İnsanların ilgisinden 100 metrelik yolu 2 saatte geçemediğim oluyor

Yer: Sultanahmet Meydanı. Saat: 16.00 civarı. Meydanda kurulan sahnenin etrafı hınca hınç dolu. Yer bulamayanlar, yanlarında getirdikleri kartonları ve battaniyeleri yere serip kendilerine oturma alanı yaratıyor. Bir tarafta çocuklar koşuştururken, büyükler de aralarında sohbete dalıyor. Saat 20.00'ye gelirken kalabalık sahne önüne doğru koşmaya başlıyor. Fotoğraf makinesini çıkaranlar, ellerinde kalem kağıt imza isteyenler, telefonlarıyla yakınlarını arayanlar... Tüm bu heyecanın sebebi, yıllardır yaptığı programlar, yazdığı kitaplar ve çıkardığı DVD'lerle milyonlarca eve konuk olan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu... Nihat Hoca, Ramazan boyunca hem iftar hem de sahurda atv ekranlarından canlı yayınla evlerimize konuk oluyor. İmkanı olanlar da Nihat Hoca'yı yakından görebilmek, hatta ona dokunabilmek için yayının gerçekleştiği Sultanahmet'te soluğu alıyor. Sadece yakın çevreden değil; yurtdışından, Fransa'dan, Almanya'dan da gelenler var. Biz de program öncesi Sultanahmet'teki yerimizi alıyoruz. Hocayla birlikte sokakta yürümenin ne kadar zor olduğunu da o an anlıyoruz. Bir anda etrafımızı yüzlerce insan sarıyor. Nihat Hoca da vakti yettiğince herkesle tek tek ilgileniyor. Yediden yetmişe, milyonların gönlünde taht kuran Hatipoğlu bazen 100 metrelik yolu iki saatte geçemese de durumdan epey memnun. "İnsanların duasını alıyorum," diyor. Biz de Hatipoğlu'na bu ilginin sırrını soruyoruz. İftardan sahura canlı yayında geçen günlerini, Ankaraİstanbul arası yaşamını ve ailesine nasıl zaman ayırdığını anlatmaya başlıyor.

- Ramazan'da günde yaklaşık 5 bin mail geliyormuş. Bu yoğun ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
- İslam'ı olduğu gibi anlatıyoruz. İnsanların duymak istediklerini değil, duymaları gerekenleri ifade ettiğimiz için halkımızla buluşuyoruz. Empoze edici, kırıcı değil bu anlatımımız. Herhangi bir hizip endişesi içinde değil, 'İslamiyet budur, Allah'ın, Peygamber'in söyledikleri şu,' diye açıklıyoruz. Sadece Ramazan'da da değil, yıl içindeki konferanslarımızda da aynı ilgi devam ediyor. Bir konferansımız için 25 bin kişi toplanıyor.

KÜFÜR EDEBİYATI GELİŞTİ EDEP KONSENSÜSÜ LAZIM

- Gençliğe dair hiç endişeleriniz var mı?
- Son dönemlerde bazı gençlerde küfür edebiyatı gelişti, bu çok korkunç. Hazreti Peygamber 'Kimse küfretmesin,' diyor. Bu konularda ikazlarda bulunuyorum, 'Edebi bir dil kullanın,' diyorum. Müthiş sert bir dil var. Medyada var, gençler arasında var. Birbirine muhalif olan herkesin arasında var. Bir edep konsensüsü sağlanması lazım. Eleştirelim ama küfretmeyelim. Yani insanların namusuna, iffetine küfredilir mi!

ARADA BİR MUTFAĞA GİRERİM

- Arta kalan zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? Örneğin Nihat Hatipoğlu hiç mutfağa girip yemek yapar mı?
- Öğrencilik yıllarımda yemek yaptım. Şu an da zaman zaman gece geç saatte yapıyorum. Menemen yaparım. Bazen hanıma 'Bana karışma, yemeği ben yapacağım,' diyorum. Bazen salata yaparım. Eskiden bir dönem boksla da ilgilenmiştim. Şimdi spora pek vakit kalmıyor. Kitap almayı ve okumayı severim. İki odam kitap doludur. Hanımla da tüm kavgalarımız kitap yüzünden çıkar zaten.

- Gelecek için planınız var mı?
- Dünyada en büyük isteğimi söyleyeyim. Hanıma bazen 'Yaş 58 oldu. Yeter artık, çekilelim. Küçük bir ev alalım. Şu an normal bir mahallede, bir apartman dairesinde oturuyoruz. Bir evimiz olsa, bahçesinde birkaç ufak tefek hayvan olsa... Onlarla meşgul olalım, yazalım,' diyorum. Birkaç ayımızı da Medine'de geçirelim istiyorum. Hz. Peygamber'e özel bir tutkum var. Babam da Medine mezarlığında, Hz. Osman'ın yanında gömülü. Onun yanına gidip geliriz. Daha sakin, kendi halinde, ileride çocuklarla torunlarla ilgileneceğimiz bir evimiz olsun istiyorum. Doğayla iç içe, mütevazı bir ev.

