Mafya ile arasında nasıl bir fark var?
"Kabadayı ile mafyayı birbirinden ayırt etmemiz gerekir. Çünkü lügatte kabadayı, kimseden yılmaz görünerek meydan okuyan kimse, babayiğit, cesur, en başta olan şeklinde tarif edilmektedir. Mafya ise para kazanmak için her şeyin mübah olduğu bir suç örgütüdür. Amcam Dündar Kılıç kendisine kabadayı denilmesini benimsiyordu. Cezaevinden oğlu Cenk'e gönderdiği defterde: 'Düzen kahpe, biz kabadayıyız. Gangster başka, mafya babası başka, kabadayı başka. Kabadayı sever, sayar, hümanisttir. İnsan sevgisinden başka bir şey tanımaz,' diye yazıyordu. Katıldığı bir TV programında da mafyayı şöyle tarif ediyordu: Bütün dünya ülkelerinde, bilhassa demokrasi ülkelerinde mafya teşkilatı vardır. Türkiye'de de vardır. Ama mafya kimdir, işte bu tartışılır. Mafya bir teşkilat olayıdır. Mafyanın mecliste milletvekili olur, bakanları olur, polis müdürleri olur... Bu teşkilatlara sahip olan insanlardır mafya."
Kabadayılık nasıl bitti?
"Türkiye'de kabadayılık 1980 askeri darbesiyle bitirildi. Ve sonraki dönemde ise mafyalaştı. Zaten bugün eski kabadayılar gibi mert insanları bulmak çok zor. Her şeyin maddiyata döküldüğü bir dönemde, ahlaki değerlerin ve müesses nizamın hakimliğinden bahsedemezsiniz. Mahallenin namusundan sorumlu kimsenin yerini şimdilerde mahallelisini, oturduğu apartmandakileri tanımayan bir kültüre geçtik. Eski kabadayılarla günümüz çetelerinin çok farklı şeyler olduklarını bilmeliyiz. Kabadayılık, bir kültür çeşnimizdi. Bir sanat anlayışı vardı. Şimdilerde mertliğin yerini namertlik, kabadayılığın yerini kalleşlik, ulu orta sözünü sarfedenlerin yerini şimdilerde derinlikler aldı. Kabadayılığı şimdilerde filmlerde ve dizilerde seyreder olduk."
Halk kahramanı mı?
"Kabadayılar halk üzerine korkuyla karışık bir saygı yaratmışlardı, kabadayılık öyküleri bire bin katılarak anlatılırdı. Bu yüzden de ün kazanmış birçok kabadayı halk tarafından birer kahraman, zenginden alıp fakire veren birer Robin Hood gibi görünürdü. Ama kahramanlık öykülerinden sıyrılıp gerçeklere baktığımızda durumun öyle olmadığı görülüyor. 'Zenginden alıp fakire verme' motifi, kabadayılık düzeninin sürmesi için zorunlu olan halk desteğini sağlıyordu. Zenginden alındığı söylenen şey, fuhuş, kumar, içkili eğlence yerleri, tefecilik vs. gibi alanların kazançlarından alınan paydı. Başka bir deyişle devletin vergi alamadığı sektörlerin vergisini onlar alıyordu. "
Racon kesmek ne demek?
"Eski kabadayılar 'racon' keserlerdi. Bugünkü manada 'ombudsmanlık sistemi'ydi. Aslı İtalyanca olan racon, İstanbul kabadayılarının aralarında halledemedikleri meseleleri bir hakem vasıtasıyla karara bağlamalarıydı. Herhangi bir meselede iki taraf da hak iddia ederse, bunu hakem heyetine izah ederler, o da etraflıca dinleyip hükmünü verirdi. Bu hükme hepsi itaatle mükellefti. Racon kesenlerin tarafsız olmaları, kabadayılık hayatında falsoları olmaması, olgun ve tecrübeli olması şarttı. Şayet iki taraf kesilen racona ehemmiyet vermezlerse, meseleyi aralarında dövüşle hallederlerdi."
O son kabadayıydı
"Dündar Kılıç, kabadayılık âleminde 'Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla olur,' düsturunu benimsemişti. Tarlabaşı'ndaki kunduracısında 30-40 ayakkabı yaptırıp dostlarına dağıtır, kömür ocaklarındaki hissesinden kışın fakirlere kömür dağıtır, yardım isteyen herkese yardım ederdi. Amcamla en yakın temasım üniversite yıllarımda oldu. O yıllar askeri iktidarın hüküm sürdüğü yıllardı. Amcam, Diyarbakır Cezaevi'nde idamla yargılanıyordu. Ama rahatsızlığı sebebiyle Çapa Tıp Fakültesi'nde tedavi görüyordu. İshak amcamla ziyaretine gittik. Dış kapıda iki jandarma eri, iç kapıda birkaç tane kendi adamı bizi karşıladı. Odaya girince klasik bir kabadayı ile karşılaştım. Sivri uçlu, yumurta topuklu ayakkabıları, yakaları yayılmış ve düğmeleri açık beyaz gömlek, çakı gibi ütülü pantolon... Nerede okuduğumu sormuştu. 'Edebiyat fakültesi,' deyince 'Oğlum hukuk okusaydın ya! Bize hukukçu lazım. Edebiyatla ne işimiz olur,' demişti."