Babanızın ismiyle anılmaktan rahatsız mısınız?
Hiç öğrenilmesini istemedim, zaten kişilik olarak da ilgi odağı olmayı sevmem ben. Müzik konusunda hep kendi adımla anılmayı istiyorum.
Okulda falan da saklar mıydınız?
Hep sakladım. Hele futboldan nefret ettiğim dönem… Ama birkaç ay sonra okulda öğrenirlerdi, herkese forma taşımak zorunda kalırdım.
Hâlâ futboldan uzak mısınız?
Babam Milli Takım'a başlayınca geri döndüm futbola. Şimdi gidiyorum maçlara…
Peki nasıl bir babadır Abdullah Avcı?
İdealisttir, hep destekler bizi… Ama her şeyimi paylaşmam; benim kişiliğimle ilgili bir durum bu. Çok konuşmayı da sevmem.
Hiç karışmaz mı size?
Babam tam bir kontrolcüdür. Çorabıma bile karışır, bu renk giyilir mi diye. Hastalık derecesinde titizdir. Bütün aile bu durumdan rahatsız. (Gülüyor)
Müzik zevkleriniz nasıl?
ABDULLAH AVCI: Ben klasik adamım, Türk sanat müziği dinlerim. Oğlumun dinlediği müzikle hiç alakam yok. Bazen yaptığı besteyi dinletir, hoşuma gider ama anlamam.
Mert, babanın unutulmaz bir öğüdü var mı?
Babam birçok şeyi öğütler. Öğüt verici bir babadır yani. "Karakterinle ilgili kimseyi kötü konuşturma" der en çok…
BİZ BÜYÜK ÜLKEYİZ HER ŞEYİ BAŞARIRIZ
ABDULLAH AVCI: "Son dönemde yaşanan terör olayları, hepimizi derinden üzdü. Ama unutulmamalı ki biz büyük bir ülkeyiz. Her şeyin üstesinden gelecek azme ve güce sahip bir devletimiz var. Yeter ki inanalım. Futbolcularıma da hep söylediğim gibi; kazanacağına inananlar, mutlaka başarır!"
HAYAT BANA ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
"Zor olduğu kadar güzel günler yaşadım ve çok şey öğrendim. Büyüdükçe sıkıntıların daha da arttığını, ne kadar çok kişi tanırsan bunun sana o kadar yeni sorunlar olarak döndüğünü, ne kadar üzülsen, kırılsan da her zaman hayata karşı dik durman gerektiğini öğrendim. İyi niyetli olmak ne kadar riskli olsa bile eninde sonunda mükafatlandırılacağını gördüm. Ve finalde böyle bir adam olmanın iyi olduğuna ve hep böyle kalmam gerektiğine karar verdim."
TÜRKİYE'YE GELEN EN İYİ FUTBOLCU HAGI'YDİ
Türkiye'ye gelen en iyi futbolcu bence Hagi'ydi. Çok şey kattı bize. Hoca olarak da Mancini'yi söyleyebilirim. Kişiliği, karakteri, geçmişi, sahada duruşuyla Mancini takdir ettiğim bir hocadır.
SAHADA KİMSEYİ DUYMAZSINIZ
Sahada edilen küfür ya da taraftarın oyun içindeki istekleri çok etkilemez bizi. Bunları duyarsın tabii ama duymamazlığa gelirsin.
Maç bitip eve gittiğimde spor programlarını pek izlemem. İlk zamanlar izlerdim ama şimdi oturup oynanan maçın tekrarını izlerim. Maçın ardından ekibimle oturur 'Neyi hedefledik, neyi doğru yaptık, neyi yanlış yaptık?' diye tartışırız. Bazen aynı maçı tekrar tekrar yedi saat izlediğim olur.