Onun için iş dünyasının en 'sahici' kadını diyebilirim. Güler Sabancı'yı uzun bir süredir izliyorum. Basamakları teker teker çıktı. Merhum Sakıp Sabancı, sanırım bir gün holdingin direksiyonunda Güler Sabancı'nın olacağını biliyordu. Ondaki ışığı görmüştü. İşte bu yüzden eğitimini tamamlayıp da Lassa'da işe başladığı günlerden itibaren sıkı bir çalışma temposunun içine girdi Güler Sabancı. Özellikle Uzakdoğu ülkeleri arasında mekik dokudu; ki o yıllar için oldukça zahmetli seyahatlerdi bunlar. Amcalarından her zaman çok destek aldı, ancak Sakıp Sabancı'nın özel bir yeri vardı ve bunu da hep "O benim mentorumdu," sözleriyle dile getirdi. Güler Sabancı, holdinge başkan olduğu günden beri, grup istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ediyor. Sabancı sadece hissedarları ve çalışanları mutlu etmekle kalmıyor, Sabancı Vakfı kanalıyla öncülük ettiği sosyal projelerin çarpan etkisiyle de binlerce insanın hayatına dokunuyor. Bir yandan kadın ve kız çocuklarının insan haklarıyla ilgili projeleri destekliyor, uçağa atlayıp Anadolu'nun dört bir yanındaki saha çalışmalarını izliyor. Diğer yandan başkanlığını yürüttüğü Sabancı Üniversitesi'nin yol haritası için art arda arama konferansları yapıyor. Yine başkanı olduğu Sakıp Sabancı Müzesi de Güler Sabancı'nın gündeminde her zaman öncelik alıyor. Yine arama konferansları düzenliyor. Ama bu konferansları düzenlemek bir yana, bizzat kendisi en ciddi katılımı gösteriyor. İşte tüm bunlar dünyanın önde gelen isimlerinin, kurumlarının, gazetelerinin de dikkatini çekmekte gecikmiyor. En büyük takdir, birbiri ardına aldığı ödüller oluyor. Örneğin ABD eski Başkanı Bill Clinton bir mektup yazıyor Güler Sabancı'ya ve diyor ki, "Kadınların ve kızların insan haklarını korumak için yaptığın çalışmalarla ilgili senden daha fazla bilgi almak bana büyük memnuniyet verdi. Bu konuda gösterdiğin olağanüstü çabalar bizi harekete geçirmeye teşvik etmekte büyük rol oynadı. Başardıkların, hayal kurarsak ve hedeflerimizi birlikte çalışarak başarmaya çabalarsak nelerin mümkün olacağını gösterdi. Bize küresel vatandaşlar olarak davranmamız için verdiğin ilhamdan dolayı teşekkür ederim." Güler Sabancı'yla yoğun trafiğinin arasında, Atlı Köşk'ün ilk katındaki Mavi Oda'da buluştuk. Müze için kurduğu hayallerden, kadın ve kız çocukları için yaptıklarına, üniversiteden özel hayatına kadar pek çok alana yayılan bir sohbet yaptık. İlgiyle okuyacağınızı tahmin ediyorum.
- Her ödül önemsenmeyebilir ama sizin aldığınız ödüller dikkat çekiciydi. Örneğin Avusturyalı Ekonomist Joseph A. Schumpeter anısına verilen ödül de bu yıl sizin oldu. ABD eski Başkanı Bill Clinton tarafından kurulan Clinton Global Initiative'in Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü de... Financial Times'ın seçtiği 'en tepedeki 50 kadın' arasında da yer almanız yetmezmiş gibi, geçen haftada da yine FT yazar ve editörleri sizi 'iş dünyasının beş öncü lideri' arasına koydu... Neler hissediyorsunuz?
- Takdir edilmek güzel bir şey, memnun oluyorum. Dünya artık globalleşti. Doğru ve fark yaratan işler yapıyorsanız, bunun global dünyada bir değeri oluyor. İlgili insanlar bunu fark ediyor.