- Hiç yorgunluk hissettiğiniz oluyor mu? O yüzden mi bu inzivaya çekilme isteği?
- Yok, ama yaşlanıyoruz. Milyonlara ulaştığımı, milyonların hayatının değiştiğini biliyorum. 'Eşim içkiciydi bıraktı,' 'Eşim döverdi bıraktı,' gibi birçok geri dönüş alıyorum. Kabe'yi tavaf ederken yüzlerce insan yanıma geliyor 'Hocam bugün buradaysak sizi dinlediğimiz için buradayız,' diyenler oluyor. Çok dua alıyorum. İnşallah Allah ve Peygamber de benden razıdır.

JUSTIN BIEBER 'I TANIYORUM HAYRANLARINA TÜKÜRMÜŞTÜ

- Çocuklarla aranızda çok iyi bir bağ oluşmuş. İletişim kurarken nelere dikkat ediyorsunuz?
- İlginç ama çocuklar ve genç nesil beni çok seviyor. Bu beni çok mutlu ediyor. Demek ki onların dilini de kullanabiliyoruz. Çocuklar bir anda sahneye fırlayıp, gelip öpmek istiyorlar. Bazen sahnede 100 çocuk birden olabiliyor. Tabii bir din adamı için bunlar sevindirici. Soru sorduklarında yaklaşımımız önemli. Konuları hikayeleştirerek, uygun bir tarzda ama doğrudan hiç ayrılmadan anlatıyoruz.

- Gençler de birçok konuyu size danışıyor. Odasına asacağı Justin Bieber posterinin günah olup olmadığını bile soran oldu...
- Alışkınım böyle sorulara. Günah dendiğinde insanın aklına içki içmek, zina etmek ve benzer kavramlar geliyor. Böyle bir posterin bunlarla aynı kategoriye konması mümkün değil. Dinde mekruh sayabileceğiniz bir durum.

- Konu Justin Bieber'dan açılmışken soralım: Dinlediniz mi hiç kendisini?
- Tanıyorum. O çocuğun hayranlarına hakaret ettiğini, tükürdüğünü bile biliyorum. Ama ona hayran olan kız çocuğunun dünyasını yıkmamak lazım. Varsa bir yanlışlık, çok uygun bir şekilde o dünyayı düzeltmek lazım. Onu yapmaya çalıştım. Bütün Türkiye izliyordu. O kıza öyle bir cevap verirsiniz ki, yarın sokağa çıkamaz. Buna hakkımız yok. Dini bir endişeyle soru soruyor. Yadırganacak değil, sevinilecek bir şey bu. Aferin, iyi ki soruyor bunu. 'Allah'ı ve Peygamber'in isimlerini oraya as. Bunlar gelip geçici şeyler,' dedim.

MADDE BAĞIMLISI GENÇLER DE GELİYOR
- Programınızda, canlı yayında bir Kanadalının Müslüman olduğuna şahit olduk. Bu olay nasıl gelişti?
- Bugüne kadar vesile olduğumuz dokuz kişi var. Kanadalı arkadaşın nişanlısı ve etrafındakiler beni tanıyordu. 'Kime gitmemiz lazım?' diye soruyorlar. O esnalarda birkaç gün izlemiş beni Kanadalı arkadaş. Çok sıcak bulmuş. Ama kafasında birkaç soru vardı. Özel olarak oturduk, bir saate yakın uzun uzun her şeyi konuştuk. İslam'ı, Hz. İsa'ya, İncil'e bakışımızı anlattım. Kabul etti. 'Bak zorlama olmaz, geçici bir heves olmasın,' dedim. İnanarak yaptı, çünkü inanmayarak yapacak biri değil.

- Ne hissettiniz?
- Hz. Peygamber, Hz. Ali'ye diyor ki: 'Bir kimsenin elinle Müslüman olması, dünya içindekilerden daha değerlidir.' İslam'a kazandırıyorsunuz birini, onun çocukları da Müslüman olacak.

- Gençlerle sürekli bir aradasınız. Az çok tahlil ediyorsunuzdur. Nasıl buluyorsunuz gençliği? Geleceği nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Çok iyi ve duyarlı bir nesil var. Madde bağımlısı gençler de hem iftar hem de sahur vakitlerinde alana geliyor. Bazen sessizce oturuyor, bazen taşkınlık yapıyorlar. Güvenliğin bile sıkıntı yaşadığı anlar oluyor. Onları yanıma çağırıp kucaklıyorum. 'Gelin! Nedir derdiniz?' diyorum. Onlarla oturup konuşuyoruz.

