Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Burası Kadıköy buradan çıkış yok!

Fenerbahçe Kulübü Türkiye'nin aynasıysa, Fenerbahçe Stadı da bu aynanın makyaj masasıdır. Stadın öyküsüyse yalnız Fenerbahçe'nin değil, bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti'nin de küçük ölçekli tarihi. Bugün “Republic of Fenerbahçe” yazılı bayraklar açılan stada Fenerbahçe ateşinin düşmesi yüz yıl öncesine uzanıyor...
Fenerbahçe taraftarının "mabedi sayılan Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın futbola aşinalığı 1899'da başlar. Ama bu buluşma Fenerbahçe takımıyla değil, 1899 yılında bugünkü stadın hemen karşısındaki Haliliye-i Mahmudiye İlkokulu'nun altındaki mekanda Fuad Hüsnü Kayacan ve Reşat Danyal'ın çabalarıyla kurulan ve ilk Türk takımı olan Black Stockings'le (Siyah Çoraplar) olan komşuluk sayesinde gerçekleşir.

Fenerbahçe Stadı, yaş olarak Türkiye Cumhuriyeti'nden büyük ama Fenerbahçe Kulübü'yle akran! 1907'de Nurizade Ziya (Songülen), Şevkipaşazade Ayetullah, Samipaşazade Necib (Okaner), Hasan Sami (Kocamemi) ve Asaf (Beşpınar) tarafından Necib Bey'in Moda'daki evinde gizlice kurulan Fenerbahçe Futbol Kulübü'nün o zaman sarı ve beyaz olan ilk renkleri Fenerbahçe Çayırı'nda açan papatyalardan alınır! Kulübün gizli kurulmasının sebebiyse Padişah II. Abdülhamit'in baskı rejiminde Türk gençlerinin yalnız kulüp kurmayı değil, İngiliz ailelerinin oynadıkları futbolu bile yasaklamış olmasıdır.

İlk amblemse Fenerbahçe Burnu'ndaki ışık saçan fenerdir! Çalışmalar 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanına kadar gizli sürdürülür. Takım yavaş yavaş sahalara ısınmaya başladığında ilk resmi uyarı gelir Yıldız Sarayı'ndan! Rahatsızlık, ışık saçan fenerle ilgilidir. Işık saçan fenerle halkın bilinçlendirilmesi mi istenmektedir? Uyarı yüzünden kulübün yeni toplantı yeri olarak Moda'daki Koço Gazinosu seçilir. İkinci Meşrutiyet'ten sonra dernek kurmak serbest bırakılınca kulüp tescil edilir ve Fenerbahçe'nin ilk futbol takımı 1909 sonbaharında İstanbul Ligi'ne katılır.

Yüzyılın başlarında Moda civarında oturan İngiliz ve Rum gençlerinin top oynadığı Papazın Çayırı, daha önceleri de Silahtar Ağa adıyla anılan yer, 1908'de düzenlenerek İstanbul'un ilk nizami futbol alanı unvanını alır. Ama bu, bir rastlantı sonucu gerçekleşir. Temmuz 1908'de Şehremini Cemil (Topuzlu) Paşa'nın hürriyet kahramanlarına yardım için verdiği davetin konuklarından biri de Türkiye'de futbolu ilk oynayanlardan Reji
Whittall'dir. Bu davette gençliğin spora ve özellikle futbola olan istek ve ilgisi nedeniyle bir futbol sahası yapılması gerektiğini söyleyen Whittall'in önerisi ertesi gün Fenerbahçe Başkanı Ziya (Songülen), birkaç İngiliz ve ünlü Rıfat Bey'le yapılan toplantıda tartışılır. Alınan karara göre, saha için en uygun yer Hazine'ye ait Papazın Çayırı'dır. Bu öneriyi Başkatip Cevat, Padişah II. Abdülhamit'e götürür.