Yukarıda sözünü ettiğiniz ödülleri de, FT'nin yaptığı sıralamayı da çok anlamlı buluyorum.
Bu dereceyi beklemiyordum ama sonra gördüm ki gerçekten incelemişler, holdingin geçen seneki başarılı performasına bakmışlar, ne konularda çalıştığımızı biliyorlar. Biz Sabancı Topluluğu'nda yenilikçilik konusunda 2005 yılından beri çalışıyoruz. Onlar da organizasyonda yaratılan bu yenilikçilik iklimine önem veriyorlar ve bunu değerlendirmişler.
CLINTON BİZZAT ÖNERMİŞ!
- Clinton Vakfı'ndan ödülün hikayesi nedir?
- Sonradan öğrendim ki, bana ödül verilmesini Başkan Clinton bizzat kendisi önermiş. Onun da önerisinin gerekçesinde, ki bana yazdığı mektupta da aynı şeyi söyledi, vakıf çalışmaları etkili olmuş. Benim konumuma bakarak, hem iş dünyasında üstlendiğim sorumluluklar hem de kadın ve kız çocuklarıyla ilgili olarak vakıf çalışmaları kapsamında uzun vadeli yaptığımız projelerden dolayı böyle bir öneride bulunmuş.
- Hayatınızı değiştiren projeler neler diye sorsam?
- Başarılı, etkin ve itibarlı bir grubuz. Sakıp Sabancı'dan aldığımız bayrağı ekibimle daha yukarılara çıkardık.
Böyle bir ekibin parçası olmak beni mutlu ediyor.
Bundan dolayı kendimi şanslı sayıyorum ve dolayısıyla da vakıf ve üniversite çalışmalarına gönül rahatlığıyla vakit ayırabiliyorum. Tabii Sabancı Üniversitesi'nin benim hayatımda çok ayrıcalıklı bir yeri var, hayatımı değiştiren bir proje oldu.
KATKIMDAN HUZUR DUYUYORUM
- Mecburen yerine getirdiğiniz bir görev değil. Sizi saatler süren arama konferanslarında görmek mümkün...
- Sabancı kardeşler, üniversite kurma kararı verdiklerinde oradaydım ve belki de bu görev için parmak kaldırdım. Rahmetli Hacı Bey ve Sakıp Bey bu görevi bana verdi, ben de severek kabul ettim. Çok büyük bir sorumluluk olduğunu biliyordum. Bugün üniversitenin geldiği yer beni mutlu ediyor. Ancak tabii ki, daha yapacak çok şey var. Ama kendi katkımdan huzur duyuyorum. Vakıfta yaptığımız bütün projeler beni etkiliyor. Özellikle Metin Sabancı Okulları projesi ile kadın ve kız çocuklarıyla ilgili yaptığımız çalışmalar gibi projelerin üzerimde daha fazla duygusal etkisi var. Bu projeler sadece benim toplantıdan toplantıya takip ettiğim konular değil.
- Hayırseverliğin hayatınızda kapladığı alan artıyor diyebilir miyiz?
- Hayırseverlik, bir insana bakış açısıyla başlıyor. Bir insana dokunmakla, katkı yapmakla başlıyor. Ben bunu kendimde gençliğimden beri hissediyorum. Bu fırsat da gelince... Yaşamda bizlerden daha az şansı ve fırsatı olan insanların hayatında fark yaratıldığını görmek etkileyici bir olay. Bu bir aile değeri. Evde konuşulunca, ailede konuşulunca, anne, babaanne, amcalar buna önem verince ben de bununla büyüdüm. Bizim toplumumuzda yardımlaşma, ihtiyacı olana destek olma vardır zaten.
REMBRANDT İÇİN İKİ BUÇUK YIL UĞRAŞTIK
- Müzenin 10. yılı için hazır mısınız?
