Münevver Karabulut'un, Cem Garipoğlu tarafından 29 bıçak darbesiyle öldürülüp, kafasının testereyle vücudundan ayrılmasının üzerinden 4 yıl, 8 ay, 7 gün geçti. Karabulut ailesi tam anlamıyla dağıldı. Münevver'in kardeşi, olayın ardından Boston'a yerleşti. Anne-baba kızlarının ölümünden önce yaşadıkları evi terketti.
- Garipoğlu ailesinden 1 milyon 250 bin TL tazminat almaya hak kazandınız. Bu rakam ne ifade ediyor size?
- Süreyya Karabulut: Tazminat davasını açarken maddi kaygılarla hareket etmiyorduk. Bizim bir evladımız var ve acılı bir anne-babayız. Para, hiçbir maddi getiri, giden evladımızı geri getiremez. Ben o tazminatın 10 katını onlara ödeyeyim, bana evladımı geri versinler. Aynı eylemi ben gerçekleştireyim, 100 kat tazminat ödemeye hazırım. Madem insan hayatı bu kadar ucuz, ben o eylemi yapıp 100 kat tazminat ödemeye, hayatımı sonlandırmaya hazırım.
- Nagehan Karabulut: Siz benim yaşadığım travmatik süreçleri anlayamazsınız. Her şeye rağmen direniyorum. İlahi adalete inanıyorum ben. Ne hapis kararı olursa olsun, ne tazminat kararı çıkarsa çıksın, gencecik kızımın böylesine vahşice öldürülmesinin karşılığı olamaz.
- Anlaşılan o ki, tazminatı alabileceğiniz bir varlık da yok ortada...
- S.K: Evet adlarına kayıtlı araç, menkul ve gayrımenkuller kaçırılmış. Bu kararı icraya koysak bile ancak bir kısmını alabiliyoruz. Bu para kuvvetle muhtemel ödenmeyecek, tazminat sembolik olarak kalacak.
- Cem Garipoğlu'nun hapiste olması bir nebze olsa içinizi rahatlattı mı?
- N.K : Asla! Çünkü bu bambaşka bir ölüm, bambaşka bir cinayet. Hiçbir şey benim içimi rahatlatamaz. Ona bir şey olmayacak ki, hapisten çıkacak, hayatını kuracak, belki bir ailesi, çocukları olacak. Hayat onun için bitmedi ki! Benim kızım için bitti. Benim kızım geri gelmeyecek, ailesi olmayacak, çocukları olmayacak. Dünyayı verseler evladımın yerini tutmaz. Ben ilk günkü acımı yaşıyorum, psikolojimiz bitti. Ama Allah'ın bize verdiği bir can emaneti var, onu geri verene kadar yaşamak zorundayız.
- 4.5 yıl geçti aradan. Nasıl yaşadınız bu süreci?
- N.K: Cem'in babası bir mektup yazmıştı, teslim olmadan önce, 'Oğlum sen hiç merak etme biz her şeyi ayarladık. Bir duvara çarptın, bir yol kazası oldu, 3-5 yıl yatıp çıkacaksın' diyordu mektupta. Evet bir duvar kazası oldu ama o duvar yıkıldı ve altında bizim ailemiz kaldı. Dağıldık, paramparça olduk, enkaz olduk biz o kaza yüzünden. Bir sandalye 4 ayaklıysa biz 3 ayaklı bir sandalyede oturmaya, yine de hayatla mücadele etmeye çalışıyoruz. Yaşam bizim için çok zorlaştı.
- Oğlunuz Enver, Boston'da okuyor. Onun yakınınızda olması acınızı paylaşmak adına yardımcı olmaz mıydı?
- N.G: Eskilerin bir lafı vardır; toprak ardında olmasın da dağ ardında olsun. Yeter ki ben yaşadığını bileyim. Teknoloji diye bir şey var, çok merak ettiğinde telefona sarılıyorsun, bilgisayardan yüzünü görüyorsun. Onunla teselli oluyoruz. Oğlum, olaydan 4 ay sonra gitti. Çünkü bu yaşanılanlardan sonra burada kalmak istemiyordu. Evet bir evladım yanımda yok, yaşanabilir bir hali kalmadı Türkiye'nin oğlum için. Ama ya toprak altındakine ne yapacağız? Görüşmemiz için toprağın altına girmemiz lazım, biz anne-baba olarak dört gözle o günü bekliyoruz. Bu olaylar olmasaydı kızım da yurtdışında olacaktı.
