Sivri diken olma telaşı insanları kamçılıyor
- Twitter büyük bir kıraathane gibi gelmiyor mu size?
- Aslında Twitter, şimdilerde biraz unuttuk ama, kişisel popülarite stratejisi üzerine kurulu bir sosyal ağ. Takipçi sayın kaç oldu, kaç muhabbetin içinde adın geçti, kaç defa senin söylediklerin yeniden paylaşıldı vs., bütün veriler her an bir değer yargısı olarak gözümüzün önünde. Bu da insanları sivrilme yarışına sokuyor. Bu kadar çok sayıda insanın konuşması, kimilerinin hukuken suç teşkil edecek kadar sertleşmesi aslında biraz kitle psikolojisi, biraz da o kitle içindeki en sivri diken olabilme telaşından kaynaklanıyor. Olaylar hakkında ahkam kesmeye zaten teşneyiz. Her konuyu biliyoruz. Twitter bunu daha geniş bir düzleme taşıma fırsatı sundu. Ama şunun da hakkını teslim edelim, bu araçlar sayesinde normalde hiçbirimizin menziline girmeyecek, çok parlak fikirlere sahip insanlara da ulaşabildik. Gerçekten aklıselim, duru görüşlü, vizyoner insanlar tanıdık. Ama o insanlara ulaşabilmek için arada bir sürü insanı da dinlemek zorundayız işte.
İnsanların neden ve niçinlere ilgisi yok
- O zaman kimin ne dediğine bakmak önemli?
- Olayların zirve yaptığı 31 Mayıs'ta blogumda Gezi Parkı Meselesi başlıklı bir yazı yazdım. Blog tarihimdeki açık ara en çok okunan yazı oldu. Sonra dikkat ettim, bütün bu olaylar hakkında bir derleme yokmuş internette. Gezi Parkı nedir, buradaki ağaçlar niye sökülmüştür, buraya niye alışveriş yapılmak isteniyor, bu Toplu Kışlası nedir, öncesinde burası neydi, niye bu Topçu Kışlası yapıldı, sonra niye yıkıldı, şimdi niye yeniden yapılmak isteniyor? Bütün bunlara dair bir tane derli toplu bir yazı yok. O yazıyı bu soruların cevabını merak edenler için yazdım biraz da. Ama sonra şunu fark ettim: İnsanların neden ve niçinlere çok fazla ilgisi ve merakı yok. Tek gerçek ve önemli şey, tam o anda yaşananlar. Belki birçok sorunun da kökeninde bu var.
Hakaret etmek daha kolay geliyor
-
Klavye başında daha mı cesuruz?
- Bizim yaşadığımız dönüşüm sancısının özü şu: Bir dönem sanal, siber âlem diye etiketlediğimiz internet artık gerçek yaşamın paralel bir uzantısına dönüştü. Eskiden internet alternatif bir gerçeklikti, bugünse gerçeğin bir sureti, paralel gerçeklik durumunda. Bu klavye delikanlılığının kökeninde internetin hâlâ alternatif gerçek olduğu düşüncesi var. Tutarlı, ölçülü, hesap verilebilir ve yüzüne karşı da söylenebilecek şeyleri söylemeye, düşünmeye ve yaymaya çalışan insanlarsa buranın bir paralel evren olduğunu fark edenler.
- Bunun dışında 'Ben de söz söylemek istiyorum' ihtiyacının da etkisi var mı?
- Biz, çok uzun süre kendi beklentilerini telaffuz edememiş, çok fazla seçeneğe sahip olamamış ve türlü çeşit dogmalarla yüklenmiş bir toplumuz. Ama internetle birlikte dünyaya entegre, her şeyden haberdar ve birçok konuda söz hakkı olduğuna inanan bir kuşak yetişti. Yurtdışına çıkışlar artıyor, şehirler değişiyor, insanların gelir düzeyi artıyor, muhafazakarlık, modernlik yeniden tanımlanıyor. Bütün bunların sonucunda insanlar yıllara dayanan birikimlerini internette kusuyorlar. Arzuları, nefretleri, beklentileri, sevgileri, kısacası birikmiş, ötelenmiş her şey internette dışa vuruluyor.