Teklifi reddeden II. Abdülhamit, daha sonra yılda 30 altın kira karşılığında Union Club ile 20 yıllık bir sözleşme yapılmasına izin verince burası Union Club Sahası olarak anılır. Ama Union Club, sahanın düzeltilmesi ve İngiltere'den getirtilen özel çimlerle kaplanması için 3bin altın harcamaktan geri kalmaz. İstanbul Ansiklopedisi'nin verdiği bilgiye göre
saha futbola o kadar uygun biçimde düzenlenmiştir ki kaleler rüzgar almaz. Yine de o günkü seyirci sayısı bugünküyle kıyaslanamayacak ölçüdedir. Çünkü izleyiciler maçı saha kenarından ya da ancak 100 kişi alabilen beyaz boyalı küçük tribünlerden izleyebilir. Bu durum, stadın ilk adının değiştirilmesine kadar varan gelişmelere neden olur. Futbola olan ilginin azlığı yüzünden kira karşılanamayınca saha 1909'da bir yıllığına Fenerbahçe Kulübü'ne kiralanır. Fenerbahçe'nin 1911-1912 sezonunda ilk
şampiyonluğunu hiç yenilmeden kazanmasından bir yıl sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verince düşman konumuna geçen İngilizler, Union Club'le ilgilenmez. Düzenlenen karşılaşmalar beklenen geliri getirmeyince, kulüp kirasını ödeyemez ve Türk hissedarlar dağılır. Bu gelişme üzerine 1915 yılında İttihatçı ve Terakki Partisi'nin önde
gelenlerinden Kara Kemal tarafından Union Club'e el konur ve bu kulüp adını İttihat Spor Kulübü'ne bırakır. Sahanın da adı artık İttihat Spor Sahası'dır.

İşgal Kuvvetleri Komutanı: Fenerbahçe'yi yeneceksiniz!
Fenerbahçe'nin de, İttihat Spor Sahası'nın da tarihi bu kez işgal İstanbul'unda yazılır. Bu tarih, Yalçın Doğan'ın Fenerbahçe Cumhuriyeti kitabında da yer alır...

İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, İşgal Kuvvetleri'ne kesin emir vermişti:
Fenerbahçe'yi yeneceksiniz!... 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu silahları bırakıyor, bundan iki hafta sonra 13 Kasım'da ellibeş parçadan oluşan Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan Donanması İstanbul'a giriyordu.

Bundan onbir gün sonra, 24 Kasım 1918 günü Fenerbahçe ile Fransız Patrik Zırhlısı'nın takımı arasında oynanan karşılaşma, Mondros Mütarekesi'nin bir rövanşı gibiydi. Fenerbahçe ilk kez İşgal Kuvvetleri Takımı'na karşı oynuyordu ve böylelikle yaklaşık beş yıl süren bir serüvene adım atıyordu.

Arslanyan, Galip Kulaksızoğlu, Nahit Çokbaşaran, Feyzi Baron, Kamil Rona, Ethem Bellisan, Refik Kuntol, Hikmet Topuz, Burhan Belge, Alaattin Baydar ve Ziya Boyer onbiriyle sahaya çıkan Fenerbahçe maçın başlarında bocalar. Fransız Subayının hakemliğindeki maçta ilk golü yedikten sonra kendine gelen Fenerbahçe Galip, Refik ve Alaattin'in golleriyle Fransız İşgal Kuvvetleri'ni 3-1 yener. İşgal Kuvvetleri'ne karşı kazanılan ilk zaferdir bu. Belki de birkaç yıl sonra başlayacak Kurtuluş Savaşı'nın, kimsenin farketmediği ilk alevidir. Bu karşılaşmayla İşgal Kuvvetleri'ne futbol alanında açılan savaş beş yıl boyunca sürer. Beş yıl süren işgal döneminde Fenerbahçe düşman takımlarıyla yaptığı 50 maçın 41'ini kazanır, dördünde berabere kalır; yenildiği maç sayısıysa sadece beştir. Ama, İşgal Kuvvetleri daha ilk yenilgide Fenerbahçe'ye mim koyar...

