Radikal gazetesindeki köşe yazılarından, İletişimYayınları'nın çıkardığı futbol kitaplarından ve ekrandaki futbol yorumlarından tanıdığımız, aynı zamanda Eurosport Türkiye'nin Genel Yayın Yönetmeni Bağış Erten için Dünya Kupası, Tanıl Bora'nın deyişiyle 'Futbolseverlerin Ramazanı'. Kupayı itikatla, sağlam bir mümin olarak seyreden Erten ile muhabbetin tam zamanı. Fransızların sinirli entelektüel oyuncusu efsane Eric Cantona, 'Tanrının eli' Maradona, hızıyla, cakasıyla günümüze yaraşır Ronaldo, FIFA, FIFA'ya alternatif FİFİ, 'Afrika'nın çektikleri', Mandela ve elbetteki vuvuzela, bu röportajda sizleri bekler...
-Bu sene kupaya damgasını vuran 'vuvuzela'yla başlasak.
- Vuvuzela hepimizin canını çok sıkıyor. Oynanan futbol da çok sıkıcı olunca hepimiz vuvuzelaya takılıyoruz. İkisi birbirini besleyen bir süreç haline geldi. Şimdi bir de özgürlük tartışması başladı.
- O özgürlük tartışması içinde yakın zamana kadar Güney Afrika'da uygulanan ırkçı, ayrımcı rejim Apartheid'ın da yeri var. Bunları düşününce anlam kazanıyor vuvuzela da...
- 2000'li yıllardan sonra yeniden popülerleşen bir şey aslında vuvuzela. Irk ayrımcılığının sesi olsaydı yine şikâyet ederdik orası kesin de... FIFA Başkanı olsaydım 'Güney Afrika maçlarında çalsınlar ama onun dışında tribün sesi duyalım,' diye düşünürdüm. Futbol hakemsiz oynanır ama taraftar olmadan oynanmaz. Biz şu anda taraftarı duyamıyoruz. Arı kovanında futbol oynanıyor.
- Psikologlar çıkıp demeç veriyor televizyonlarda vuvuzelaya dair; sağır edebilir, deli edebilir...
- Şimdi en canım cicim maçlar oynanıyor. Durum tehlikeli olduğunda vuvuzelanın uyuşturucu etkisiyle işler sarpa sarabilir. Futbolcu dediğimiz adam 70. dakikadan sonra ayak korelasyonunu kaybediyor. Geçenlerde Hollanda maçında düdüğü duymadı diye uyarıyordu hakem futbolcuyu. Futbolcu da 'Sesi duymuyor musun?' diye bir hareket yaptı. Anahtar bir hareketti o. Turnuvanın önemli hareketlerinden biri olacak.
- Çevremdeki insanlar, maçlar keyifsiz diye yakınıyor. Henüz ilk maçlar oynanıyor diye mi bu keyifsizlik?
- Dünya Kupası tarihinin en zevklisi, 1986 Dünya Kupası. Baktığınızda onda da bu kadar gol atılmış ilk maçlarda. Sonradan açılmış. Temennimiz bu sene de böyle olsun ama bütün maçları izledim; iyi başlıyor, kötüye doğru gidiyor. İnsan vuvuzeladan huylanıyor. O temposuzluktan. Müzikle tempo bulur insan. Futbol da müzikten etkileniyorsa eğer, yandık o zaman.
- Türkiye'nin kupada olmaması sebebiyle kupayı seyredesi gelmeyenler var bir de. Ne diyorsunuz?
- 1930'da başlamış Dünya Kupası. Dünya Kupası tarihinde iki kere katılabilmişiz. Son 50 yılda da bir kere katılabilmişiz. Zannedersiniz ilk defa kaçırmışız.
- 2002 Dünya Kupası üçüncülüğümüz sebep oldu buna galiba. Yükseltti çıtayı.
