BİR
zamanlar şöhret olmak isteyenlerin kapısında sırada beklediği, her dükkandan yanık seslerin yankılandığı Unkapanı Plakçılar Çarşısı'nın, biliyoruz ki eski itibarı yok. Ticari anlamda özellikle 80'ler ve daha sonra 90'lardaki hareketliliğin yaşanmaması nedeniyle; adı herhangi bir skandal haberine de karışmıyor. Çünkü artık albümler eskisi gibi satmıyor. 1980'li yıllarda yapılmış birçok Türk filminde görülür; şöhret olmanın, zengin olmanın yolu şarkıcılıktan geçer. O dönemi, zeka dolu mizahi diliyle konu alan
Arabesk filminde; sislerin içinden üstü açık arabasıyla gelip 'Gazinocular Kralı' olduğunu söyleyen Uğur Yücel, çaresizlik içinde tek başına şarkı söyleyen Şener Şen'e "Al bu benim kartım. Beni ara. Seni şöhret yapacağım," der.
Bir Teselli Ver filminde ise Unkapanı kültürüne en yakın isimlerden biri olan Orhan Gencebay'a sevgilisi, "Sana bir yapımcıdan kart aldım, bu kartı değerlendirmelisin" baskısı yaparak onu araba tamirciliğini bırakıp, kaset çıkarmaya teşvik etmektedir. Hararetli yıllarda Unkapanı Plakçılar Çarşısı'na otobüsler dolusu şarkıcı adayı geliyormuş her gün. Aşırı satış trafiğinden vakit bulamayan firma sahipleri, kazandıkları paraları sayamadan lastiklere sarıp poşetlere atıyormuş.
KÖYDEN UNKAPANI'NA GÖÇ
Unkapanı tarihinin Türkiye'nin sosyal tarihinden uzak incelenmesi mümkün değil. Başlangıcı sesin kaydedilip satılmasına dayanan ve gelişen teknolojiden her dönem etkilenen müzik endüstrisi; dünyanın her neresindeyse etrafındaki sosyal, siyasi olaylardan birebir etkileniyor doğal olarak. Türkiye müzik endüstrisine baktığımızda; 1900'lu yıllardan 1960'lı yıllara kadar piyasaya yabancı kaynaklı şirketlerin hâkim olduğu görülüyor. Bunlar Odeon, His Master's Voice, Pathe ve Columbia firmaları... Türkiyeli Ermeni ve Musevilerin elinde olan bu müzik piyasası; 1960'lı yılların başında taş plaklardan 45'liklere geçişle yerini Türk firmalarına bırakmaya başlıyor. 1970'lı yılların ortalarına kadar süren 45'likler yerini daha da kolay ulaşılabilir olan kaset teknolojisine bırakınca; Türk yapımcılar bu kez kendi hâkimiyetlerini kuruyor. Bu noktada o dönemin en önemli sosyal problemlerinden biri olan köyden şehre göçle beraber müzik dünyası cadı kazanına dönüşüyor. Özellikle son beş-altı yılda büyük bir düşüş var rakamlarda. Albüm satışlarının 140 milyonlardan 12 milyonlara kadar düşmesi, ticari anlamda Unkapanı'nı baltaladı. Unkapanı'nda albüm satışları nedeniyle bir hareket yok biliyorduk da, bize gösterilenler dışındaki esnafın ne halde olduğunu bilmiyorduk. Gelinen dijital çağ ile birlikte tüm dünyada da tamamen değişen müzik endüstrisinin Türkiye'deki durumunu anlamak için Unkapanı'na yakından bakmak gerekiyordu.
Ün Kapanı adı altında incelediğim Unkapanı'nda karşıma şu anda içinde bulunulan durumdan şikayet etmeyen çok az yapımcı çıktı. Şikayetçi olmayanların da asıl kaynakları televizyon dizilerine verdikleri müzikler. "Eskiden kalabalıklar buradaydı, insanlar burada şöhret arıyordu, şimdi dizi yapımcılarının önü kalabalıktır," diyorlar. Belgesel çekim günlerimizin birinde; gündüz vakti, rakı bardağında kırmızı şarap içiyorlardı Unkapanı'nda... Çarşı içindeki müzik yapımcılarından biri ve arkadaşları... Zamanında kocaman bir dükkana sahip olan yapımcı, kulübe kadar bir dükkana taşınmak zorunda kalmış. Belgesel için bu küçük dükkanı çekmemize izin verdi ama bu durumuyla ilgili röportaj vermek istemedi. Tek cümlesi bile her şeyi anlatıyordu zaten: "Keyiften değil, çaresizlikten içiyorum." En üzücü olansa müzik dünyasıyla birebir alakası olmadığı halde direkt olarak olumsuz etkilenen Unkapanı'nın diğer esnafı. 25 yıllık İMÇ 6. Blok'un çaycısı "Ocak yetişmiyordu, çay yetiştiremiyorduk önceden. Şimdi üç-dört bardak dolduruyoruz," diyor. Yükçü bölüğü adı verilen hamallarsa 40 yıldır Unkapanı'ndalar. Onlar da kasetli dönemde binlerce koli taşıyormuş. Şimdi "Bir koli, iki koli taşıyoruz," diye anlatıyorlar.
Ün Kapanı belgeseli ilk bölümüyle Unkapanı'nın bugününü gösteriyor, dününü anlatıyor tanıkların hikayeleriyle. İkinci bölümde Unkapanı'ndan çıkıyoruz yola; müzik endüstrisinin şu anda geldiği noktayı, çeşitli sanatçıların piyasa algısını konuşuyoruz. İnternet dünyasının müzik dünyasına etkisini, telif haklarını ve bitmeyen bir dert olan Mesam-MSG ayrılığına odaklanıyoruz. Orhan Gencebay, Fuat Güner, Hayko Cepkin, Fuat Ergin, Seni Görmem İmkansız, İzzet Öz, Öykü-Berk, Özdemir Erdoğan, Replikas'tan Barkın Engin, Müyap Başkanı Bülent Forta, Teknoloji Editörü Serdar Kuzuloğlu, Pozitif'ten Murat Abbas, İKSV'den Bengi Ünsal, Taksim Edition'dan Mine Aksoy, sokak sanatçıları Alatav ve Unkapanı'ndaki çeşitli müzik yapımcılarıyla müziği her köşesinden tutuyoruz. Görüyoruz ki artık Unkapanı diye bir şey yok! Herkes için konu müzik olsun, yöntem hiç bitmiyor. Artık her yer Unkapanı!
İz TV'de Ün Kapanı yayın tarihleri
1. bölüm 27 Haziran Pazartesi saat 20:15 2. bölüm 13 Haziran Pazartesi 20:15 18 Haziran Cumartesi 22:20 19 Haziran Pazar 13:20
MÜJDE YAZICI