Cephedeki askerlere mücadelenin sürdüğü mesajını veren Fenerbahçe'nin maçlarını Union Club Sahası'nda oynaması yasaklanır. Çünkü sahaya katırlarıyla, malzemeleriyle İşgal Kuvvetleri'nin askerleri girer. Bu yüzden sahaya tetanos mikrobu yayılır. Üstelik toplantı yasağı konmuştur işgalciler tarafından ve lig maçları da 1918-1919 ve 1919-1920 sezonunda iptal edilir. Oynanabilen maçlarsa işgalden kurtarılıncaya kadar Yunan bayrağı çekilen Taksim Stadı'na alınır. Kuşdili'ndeki kulüp lokaliyse Anadolu'ya silah, cephane ve erzak yollama merkezlerinden biri haline gelir. Dereağzı'ndan denize açılmak kolay olduğu için Anadolu İhtilali'nde kullanılacak silah ve cephane Fenerbahçe Kulübü'nden Karadeniz'e gönderilir.

Bu durumu saptayan İşgal Kuvvetleri 1920'nin haziran ayında Fenerbahçe Kulüp Binası'nı basarak, kulübün genel kaptanı Ömer Nazım'a kararını bildirir:

1- Fenerbahçe Spor Kulübü, İttihat ve Terakki Fırkası'nın bir şubesidir.
2- Fenerbahçe, Müttefik Kuvvetleri'ne karşı düşmanca duygular beslemekte, bunu her fırsatta dile getirmektedir.
3- Kulüp, Anadolu'daki asi kuvvetlere silah ve cephane göndermektedir.

Üç maddelik ültimatomun ardından bildirilen karar iki kelimeden ibarettir: Fenerbahçe kapatılmıştır.

Yetmiş günlük kapatmaya rağmen tarih değişmez! 1922-1923 sezonunda hiç gol yemeden şampiyon olan Fenerbahçe, 29 Haziran 1923 günü oynanan maçta General Harrington adına konan kupa için Taksim Stadı'nda İngiliz Karması'yla oynar. Maçı Sarı-Lacivertliler 2-1 kazanır. II. Abdülhamit'in gözlerini kamaştıran Fenerbahçe Burnu'ndaki fener, Taksim Stadı'nda İşgal Kuvvetleri tarafından da söndürülemez! Taksim Stadyumu'nun 1924'te resmen açılmasıyla Kadıköy'deki mabed giderek gözden düşer.. Ta ki 1929 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü'ne kiralanıncaya kadar... Ama bu o kadar kolay olmaz! Fenerbahçe Kulübü, İttihat Spor Sahası'nı satın almak ister. Ama sahanın mülkiyeti
İttihat ve Terakki Partisi'nin kurdurduğu ve Altınordu'nun devamı sayılan İttihat Spor'a aittir. İttihat Spor'un kurucusu Raşit Aydınoğlu'nun sahayı satmama inadına karşı çözümü dönemin Maliye Bakanı Şükrü Saracoğlu bulur. Bir semtte birden fazla spor kulübü varsa, üyesi daha fazla olan kulüp faaliyetlerine devam eder şeklinde bir yasa önerisi hazırlayan
Saracoğlu, önerinin kanunlaşmasını sağlar. Böylece İttihat Spor'un sahası Milli Emlak'a geçer. Saracoğlu, Ankara'da izlediği bir Harbiye - Fenerbahçe karşılaşmasında Fenerbahçeli solaçık Halit Deringör'ün bütün rakip savunma oyuncularını çalımlayarak attığı golü ofsayt gerekçesiyle iptal eden yan hakemin lisansını ertesi gün iptal ettirecek kadar sever Fenerbahçe'yi. Bu sevgisi yalnız başkanlığı döneminde değil, iktidardan
ayrıldıktan sonra sade bir vatandaş olarak stat kuyruğunda sıra bekleyecek kadar gerçektir!