- Çıtayı yükselttik ama bugüne kadar Dünya Kupası'nı hiç böyle izlemedik ki; Türkiye olsaydı tadı daha fazla olurdu gibi bir tartışma çıktı. Tanıl Bora'nın o lafını çok severim; 'Futbolseverlerin Ramazanı'dır Dünya Kupası,' der. İbadet gibi oturur izlersiniz. İbadetin de iyisi kötüsü olmaz. İtikatla, müminler olarak bakarsınız.
Kimse senede 10 milyon avro almamalı
- 2010'da oynanan futbola baktığınızda 'Futbol da değişiyor,' diyor musunuz?
- Çok farklılaşmaya başladı. Eskiden belirli bir takım kimliği vardı, oyun tarzları belirgin bir şekilde gözükürdü. Arjantin dediğinizde yıldızı olan, sertliği olan, Fransa dediğinizde topa hakim olan, defans trafiği yüksek... Şimdi oyunun ABC'sini herkes öğrendi. Bazen bakıyorsunuz İsviçre İtalya'dan daha İtalya.
- 'Yakışıklı futbol'u nasıl tarif eder Bağış Erten?
- Top cambazlığı hareketlerinden nefret ederim. Bunun rüküş, frapan futbol olduğunu düşünüyorum. Yakışıklılık güzellikle bağdaşmaz. Bir duruş, tavır, hava olur. Yakışıklı futbol her dakika, oyunun her alanında bir şey vadedebilen futboldur. Yakışıklılar gibi gizemli olması lazım o yüzden.
- Servet değerinde transferlere, Abramoviç tarafından satın alınan Chelsea'ye, yani futbolun bunca endüstrileşmesine nasıl bakıyorsunuz?
- Dünyada hiç kimse emeğin karşılığı olarak senede 5-10 milyon avro almamalı. Bu aslında bütün popüler kültür alanlarına özgü bir şey. 'U2 hak ediyor' ile 'Messi hak ediyor' arasında bir fark yok. Paranın hakimi sınırda bekliyor, o alana, sahaya girmeye başlarsa oyunun hakimiyeti tamamen kaçar. Sahanın dışına çıktığınız anda, onların hepsi orda, kapıyı omuzluyorlar. Bu da tamamen küresel kapitalizmin sorunudur.
Pele'yi izlemek için ateşkes yapmışlardı
- Ken Loach, Cantona'ya dair Looking For Eric belgeselinin Cannes gösteriminde 'Futbol ulusal şovenizm için emniyet sübabı,' demişti. Tersi bir durum da söz konusu değil mi?
- Futbolun şovenist bir dili vardır ama oyunun kendisine bunu yakıştıramazsınız. Tek dil, milliyetçi şovenizm dediğiniz şey en çok futbol sahasında kırılır. Öteki diye tanımladığınla saha içinde görüşürsün. Galatasaray'ın Avrupa'daki başarıları döneminde Türkiye'de şovenizm yükseliyordu ama AB sürecine destek de yükseliyordu. Avrupa'da maça gidildiğinde, Avrupa'dan buraya gelindiğinde bir temas yakalanıyordu.
- Kuzey Kore ile Güney Kore'nin birlikte kupada olmaları bile pek çok şey söylüyor.
- Daha ne acayip hikâyeler var. Amerikalı bir yönetmen Honduras'ın Dünya Kupası sürecini belgesel film haline getiriyormuş mesela. İsmi de ortak amaç, ortak gol anlamında
Common Goal. Honduras'ın darbe ve darbe sonrası dönemiyle futbol tamamen paralel gidiyor. Darbe yapılıyor, devlet başkanı Kosta Rika'ya kaçıyor. Honduras Kosta Rika'ya dört gol atıyor. Amerika'yla gerginler, Amerika'yla maç yapıyorlar. Amerika'ya kendilerini iyi göstermeye çalıştıklarında, Amerika onlar için son dakika gol atıp Honduras'ı Dünya Kupası'na gönderiyor.
- 1970 Dünya Kupası elemelerinde yaşanan El Salvador- Honduras savaşı neresine düşüyor bu hikâyenin?
- O çok eskiden. Orada da Pele'yi izlemek için ateşkes ilan etmişlerdi. En azından onu söyleyebiliriz.