- Sakıp Sabancı Müzesi'nin 10. yılına çok önem veriyoruz, bunun için özel çalışmalar yaptık. İki yıl önce, 10. yıl komitesi kurduk ve bu komitenin başkanlığını Sevil Sabancı yapıyor. 10. yıl programımızda neler olduğunu, bugün ilk kez sizinle paylaşmak istiyorum. Osmanlı Hat Koleksiyonu'nu sergilediğimiz üst kattaki odalarda dünya çapında bir yenilemeye gidiyoruz. Osmanlı sanatı, yazmalar herkesin eline alabileceği, sayfa sayfa çevrilebilecek eserler değil. Çok kıymetliler. Ama yeni teknoloji bize bu imkanı verecek.
- iPad gibi tabletler mi göreceğiz sergileme odalarında?
- Evet, tabletler giriyor. Birçok görsellik ve teknoloji ile daha fazla derine girmeyi başarıyoruz. Dünyada bir ilki yapacağız sanıyorum. 2012'nin baharında hat odaları yeni haliyle kapılarını sanatseverlere açacak. Galerilerimizin bir kısmında 23 Aralık'tan itibaren 19 ve 20. yüzyıl Türk resim sanatına ait eserlerimizi sergilemeye başlıyoruz. Bugünlerde çok konuşulan Osmanlı'nın son dönemi, Cumhuriyet'in ilk dönemi ve modernite tartışmalarına bu sergi önemli katkı sağlayacak.
- Sabancı Müzesi ses getiren sergiler yaptı bugüne kadar. Dünya çapında çarpıcı bir sergi olmayacak mı?
- 10. yıl dediğiniz zaman, bir müessese için önemli bir mihenk taşı. Öncelikle haziran ayı başında, ciddi bir arama konferansı yapıp müzenin önümüzdeki 10 yılını yeniden çok akılla ve katılımcı bir süreçte tasarlamayı planlıyoruz. Ama bununla da yetinmiyoruz.
- Ne yapacaksınız öyleyse?
- Hollanda ve Türkiye'nin siyasi ve ticari işbirliğinin önümüzdeki yıl, 400. yılı. Bu yüzyıllık ilişkiler, benim gibi Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin doğal bir süreç olduğuna inanan insanların önündeki en önemli verilerden biri. Onlar söylüyor, biz değil. Hollanda'nın siyasetinde, tarihinde, ticaretinde 400 yıllık birlikteliğimiz var. Birbirimizle etle tırnak gibiyiz.
- Nereye bağlayacağınızı merak ettim...
- Bir ilki gerçekleştireceğiz ve çok önemli bir sergi açacağız. 'Rembrandt ve Çağdaşları, Hollanda Sanatının Altın Çağı Sergisi'ni, müzenin 10. yılı şerefine, şubat ayında sanatseverlerle buluşturacağız. 17. yüzyıl Hollanda sanatı, dünya sanat tarihinde çok önemli. Çünkü ilk defa o dönemde o ressamlarla sanat tarihine 'ifade' kavramı geliyor. Yani, bir dönemin başlangıcı.
- Şimdiden sanat ajandalarında yer almaya aday bir sergi geliyor anlaşılan. Tüm eserler Hollanda'daki müzeden mi gelecek?
- Büyük bir kısmı Rijks Müzesi'nden gelecek. Ayrıca yurtdışından önemli özel koleksiyonlardan da eserler geliyor. Sergide, 59 sanatçıdan 74 tablo, 19 desen ve 18 obje yer alacak Rijks Müzesi'nin, 2003 yılından beri bakım, onarım nedeniyle, sadece tek bir kanadı açık. 2012 yılı sonunda tamamlanarak açılacak. Bize bu eserler şubatta geliyor, sergileniyor ve sonra haziranda Hollanda'ya, müzeye dönecek. İşin ilginç kısmı, büyük bir ihtimalle en az bir 10 yıl daha müzeden dışarı çıkamayacak. Yani biz de bir yıl sonra, bunu istesek de yapamayacaktık.
- Ne zaman karar verdiniz bu sergiyi yapmaya?
