Açıkça söylemeliyim ki, daha önce hiç cezaevi görmemiştim, sadece haberlerde ve filmlerde gösterildiği kadarıyla biliyordum. Ancak Bakırköy Kadın Kapalı İnfaz Kurumu'nda mahkumlar için moral ve motivasyon amaçlı bir etkinlik düzenleneceğini, Rojin'in de konser vereceğini öğrenince; gidip görmek istedim. Veysel Çamlıbel'in organize ettiği bu moral günü için geçtiğimiz çarşamba günü soluğu cezaevinde aldım.
RETİNAMIZ TARANDI
Organizasyon ekibiyle cezaevinin kapısında buluştuk. Tam içeriye giriş yapacağımız anda ekip araçlarıyla; biri elini sıkı sıkı tuttuğu çocuğuyla, diğeri de kucağında kundaktaki bebeğiyle iki kadın getirildi. Ellerinde de içeride giyebilmeleri için çamaşır ve giysilerinin sıkıştırıldığı poşetleri vardı. Kadınlara son dakikaya kadar refakat edenler de sanıyorum eşleriydi. Kadınlar eşlerine ağlayarak sarılıyor ve ayrılmak istemiyor, diğer yandan da askerler "Hadi vedalaşın, içeri girmemiz gerekiyor" diyordu. O anlarda boğazım düğümlendi. İçeride kayıt bankolarına geçtik. Daha önceden gerekli izinler alınıp kimlik bilgilerimiz verildiği için sorun çıkmadı. Hem elektronik, hem de fiziki olarak üstlerimiz arandı. Binadaki bölümler arası güvenlik noktalarından geçiş yapabilmek için retinamız tarandı. Yani gözlerimizi cihazlara okutarak geçiş yapabildik.
Bakırköy Kadın Kapalı İnfaz Kurumu'nda tutuklu olan ve Haziran'da özgürlüğüne kavuşacak olan Deniz Seki, "Olması gerektiği gibiyim, sağlığım yerinde, çıkacağım günü bekliyorum" dedi. Seki, yaşanan terör olaylarıyla ilgili de konuştu: Reina saldırısının olduğu gece canım çok acıdı. Kanın akmadığı, şehitlerin olmadığı bir yıl diliyorum
MAHKUMLARA 'SİZ' DEYİN
Öyle filmlerdeki gibi gaddar gardiyan profiline rastlamadım. Personeller güleryüzlüydü ve mahkuma da, misafire de saygılıydı. Savcı Arı, "Tüm personelimize, mahkumlara 'siz' diye hitap edin ve kaç yıl cezası olursa olsun kesinlikle suçunun ne olduğunu sorgulamayın" demiş. Etkinlikten sonra benim için bir başka heyecan başladı. Cezaevi savcısından özel izin alarak aynı cezaevinde kalan Deniz Seki'yi ziyaret etmek istedim. Sağ olsun savcılık makamı ricamı kırmadı, dilekçemi onayladı ve onunla kapalı görüşe izin verdi. Yani camın arkasında, telefon aracılığıyla konuşacaktık.
GÖZLERİ SONSUZ BİR DENİZ
Dışarıda da birkaç kez karşılaşıp merhabalaştığım Seki'yi ilk defa bu ortamda görecektim. Samimiyetim olmasa da benim için özel bir kadındır ve şarkılarıyla duygularımızı ifşa ettiği için birçokları gibi ben de kendisine hayranım. Görüş bölümüne yaklaştıkça nabzımın hızlandığını hissettim. Binleri peşinde koşturan bir sanatçı ile cezaevinde bir camın arkasından dertleşecek olmak enteresan bir histi. Ve o an geldi... İkimiz de camın karşısındayız; önce birbirimize baktık. Boynuna bir kolye takmıştı; sağında Faruk, solunda Deniz yazıyor, ortasında da sonsuzluk sembolü. Parmağında nişanlısı Faruk Salman'ın taktığı yüzük, bileğinde de boncuklu bileklikler vardı. Telefonu kaldırıp, sesim titreyerek, "Nasılsınız?" diyebildim. "Nasıl olayım Oğuzhan, olması gerektiği gibiyim, sağlığım yerinde. Çıkacağım günü bekliyorum." dedi. Kendisini çok iyi gördüm, morali de yerinde. Uzun uzun gözlerine baktım; hüzün ve umut bir aradaydı ama gülüyordu, sonsuz bir deniz gibi gözlerinde kayboldum ama 27 yıllık ömrümde ilk defa bir insanın gözlerinde böyle büyük bir pozitif enerji gördüm.
DİĞERLERİNDEN FARKI YOK
"Az kaldı, tekrar buluşacağız" dedim, "Evet, az kaldı. Bu da bitecek. Etkinlikte söylenilen şarkıları koğuştan duyduk; orada olduğunuzu bildiğim için gelmek istedim ama izin vermediler, çünkü geçen sefer bizim koğuş katılmıştı" dedi. Seki'nin diğer mahkumlardan hiçbir ayrıcalığı olmadığını da anlamış oldum. "Türkiye'nin üzerinde kara bulutlar geçiyor. İçerideyken bu yaşanılanlar karşısında ne hissediyorsunuz?" diye sordum, "Reina saldırısı olduğu gece canım çok acıdı. Kanın akmadığı, şehitlerin olmadığı bir yıl diliyorum" dedi. Tam o anda gardiyan "Görüş süresi bitti" diye seslendi; önce konuştuğumuz telefondan sesi kestiler, sonra da çıkışı gösterdiler. Bana bu kadar görmek de yetti, çünkü bir aksilik olmazsa Haziran ayında aramızda olacak Deniz Seki.
50 MİLLETTEN MAHKUM VAR, 27 FARKLI DİL KONUŞULUYOR
Mahkumlar, yemeklerini koğuşlarında yiyormuş ama personel için bir yemekhane vardı ve ilk olarak bizleri oraya götürdüler, yemek yedik. Bize mercimek çorbası, lazanya, salata ve ayran ikram edildi. Bu mönünün sadece personel için olduğunu düşünüyorduk ama mahkumlar da aynı yemeklerden yiyormuş. Yemek sonrası spor salonuna geçtik ve etkinlik başladı. Tiyatro sahnesi üzerinde bir orkestra vardı ve yüzlerce mahkum şarkılara eşlik ediyordu. Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Fuat Arı, cezaevinden sorumlu komutanlar ve cezaevi müdürü en önde oturuyorlardı. Yarım saat geçtikten sonra protokol salondan ayrıldı. Savcı Arı yaptığımız sohbette; "Kadınlar, makamımıza saygılarından biz varken rahat edemiyorlar, çıktık çünkü rahatça eğlensinler istedik" dedi. Arı'dan cezaevinde bine yakın mahkum, 38 koğuş, 50 milletten insan olduğunu ve 27 dil konuşulduğunu öğrendim.
ROMANLAR DANS ÖĞRETİYOR
Türk, Kürt, Laz, Roman, Afrikalı... Her kimlikten kadın vardı ve etkinlikte cümbüş ortamı yaşanıyordu. Roman kadınlar, Afrikalı kadınlara göbek atmayı öğretiyor, eğlenceli anlar yaşanıyordu. Bir anda halay çekilmeye başlandı; kadınlar koca bir halka oluşturdular. Halkaya gardiyanlar da katılıp eğlenceye dahil oldu.