- Peki bu kusma işi abartıldığı için mi küfürler ve hakaret çok kolay ediliyor?
- Hiç sevmediğiniz birini karşınıza alıp ona fikren meydan okuyabilirsiniz. Ama bu çok zahmetli bir şeydir. Küfretmek, hakaret etmek ise aksine çok kolay. Anlaşılan insanları da fikren meydan okuma kadar tatmin ediyor. Sosyal medya da gerçek hayattan farksız. İçinde akil insanlar da var, linç grupları, gevezeler, geyik muhabbetçileri, propagandacılar, kışkırtıcılar, partizanlar da var. Tek sorun şu: Gerçek hayatta etrafımızdan kulağımızın duyabildiği, gözümüzün görebildiği kadar haberdarız. Sosyal medyada ise teknik olarak bütün dünya sathını görüp duyabiliyoruz. Problem maruz kaldığımız hacmin büyüklüğü ve şiddeti.
Hayatta sadece iki seçenek yok
- Sizce neden sosyal medyada tarafgirlik daha baskın oluyor?
- Her şeyi zihnimizde alabildiğine basitleştirmek istiyoruz. Bunu yadırgamıyorum, insan fıtratı böyle. Zihnimiz böyle çalışıyor. Ama sonucunda Fenerbahçeli için sadece Fenerbahçeliler ve diğerleri, bir fanatik partili için onun partisinden ve diğerleri gibi dünya sürekli bölünüyor. Bu basitleştirme hâli, karşılığını fikri hareketlerde de görüyor. Bir fikir sahibinin diğerine yönelik tek kriteri benden mi yoksa değil mi oluyor. Bu noktada insanlara denklemde başka seçenekler de bulunduğunu anlatmak güç oluyor. Twitter'da bu çok net görülüyor. Sosyal medyaya siyah ve beyaz hakim oluyor, gri noktalara yer kalmıyor. Üzücü bir durum bu. Oysa gri noktalara ihtiyacımız var.
- Peki sosyal medyada bu gri alanlar çoğaltılamaz mı?
- Çok büyük miktarda negatif duygular yüklenmiş durumda. Bunları çözüp bilinçlerimizi temizlemek, yapıcı sonuçlar çıkartmak için en etkili araçsa bence hâlâ sosyal medya. Başaramazsak bu duygular her benzer olayda daha da şiddetlenerek bıraktığımız yerden devam edecektir.
Benzerlerimizi seçip farklılığa kapımızı kapatıyoruz
- Bir de Timeline meselesi var. Bu Timeline kendimize ördüğümüz duvarlar gibi geliyor bana. İnsanlar kendine yakın düşünen insanları takip ediyor. Hal böyle olunca farklılıklarla karşılaşma şansını kapatmış olmuyor muyuz?
- Sosyal medyanın en tehlikeli tarafı, bizi kendi hayal ettiğimiz dünyaya, kendimizi mutlu eden insanların içine hapsetmesi. Mesela bir gazete aldığınızda içinde ne okuyacağınızı bilmezsiniz. O gazetenin o gün hangi olayı önemsediğini ve onun hakkında ne yazacağını, nasıl bir tutum takılacağını bilemezsiniz. Aşağı yukarı çizgiler bellidir ama emin olamazsınız. Yine TV'yi açarsınız bir sürü sürprizler vardır. Ama biz sosyal medyada takip edebileceğimiz şeyleri seçebilme hürriyetiyle hayatımızdaki sürprizleri ve muhalefeti kaldırdık. Sadece kendi hoşumuza giden şeyleri söyleyenlere, kendi ilgimizi çeken insanlara, kendimizi yanında görmek istediğimiz taraflara kulak kabartmaya başladık ve geride kalana gözümüzü kulağımızı tamamen kapattık. Farklı olanla karşılaşmamızı sağlayacak bu kadar çok araç varken birbirimizden alabildiğine kopup kutuplaştık.