DOKUNMAK İÇİN BİRBİRLER İYLE YARI ŞIYORLAR

- Bu popülerlik gündelik hayatınızı nasıl etkiliyor? Sokakta rahat yürüyebiliyor musunuz? Yoksa bir pop star gibi yolunuzu kesip imza isteyenler oluyor mu?
- Açıkçası sokakta dolaşırken zorlanıyoruz. 100 metrelik bir yolu 2 saatte geçemediğimizi biliyorum. İnsanlar dertlerini paylaşıyor. Telefon numaramızı istiyorlar. Ama en ilginci, beni görür görmez telefona sarılıyor ve annelerini, babalarını ya da eşlerini arayarak benimle görüştürmek istiyorlar. 30 metrede 50 telefona 'Alo,' dediğim oldu. 'Nasılsınız efendim? Ben Nihat Hoca, dua edeceğiz,' deyip kapatıyorum. Kimse kırılsın istemiyorum. Finlandiya, Belçika, Almanya, Danimarka, Hollanda, Fransa gibi ülkelerden günübirlik gelenler var. İnsanlar en azından imza istemek, sohbet etmek, yakından görmek ve kucaklaşmak istiyor.

- Dokunmak için birbiriyle yarışanlar da varmış. Bu denli ilgi hoşunuza gidiyor mu?
- İnsanlar sevdiklerine temas etmek istiyor. Hak etmediğimiz bir ilgi belki, ama en azından bu ilginin İslam'a kanalize edilmesi bizim için önemli. Şahsımıza değil, kazanımın İslam'a, Allah'a, Peygamber'e, Kur'an'a, kısacası İslami yorumlara uygun olması için titizlikle davranıyorum.

EVE GİDİNCE OĞLUM ŞAŞIRI YOR

- Hem iftarda hem de sahurda canlı yayındasınız. Ailenize vakit ayırmak zor olmuyor mu?
- En azından iftar ve sahurda ailemle beraberiz. İstanbul'da evimiz yok, otelde kalıyoruz. Ama Ramazan dışındaki zamanlarda eve az vakit ayırabiliyorum, haftada bir beni görebiliyorlar. Hatta küçük oğlum eve geldiğimde 'Anne, kapıda bir amca var!' diye takılıyor.

- Bu kadar az uyku ve yoğun bir tempoda bu gücü nereden buluyorsunuz, nasıl bakıyorsunuz kendinize?
- Kendime iyi bakamıyorum, ama duanın fayda sağladığına inanıyorum. Sadece inanmıyorum, bunun pratiğinin olduğunu biliyorum. Çünkü 'Allah ömrünü arttırsın!' diye dua edenler var.

TWITTER'DA KUL HAKKINA GİRİLİYOR

- Twitter'a girmeniz nasıl gerçekleşti? Hesabınızı kendiniz mi yönetiyorsunuz?
- Arkadaşlar çok arzu etti. İki ay oldu. 140 bin civarında takipçimiz oldu. Fiilen başında değilim, öyle bir imkanım yok ama keşke olsa. Arkadaşlar kontrol ediyor, ama girift bir konu olursa bana soruyorlar.

- Sosyal medyadaki dil ve üslubu nasıl buluyorsunuz?
- İyi değil. Bana yönelik bir durum belki yok. Ama insanların birbirine yönelik eleştirilerde makul ve ölçülü olmadıklarını görüyorum. Bu konuda mutlaka bir mekanizma işletilmesi gerekiyor. Hukuki yollar açık olup kontrol edilmeli. Böyle bir hatayı ben de yapsam bana karşı da hukuk işlemeli. Twitter'da da kul hakkına giriliyor, bir insan diğerine küfür ediyor. El, kalem, yazı sorumludur. Sanmayın ki, klavyenin arkasına geçip hakaret, kin, nefret kustuğunuzda, karşıdaki cevap vermiyorsa Allah'ın cevap vermeyeceğini... Namaz kılabilir, oruç tutabilirsin ama kin ve nefretini, kıskançlığını, hasedini kontrol edememişsen, seninki bir şey değildir.

- Twitter'da hakaret edenleri de engellememizi tavsiye ediyorsunuz.
- Cevap vermeyin ve engelleyin diyorum. Arkadaşlar sert cevaplar veriyor bazen. Rica ediyorum. Lütfen polemiğe girmeyin, cevap vermeyin. Verilmesi gereken bir cevap varsa, hukuki cevap zaten verilir.