Maçlar rüyalarıma giriyordu
"20 yaşıma kadar Galatasaray'da ve milli takımdaydım. Liseyi St. Joseph'te okudum; okulu, arkadaşlarımı çok severdim. Sutopunda da çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Gestapo gibi sert bir Macar hocamız vardı: Zoltan Gulyaş. Çok iyi yetiştirdi bizi. Milli takım sayesinde hem kendi harçlığımı kazanıyordum hem de pasaportla falan uğraşmadan bir sürü yeri geziyordum. Fakat güzel sanatlar araya girince, 20 yaşımda sutopuna ara verdim. Maçlar rüyalarıma giriyordu. Bu süreçte veteran ligine katıldım. Derken askere gitmem gerekti, 30 yaşımdaydım. Acemiliği Batman'da yaptım. O aralar Deniz Gücü Kuvvetleri 1. lige çıkmıştı. İyi bir kaleciye ihtiyaçları vardı. Ben de koşa koşa gittim. İyi bir sezon geçirdim. Askerden sonra, önce Adalar Sutopu Takımı'nda oynadım, sonra da Galatasaray'da. 2011'de Galatasaray'da şampiyonluk yaşayıp, altın madalya aldım. Sonra Galatasaray'dan ayrılıp, hâlâ oynadığım Adalar Sutopu Takımı'na döndüm. Aynı zamanda yine 30 yaşımdan beri tekrar milli takımdayım."
Sutopu ortamı biraz maçodur
Kendimi bildim bileli güzel sanatlarla uğraşacağımdan emindim. Şimdi kızmasınlar ama; lisede, dersler sırasında hep resim çizerdim. Ressam bir komşumuz vardı, ona giderdim, bana teknikler öğretirdi. Sutopu ortamı maço bir ortamdır. Kolumun altında resim dosyamı görenler, 'Vay Tarkan, resim mi yapıyorsun?' diye bana takılırdı. Daha sonra Marmara Üniversitesi Heykel Bölümü'ne girdim. O zaman 'Bu işten, yani heykelden para nasıl kazanacak?' endişesi vardı çevremde. Aksini kanıtlamak istedim. Hayatımı böyle kazanacağımı göstermek istedim. Restoran duvarı, reklam seti ve tabelalarla başladım işe. Biraz girişimci bir öğrenciydim doğrusu. Sipariş işlerde belli malzemeler ve kısıtlamalar oluyor. Ama zaman malzeme ve mekan kısıtlamasıyla çalışmak bana çok şey öğretti."
Lady Gaga şarkısı gibi
"Sanat tarihi kitaplarını okumaya doyamıyorum. Modern sanatın başladığı dönemi severim. 19. yüzyılın sonundan 1950'lere, 1960'lara kadar olan dönemi ve tuval resminin ABD'de yeniden başladığı 1980'leri çok severim. 1920'ler, sürrealistlerin ilk zamanları, benim için çok heyecanlı. Max Ernst veya Otto Dix'in etkisi çoktur üzerimde. Paris'te Gece Yarısı
Sergi açılışları sırasında maçtayım
"Heykelin yanı sıra bir yandan sürekli resim yapıyorum. Üç-dört resimlik serilerim var. 10 tane defterim var; bugünden sonra aklıma hiçbir şey gelmese de iş üretmemi sağlayacak eskizlerim, düşüncelerim yer alıyor o resimlerde. Ama bugüne kadar hiç kişisel sergi açmamıştım, çünkü aynı zamanda da sporcu olduğum için sergi açılışlarında veya sanat çevresinde bulunmam gereken zamanlarda, ben ya antremanda ya da maçtayım."
Otellerden fabrikalara
"Son yedi senedir, bazı büyük oteller yapan mimarlık firmalarıyla çalışıyorum. Otelin bulunduğu yerin coğrafyasına, mitolojisine uygun işler üretiyorum. Bir de Borusan'ın Gemlik'teki fabrikasında çalıştık. Fabrikanın girişine, yedi metrelik anıt gibi bir heykel yaptık. Çok soyut bir iş olmasına rağmen, orada çalışan bir işçi 'Bu bizim fabrika,' dedi. Çok güzel bir histi."
Herkes bu 'Güruh'ta toplandı
"Sergide tam 100 heykel var. Hepsi birbirinden farklı olsa da, aslında tümü tek bir eseri oluşturuyor. 'Güruh'un tuhaf bir kalabalık olmasını istedim. Aralarında doğrudan tanıtabileceğim tipler var. Holigan çocuk var örneğin, yaşlılar, çocuklar, işadamları... Lisede birlikte okuduğum bir arkadaşım var. Bir arkadaşımızın başından geçen komik bir hikayedeki adam var. Üç buçuk ay gibi bir sürede tamamladım bu heykelleri. Kalabalık, güruh halinde duruyorlardı. İsim de buradan çıktı."
Kanatlar, heykel geleneğine gönderme
"Amaç bu heykellerin korkunçla şirin, güzelle çirkin arasında olmasıydı. Korkutan, antipatik tarafları olsa da, bir yandan da sempatikler. Çünkü gerçek hayatta da böyledir. Her güzel şeyin bir güzel, bir çirkin tarafı vardır; belki o çirkinlikler sonradan güzelleşmiştir ya da tam tersi olmuştur. Heykeldeki bozulmalar, ifadeyi güçlendirir, ilişki kurmayı kolaylaştırır. Bazı heykellerde kafa biraz daha küçüktür ki anıtsallık etkisi versin. O bozukluklar gerçekçi yapar heykeli. Bazılarında gözler yok. Bu aslında gözlerinden ışık çıktığı etkisini yaratıyor. Bir de kanatlı heykeller var. Bu 'güruh' aslında bir toplum. Her toplum gibi onların da bir mitolojisi var. Melekleri, şeytanları var. Bu kanatlar onlara yönelik birer gönderme. Heykel geleneğinde kanatların yeri önemlidir. Düz bir demirden minimal bir heykel yapsanız bile ona İkarus'un Kanatları adını verebilirsiniz."
Aynada kendimle Fransızca konuştum
"Okul bittikten sonra bir buçuk sene Marsilya maceram oldu. Fransa'ya ilk gittiğim günlerde, neredeyse koşa koşa dönecektim, hiçbir şey anlamıyordum. Ama sonra bir restorana girdim çalıştım ve iyi bir Fransızcayla Türkiye'ye döndüm. Dönmeyeyse Fransızca rüyalar görüp, aynada kendi kendime Fransızca konuşmaya başladığımı fark edince karar verdim."