Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Mart 2009, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Ekonomi Gündem Siyaset Dünya Spor Yaşam
 
24 Saat
24 Saat

Üç büyükler neden çöktü?

Hazırlayan: Levent Tüzemen/Gürcan Bilgiç/Fatih Doğan
Son zamanların en kötü sezonunu yaşayan 'Üç Büyükler' nerelerde hata yaptı? Saraçoğlu Stadı neden artık cehennem değil? Mustafa Denizli'nin elinde gerçekten sihirli değnek var mı? Galatasaray yönetimi Federasyon'a savaş açınca neler oldu?
Her ülkenin büyük takımları var bu toprakların da üç büyükleri... Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş... Yüz yılı aşan geçmişleri, taraftarları ve sahip oldukları büyük ekonomik güçleriyle sonsuza kadar yaşayacak kurumlar... Arkalarından gelen takımlar da onları örnek alarak yarışıyor ve isimlerini duyuruyor. Trabzonspor örneğinde olduğu gibi... Bu dizinin amacı artık kurumsallaşmış ve dünyanın birçok yerinde taraftarı olan takımlarımızın neden bu hale düştüğü... Galatasaray ve Beşiktaş sezon ortası hocalarını değiştirdiler. Fenerbahçe'nin durumu da ortada... Biz bir fotoğraf çekiyoruz, burada hayatın gerçeği var... Ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano diyor ki; "Ben basit bir 'iyi fubol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: 'Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!' Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da hangi ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum.

Yönetimin yanlış hoca seçimi çöküşü getirdi

10 Ağustos'ta "Galatasaray'da otorite yok" diye yazan yazarımız Levent Tüzemen bir ay sonra yine uyardı: "Ruh yok, disiplin yok, çalışma yok, hoca yok." Sonuç sezon bitmeden hoca gitti

Galatasaray, geçen sezon çok ilginç bir şampiyonluğa imza atmıştı. Teknik direktör Feldkamp son 6 haftada gidince takım bütünleşmesi mutlu sonu getirmişti. Ağabeylerin, özellikle yerli futbolcuların kenetlenmesi şampiyonlukta büyük rol oynamıştı. Yıldız olarak transfer edilen ama beklenen performansı sergileyemeyen Lincoln, sezon bittikten sonra Almanya'daki menajeriyle temasa geçip "Beni buradan kurtarın" dedi. Sıkıntısının ne olduğu sorulunca da, "Takım içinde benim futbol dilimi konuşan yok. Deneyimlilerle anlaşamıyorum. Yetenekli gençler var ama daha olmaları lazım. Bu kadroyla mutlu olmam zor" yanıtını verdi. Galatasaray yönetimiyle temasa geçip lincoln'un sıkıntısını anlatan menajerleri, "Eksiklerimizin farkındayız. Özellikle hücum hattına çok önemli takviyeler yapılacak" yanıtını alıp Lincoln'e ilettiler. Gerçekten bu sözü tuttu Galatasaray yönetimi. Yeni sezona belki de tarihinin en önemli transferlerini yaparak sezona girdi. Takımda daha önce Hagi, Popescu, Taffarel gibi yıldızlar forma giymişti ama bir transfer sürecinde bu kadar önemli yıldızın takıma katıldığı pek görülmemişti. Portekiz Milli Takımı'ndaki Fernando Meira, İtalya Milli Takımı'ndaki Morgan De Sanctis, Çek Cumhuriyeti Milli Takımı'ndaki Milan Baros, Avustralya Milli Takımı'ndaki Harry Kewell sırasıyla Stuttgart, Sevilla, Olympique Lyon ve Liverpool gibi Avrupa'nın önde gelen takımlarından Galatasaray'ın yolunu tuttu. Takımın başına Leverkusen'den teknik direktör Michael Skibbe getirildi. Alman teknik adamla geçirilen ilk haftalarda kafalarda soru işaretleri uyandı. Skibbe, daha imza attığı gün tören sonrası "Haftaya görüşürüz" dedi ve uçağa atladığı gibi ülkesine döndü. Florya'nın müdavimleri, "Bu nasıl iş? İmzayı atıp gitti. Merak edip, tesisleri, sağlık merkezini, kondisyon salonunu gezmedi bile" diyorlardı.