- Biz ilk görüşmeleri iki buçuk yıl önce yaptık. Nazan (Ölçer) Hanım, ben ve Sevil Sabancı, Amsterdam'a gittik ve müze yöneticileriyle konuştuk. Uzun bir süreçti. Bu sanat eserlerinin buraya gelmesi buradaki sanatseverlerle ve gençlerle buluşması çok önemli bir olay. Sergi süresince bir dizi konferans da yapılacak. Çok detaylı çalışmaları var. Sanıyorum çok ilgi görecek. Çünkü sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın bu bölgelerinde hiç yapılmamış bir sergi olacak.
- Bu sergi, Sabancı Müzesi'nin bugüne kadar yaptığı en büyük sergi mi peki?
- Bu, en büyük sergilerimizden. Bu boyuttaki ve önemdeki sergilere 'blockbuster' deniliyor. Bunlar büyük bütçeli sergiler. Dolayısıyla bu sergiye de Sabancı Holding ile birlikte, ING Bank, Philips, Unilever gibi Hollandalı şirketlerle, Türk ve Hollanda hükümetlerinin de belli bir katkısı olacak.
SONBAHAR SÜRPRİZİ MONET SERGİSİ!
- 2012'de Sabancı Müzesi'nden çok söz edilecek anlaşılan?
- Beklentimiz bu yönde. Bir önemli sergimiz daha olacak. Aslında yılda bir büyük sergi yapıyoruz ama bu yıl 10. yıl şerefine iki büyük sergi yapacağız. Sonbaharda, Monet sergisi yapacağız. Sanatçının eserleri Paris'in 16. bölgesinde yer alan Marmottan Müzesi'den gelecek. Serginin görüşmeleri uzun zamandır sürüyordu, 15 gün önce tamamlandı. Bizim müzemizde bizi ayrıcalıklı kılan konulardan biri de, Nazan Hanım gibi çok kıymetli ve uluslararası değere sahip bir müze direktörümüz olmasıdır. Nazan Hanım ile çok başarılı ekibi, yönetim kurulu üyelerimiz ve bu yükü benimle paylaşan Sevil Sabancı ile hep birlikte, yeni bir 10 yıla hazırlanıyoruz.
DÜNYA KALKINMAYI BAŞARDI AMA ADİL DAĞITIMI YAPAMADI
- Dikkat ediyorum, siz vakıfta, üniversitede, müzede ve de iş yaparken mutlaka arama konferansı yapıyorsunuz. Bu konuda oldukça demokratsınız diyebilir miyim?
- Her liderin aslında hayatında başarılı gördüğü, kendine uygun gördüğü bir yönetim tarzı var. Onu tekrarlar. Normal olan budur. Bu da benim yolum. Ben katılımcı süreçleri seviyorum. Bir değişimi katılımla yapmak benim inandığım bir süreç ve bugüne kadar başarılı da oldu. Şöyle bir güzelliği de var; sonunda hep birlikte ortak bir akla geldiğinizde onun uygulanması kolaylaşıyor. Yani bir fikri kabul ettirmek, iknaya çalışmak gibi bir süreç ortadan kalkıyor.
- Yüzde 99 hareketi için ne düşünüyorsunuz? Dünyada bazı dengelerin, bölüşümün, adaletin yeniden tanımlanması gerektiğini düşünüyor musunuz?
- Bu yüzyılda ve özellikle son geldiğimiz noktada görüyoruz ki dünya kalkınmayı ve refahı gerçekleştirmiş olsa da bölüşümü, adil dağıtımı yapamadı. ABD, kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülkelerden biri, ama yine ABD bu tip eşitsizliklerin de en çok olduğu ülke. Dolayısıyla kalkınma, sadece kişi başına gelirle ölçülemez. Bir de dünya nüfusunun yüzde 50'si, 2 doların altında bir gelirle yaşıyor. Şimdi bu kolay sürdürülebilecek bir olgu değil. Ben dünyanın bunu görüp, bu yaşadıklarımızdan bir ders çıkaracağını düşünüyorum. Sabancı Vakfı olarak, kuruluşumuzdan beri eşitsizliklerin düzeltilmesi için elimizden gelen katkıyı yapmaya çalışıyoruz. 37 yıldır bizden daha az şanslı olanlara el uzatmak için hayır yatırımları yapıyoruz.