Bir spor bayramıyla, 25 Ekim 1929'da tekrar hizmete giren stadın adı da aynı gün Fenerbahçe Stadı olarak değiştirilir. İki yıl sonra, 30 Eylül 1931'de kollar sıvanır ve önce üstü ahşap, altı beton, 100 metrekarelik ve 2 bin seyirci kapasiteli yeni tribünler inşa edilir. Ardından da karşı tarafa 1500 kişilik ikinci tribün yapılır. Ne yazık ki bu onarım sırasında kalelerin yerleri değiştirilir ve rüzgara açık hale getirilir!

13 Mayıs 1932'de, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ'ın katıldığı bir törenle Fenerbahçe Stadyumu yeniden açılır. 5 Haziran 1932 gecesi çıkan yangında kulüp binasının yanmasına duyulan üzüntüyle stada kavuşma sevinci birbirine karışır. Çünkü stadın mülkiyeti, Fenerbahçe'nin resmi web sitesinde yer alan bilgiye göre, 6 Temmuz 1932 tarih ve 1213 sayılı karar uyarınca on taksitte ödenmek koşuluyla toplam 9 bin liraya (1000 Reşat Altını) Fenerbahçe Kulübü'ne devredilir. Bu kararda Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili döneminde ve İkinci Dünya Savaşı sırasında iki dönem başbakanlık ve birkaç kez bakanlık görevine getirilen Şükrü Saracoğlu ile Kemal Onan'ın gayretleri büyüktür.

Bu sayede Fenerbahçe'nin malı olan stada biçilen bedel için Ne kadar da ucuzmuş demeyin! Ödenen bedelin maddi bedeli kadar manevi değeri de vardır; 36 bin metrekarelik sahanın ve tesislerinin alınması için gereken paranın 500 lirasını Mustafa Kemal Atatürk verir. Geri kalan miktar da 50 kuruştan satılan biletlerle Fenerbahçe Spor Kulübü'nün ilk eşya piyangosundan sağlanır. 14 Temmuz 1933'te yapılan eşya piyangosundan elde edilen gelirse tam 17 bin liradır! Üstelik Fenerbahçe Türkiye'de stat mülkiyetine sahip ilk kulüptür artık! Bunu izleyen tarihlerde 25'er metrelik iki kapalı tribün 50'şer metreye uzatılır, lokal olarak kullanılan binanın çatısı yenilenir; büfe, soyunma odaları ve duşlar
eklenir. Ama aynı dönemde ödeme zorluğu yüzünden stat gelirlerine maliyece haciz konur.

İstanbul'daki bütün önemli futbol karşılaşmalarıyla 19 Mayıs gösterileri 15 yıl boyunca Fenerbahçe Stadyumu'nda yapılır, tabii 1940 Balkan oyunları da! Ama 1947 yılında inşa edilen bugünkü adıyla İnönü, o günkü adıyla Mithatpaşa Stadyumu, Sarı-lacivertlilerin mabedini gölgede bırakır.

Fenerbahçe, stadın büyütülmesi için devletten mali yardım ister. Gelen yanıt açıktır: Stadın mülkiyeti Fenerbahçe Kulübü'ne ait! Hemen bir eşya piyangosu daha düzenlenir. 22 Ekim 1947'de, 1 Türk Lirası'na satılan 300 bin bilet satışa çıkarılır. Çeşitli sorunlar yüzünden ancak 150 bini satılabilir. Elde edilen gelirse 85 bin liradır. Mithatpaşa Stadı'nın mimarı Violi'nin Fenerbahçe Stadı için hazırladığı projeyse gerçekleştirilemez. Tribün kapasitesi 1949 yılında 25 bin kişiye çıkarılsa da uzun yıllar burada sadece önemsiz semt maçları yapılır. İnşaatı izleyen dönemde kulübün inşaat yüzünden Yapı ve Kredi Bankası'na olan borcunun tahsili için İstanbul İkinci İcra Dairesi 1951'de stat satışa çıkarılır. 760 bin lira değer biçilen stadın kapısına satılık ilanı asılır. Ama bu tehlikeli atak, sonraki yıllarda Fenerbahçe'nin kalesini koruyan Oğuz Dağlaroğlu'un dedesi Rüştü Dağlaroğlu'nun büyük çabası ve Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nün 25 bin liralık desteğiyle savuşturulur. Borç, taksite bağlanır ve 28 Haziran 1952'de de kapatılır.