SAKATLIKLAR CAN SIKIYOR
Zaten Galatasaray'ın içini bilenler Skibbe'nin ilk tercih olmadığının farkındaydı. Ortak hedef Fransız idi. Ancak hoca konusunun karara bağlanacağı toplantıda Adnan Sezgin "Skibbe bize daha uygun" deyince Polat da etkilendi ve Alman teknik adam Galatasaray'ın başına geçti. "Çok çalışkan" denilen Skibbe'nin sezon öncesi yapılan kampta futbolculara karşı yumuşak tavrı, üç günde bir verilen izinler özellikle Alman ekolünden gelen bir teknik direktöre yakıştırılamadı. Galatasaray, sezon öncesindeki "Ağustos böceği" tablonun cezasını sezon içinde çok çekti. Sakatlıklardan yakasını kurtaramadı. Bunlar içinde teknik heyetin yakındığı gibi darbeye bağlı olanlar da vardı elbette, ama sakatlar oynayabilecek durumdakileri geçtikçe Galatasaraylı futbolcuların çok kolay sakatlanıp çok zor iyileşmeleri de iyice dikkat çekmeye başladı. Büyük paralar ödenerek kurulan takımın Şampiyonlar Ligi'ne kalması camia için çok önemliydi; yönetim için daha da önemliydi. Kurada Galatasaray'a çok ciddi rakipler içinde Steaua Bükreş çıktı. Aslan "dişine göre" bir rakip bulmuştu. Ama özellikle İstanbul'daki maçta Skibbe'nin sahaya sürdüğü 6 defans oyunculu tuhaf 11 ve alınan 2-2'lik beraberliğin rövanşta telafi edilememesiyle büyük bir gelir kapısının kapanması ağır darbe oldu. Galatasaray'a birçok negatif ilki yaşatacak olan Skibbe siftah etmiş, Galatasaray ilk kez Şampiyonlar Ligi ön elemesinde gülen taraf olamamıştı.

YALANCI BAHAR RÜZGÂRI
Sezon ilerliyor, Galatasaray bir türlü kadrosu orantısında futbol kalitesine ulaşamıyordu. İyi futbol oynanamadığı gibi, takımın iyi çalışmadığı sahada bir omuzda yıkılanlardan, idmanlarda bile üst üste yaşanan sakatlıklardan anlaşılıyordu. Skibbe'nin takımı "iyi yönetmesi için" mi, yoksa "yönetilebildiği için" mi göreve getirildiği tartışılıyordu artık. Bursa yenilgisi sonrası, Skibbe'nin yardımcıları Ümit Davala ve Edwin Boekamp'ın görevlerine son verildi. Skibbe kaldı ama sorunlar devam ediyordu. İstanbul'da alınan Metalist yenilgisi sonrası camia 2009'a yeni bir hocayla girileceğinden emindi. Biri UEFA, dördü lig olmak üzere 2008'in son beş maçının kazanılmasıyla Galatasaray yönetimi takımın toparlandığını sandı. "Bir kırlangıçla bahar gelmez" sözünü unutmuşlardı. Aynı söz, aynı şekilde Almanca'da da vardı; ama Skibbe de o sonuçlara aldanacaktı.

OPERASYON TERS TEPTİ
Devre arasındaki transfer döneminde iki önemli olay yaşandı. İlki Linderoth'tu. Sağlık heyeti, İsveçli hakkında olumlu rapor verememesine rağmen yaraya müdahale edilmedi. Yönetim, yarayı kangrene dönüşmeden tedavi etmeme hastalığını sürdürdü. Bir operasyon da Ümit Karan'a yapılmaya çalışıldı. Kaptan, Aydın ve Mehmet Güven ile Sivas'a teklif edildi; karşılığında Mehmet Yıldız istendi. Ama Galatasaray yönetimi bu transferi de bitiremediği gibi, Ümit Karan'ın kafasına "Artık takımda istenmiyorum" düşüncesini iyice yerleştirdi. Bu iki operasyonun sonuçlandırılmadığı devre arasında hazırlıklar da sezon öncesi gibiydi. İkinci yarı için en geç bir araya gelen takım olan sarı-kırmızılıları Antalya kampını izleyince "Antrenman falan yapmıyorlar. Yağ satarım, bal satarım oynuyorlar" demiştim. Kupadaki Altay, Malatya maçlarında yine as futbolculara yüklenen Skibbe, yine peş peşe gelen sakatlıklardan yakınacak, aynaya hiç bakmayacaktı. Tıpkı Galatasaray yönetimi gibi hatayı kendisinde değil, dışarıda arıyordu. Ama bunun hatalarını görememesine yol açtığını fark edemiyordu. Yönetim Kurulu'nun federasyon ve MHK'ya savaş açması, yapılan sert açıklamalar, internet sitesindeki bildiri Skibbe'ye bu yanlış yolda ışık tutuyordu. Ancak özellikle internet sitesindeki bildirinin üslubu, Galatasaray camiasından da tepki almıştı. Camia, yönetim kurulunun TFF ve MHK ile savaşında yüzde yüz kenetlenmemişti.