YAZLARIM, KÖŞKÜN BAHÇESİNDE GEÇMİŞTİ
- Sabancı Ailesi'nin göz bebeği bu müze bir zamanlar babaannenizin ve sonra amcanızın eviydi. Siz de vakit geçirdiniz mi Atlı Köşk'te?
- Ben 1955 doğumluyum ve yaz çocuğuyum. Temmuzda doğdum. Ailemle yazları gelirdim. Babaannem yaşı itibariyle burayı artık yönetemez hale gelince, Sakıp Amcam yaz-kış oturmak üzere taşındı. Amcamın evi olduktan sonra, aile toplantıları burada yapılırdı. Sadece benim değil, tüm Sabancı Ailesi'nin bu evde çok anısı vardır. Eskiden yan tarafta meyve ağaçları vardı. Müze olunca bahçede değişiklikler oldu. Meyve ağaçlarıyla babaannem ilgilenirdi. Kendine göre her doğan çocuk için bir ağaç dikerdi.
- Sizin için hangi meyve ağacı dikilmişti?
- Armuttu. 'Armut dibine düşer diye, kız çocuklarına armut dikilir,' diye anlatılırdı.
- Atlı Köşk aile eviyken, bir gün müze olmasına karar verildi. Kurulan Sabancı Müzesi 10. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Peki müzeye giden yol nasıl açılmıştı, sizden o günleri dinleyebilir miyiz?
- Sakıp Bey, bütün koleksiyonunu müzeye bağışladı. Aile, bu evi ve eşyaları bağışladı. Böylece Sabancı Üniversitesi'ne bağlı Sakıp Sabancı Müzesi kuruldu. Kuruluş çalışmaları 2000'de başladı. İki yıl galerilerin yapımı, hat odalarının, çevre düzenlemesi sürdü.
- Taşınma günü köşkte miydiniz?
- Evet, buradaydım. Duygusal bir gündü. Sakıp Bey, Türkan Hanım ile 2000'de taşındı. Bu müze kararı aslında Sakıp Bey'in ne kadar ileri görüşlü olduğunu, bu evle duygusal bağı olmasına rağmen, ne kadar verici ve özverili bir insan olduğunu gösteriyor.
- Sakıp Sabancı, bizim takip ettiğimiz kadarıyla bu müzeyi baştan beri sizin yönetmenizi istiyordu...
- Bu müzeyi Sabancı Üniversitesi'nin yönetmesini istiyordu. Müzenin anahtarını, sembolik olarak, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı olmam nedeniyle bana verdi. Tüm bunlar planlanmıştı.
ANNEMLE İZLEYİP
- En son hangi filmi izlediniz?
- En son annemi sinemaya götürdüm. Dedemin İnsanları'na gittik ve beraberce ağladık. Geçmişimizi hatırladık. Çok duygusal bir filmdi.
- Sizi Cem Yılmaz'ın şovunda gördüm en son...
- Cem Yılmaz'ı çok severim. Galatasaray Stadı açılırken oynadığı 'Yıkılıyor!' reklamını çok beğenmiştim. Çok güzel sanatçılarımız var. Olağanüstüler. Sanat ve sanatçılarımız, insanın yaşama şevkini artırıyorlar. Onların, bizlerin hayatına hediye olduklarına inanıyorum. Bir Cem Yılmaz'ı izlemek, bir Sezen Aksu'yu, Tarkan'ı dinlemek müthiş keyif verici. Dostlukları da ayrı tabii.
HALİT HÜSEYNİ OKUYORUM
- Kitap okumaya ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Steve Jobs'ı okudunuz mu?