Uzun süre Anadolu yakasındaki tek stadyum olma özelliğini koruyan stad, 1962'de yarısı 2,5 milyona, diğer yarısı da Fenerbahçe Spor Kulübü'ne tanınacak 70 yıllık kullanma hakkı karşılığında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne devredilir. Ama ihtiyaca cevap vermediği için 1965 yılında stat da, Fenerbahçe taraftarı da yıkılır!

Ertesi yıl başlayan inşaat tam 16 yıl sürer ve 19 Eylül 1982 tarihinde Fenerbahçe - Altay maçıyla stat tekrar hizmete girer. Bu kez seyirci kapasitesi 32 bindir. Rüzgarı kesmek ve seyirci kapasitesini artırmak amacıyla tribünler yüksek tutulur ve kaleler 1900'lerin başındaki yerlerine alınır. Artık stadın mülkiyeti Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne aittir. Fenerbahçe Kulübü yalnız ilan gelirlerinden; stadın önünde kurulan dükkanlardan bazılarının kirasından ve bazı odalarının kullanımından yararlanır. Yeni açılıştan on yıl sonra, 1993'te stat ışıklandırılarak gece maçlarına elverişli hale getirilir. Aziz Yıldırım'ın 1998'de kulüp başkanı seçilmesiyle hazırlanan stadın büyütülme projesiyle numaralı, maraton ve açık tribünlerin yıkılarak yeniden yapılması kararlaştırılır. Bu dönemde stadın adı tekrar değişir. Fenerbahçe Stadı artık bir vefakârın adını taşıyacaktır; eski başkanlardan Faruk Ilgaz'ın tesadüfen elinde bastonla kuyrukta beklerken gördüğü ve ısrarla şeref tribününe çıkardığı için gözlerinden yaş süzülen Şükrü Saracoğlu'nun adını!

İnşaat 1999-2000 sezonunda 'yeni açık' adıyla anılan Kurbağalıdere tarafındaki tribünün yıkılmasıyla başlar. Ardından Migros'la bir anlaşma yapılır ve tribünün inşaat bedeli olarak binanın alt katında açılan mağazanın işletme hakkı bu firmaya bırakılır. Anlaşmaya göre kulübe de satışlardan belli bir pay ödenir.

Tribün inşaatı, 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe'nin kendi sahasındaki ilk maçı olan İstanbulspor karşılaşmasına yetiştirilir. Kapasitesi artık 30 bindir. Aynı sezon diğer tribün yıkılarak Telsim'le anlaşılır. Girişteki ve birinci kattaki mağazaların kullanım hakkı sekiz yıllığına verilen Telsim'in sponsorluğunda yapılan bu tribün 6 Mayıs 2001'de oynanan
Galatasaray maçına yetiştirilir. Kapasitesi 42 bin kişiye ulaşan stadda oynanan bu maçta İstanbul'daki seyirci ve hasılat rekoru kırılır. Tamamen yenilenerek futbol ve eğlence kompleksine dönüştürülmekte olan ve kapasitesi 60 bine çıkarılması planlanan stadın mülkiyeti bugün de Fenerbahçe'ye ait değil ama ne gam! İlk kez 27 Ağustos 1995'te oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü karşılaşmasında Fenerbahçe'li Bülent Uygun'un attığı golden sonra stat hoparlöründen verilen Goool sesiyle, Fenerbahçe taraftarının Goool tezahüratı bundan sonra da çok sık birbirine karışacak! 9 Aralık 1996'da oynanan Fenerbahçe-Trabzonspor karşılaşmasının European Gazetesi tarafından haftanın maçı ilan edilmesi de bunu gösteriyor; stadda açılan McDonalds şubesindeki M harfinin, firmanın 45 yıllık tarihindeki sarı-lacivert ilk logo olması da...

Ama doğal, burası Kadıköy!