- Çok ayırıyorum. Jobs'ın kitabını aldım, henüz başlamadım. En son, Uçurtma Avcısı kitabının yazarı Afgan asıllı ABD'li yazar Halit Hüseyni'nin, yakın Afgan tarihinin anlatıldığı A Thousand Splendid Suns kitabını okuyorum. Olağanüstü. Hintli yazar Amitav Ghosh'un The Glass Palace kitabını da okudum. Asya'yı çok severim, bugünlerde bu bölgelerden kitap okuyorum.
MUTLULUĞU KENDİM YARATIRIM
- Sizi ne mutlu ediyor? Dostlarınızla birlikte olmaya özen gösterir misiniz?
- Aristo demiş ki: 'Mutluluk insanın kendisiyle ilgili.' Düşünün, Aristo bunu kaç yüzyıl önce söylemiş. Dolayısıyla mutluluk dediğin şey, insanın kendisiyle ilgili. Ben de mutluluğu kendim yaratan bir insanım. Dostlarımla, sevdiklerimle bir arada olmayı çok severim.
SEZOŞ'UN YERİ ÇOK AYRI
- Sizin hayatınızda sanatçıların dostluklarıyla da yerleri olduğunu görüyorum...
- Öyle, evet. Resim de öyle. 80'li yıllardan itibaren Mehmet Güleryüz, Komet, rahmetli Ömer Uluç dostlarımdır. Ama Sezoş'un (Sezen Aksu) çok ayrı bir yeri vardır. Hayatın değeri onlarla artıyor.
- Böylesine başarılı bir kariyer yaparken, çocuk sahibi olmamanızın bir tesadüf olmadığını düşünüyorum...
- Ben tercihlerimle yaşadım. Kendimi bu anlamda hep şanslı görüyorum. Beni çok tatmin eden, önemli projelerim oldu. Ama yaşama olan sevgimi, insanlara olan sevgimi hiç kaybetmedim. Şu anda sayısını bilmiyorum ama çok çocuğum var.
İŞTE SÜRPRİZ SEVMEM
- İş hayatında katı kurallarınız var mı?
- Planlı bir insanım. Herkesin de planlı ve hazırlıklı olmasını isterim. İş hayatında sürpriz sevmem ama değişime de esnek olmak gerekir. Şeffaf bir insanım, karşımdan da samimiyet, açık ve net olmasını beklerim. İkinci bir olay da, bir görevi kişi üstüne aldıysa, kendini vermeli, özen göstermeli. Gerekli hassasiyet ve itina gösterilmemişse, o işi hemen anlarım. Çünkü ben de öyle yetiştim. Sakıp Bey de hemen anlardı.
BAZEN SPOR YETMİYOR, O ZAMAN 15 DAKİKA YOGA
- Çok yoğun bir günün ardından siz yükünüzden nasıl kurtuluyorsunuz? Ne yaparsınız?
- Birkaç yolu var. Hep görmüşümdür ki spor yapmak iyi geliyor. 20 dakika yürüyüş bandında olmak bile iyi oluyor ama bazen insan onu yapacak durumda bile olmayabiliyor. İşte o zamanlar ben yoga yapıyorum. 15 dakikalık, 25 dakikalık CD'ler var. Hemen koyarım CD'mi ve yogamı yaparım.
- Ürettiğiniz şaraplara yeni seriler katıldı bu yıl. Hangi şarap favoriniz şu sıralar?
- G serisi içinde Cabernet Sauvignon Petit Verdot ve bir de yerli üzümlerle yabancı ürünleri karıştırdığımız yeni bir serimiz var. Şu anda favorim bu şaraplar.. Şarap işini artık daha profesyonel yapıyoruz. Çünkü yeni bir ortağımız var. İnsanların ortaklarına karşı sorumlulukları var. Adnan Erem'le ortağız ve bu işe ciddi bakıyoruz. Yine tabii butik şarapçılık yapıyoruz. Senede bir iki kere arkadaşlarımla daha sanat odaklı seyahat yapıyorum.