- Kızınız Münevver'in odası, eşyaları duruyor mu?
- N.G: Kızıma dair hiçbir şey kalmadı, odasını boşalttım, eşyalarını dağıttım. Bir tek fotoğrafı bile yok evde. Bakamam ki...
-Kendinizi kontrol edemediğiniz anlar oldu mu?
- S.K: Durmadan, boş boş konuşan bir haldeydim. Artık sustum. 24 saat benimle oturun, bir şey sormazsanız cevap vermem, sustum ben. Bazen durup dururken ağlıyorum, bambaşka bir konudan söz edilirken ağlama krizine giriyorum. Ben otobüse biniyordum, yolun ortasında inip E5'te yürüyordum. Daralıyordum. Akşamları kendi başıma çıkıp Merter'de dolaşıyorum, sıklıkla avukatımı arayıp dertleşiyorum. Bayramlarda gelenimiz gidenimiz yok. Arayan, soranımız yok. Karım, ben, avukatım, üçümüz baş başa kaldık.
- Psikolojik destek aldınız mı?
- S.K: Her ay Emre Konuk'a gidiyorum. Rahmetli kızımın geri gelmeyeceğini biliyorum ama hukuki anlamda davanın emin ellerde olması, avukatımızın kanının son damlasına kadar mücadeleyi bırakmaması benim psikolojimi düzeltti. Davalar biter, tazminatlar biter, herkes her şeyi unutur ama giden evlat geri gelmez.
- Emekli olmak sizin kararınız mıydı?
- S.K: İşimden ayrılmak zorunda kaldım, emekli oldum. Bolu Mengenli'yim iyi bir aşçıyım. Çalışmak istiyorum elbette, iş de arıyorum ama bu olay nedeniyle insanlar çok sıcak bakmıyor. İş görüşmesine gidiyorum, tanıyor, üzülüyor benim için ama çalışamayacağımı düşünüyor.
Kızımı bulan çöpçüye yardım edeceğim
- Kızınızın cesedini bulan çöpçüyü aradığınızı söylediniz. Neden?
- S.K: Allah bize acıdı. O çöpçü olmasaydı, kızımın cesedi o çöp konteynırından çöpe karışıp gitseydi... Biz ne yapardık o zaman, kime sığınırdık? En azından mezarı başına gidip dua edebiliyoruz. Allah yardımcımız olsun, çok zor bir süreç.
- N.K: O çöpçü, o çöpü karıştırıp, rahmetli kızımın vücudunu ve başını görmeseydi neler yaşanabilirdi bilmiyorum. Biz o çöpçüyü arıyoruz. Ondan bir helallik almak istiyoruz. Hem de ona yardımcı olmak istiyorum. Kızımın cansız bedeni bile olsa, bir bütün halinde olmasa bile gidip bir Fatiha okuyabileceğimiz mezarı var, bu o çöpçü sayesindedir. Olay daha karmaşık ve gizli bir hale gelecekti. O çöpçüyü bulmaya çalışıyoruz.
- S.K: Bu tazminattan gelen parayla Bolu'da okul yaptıracağız, belediye meclisinden de çıktı karar. Ve makul bir kısmını o çöpçüye vereceğiz.
Cem'e aşk mektupları yazan kızlar var
- N.K: Cem Garipoğlu pişmiş kelle gibi özür diledi mahkemede. Annesi ağlıyordu. Garipoğlu'nun avukatları 'Kimyamız bozuluyor' dedi. Çıldırdım orada, kimin kimyası bozuluyor ya? Bizim bir tek avukatımız var, karşımızda avukat ordusu. Sanki mağdur onlar! İnanılmaz süreçler geçirdik. Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu savunuyor Cem Garipoğlu'nun babasını, avukat ordusuyla... Rekor avukatlık ücretiyle... Gelincik projesi yapıyor bu adam, benim kızım gelincik değil miydi? Bunlar nasıl insanlar...
- S.K: Cem Garipoğlu hapisteki fotoğraflarında çok rahat görünüyordu. İsyan ettim o fotoğraflara. Böyle adalet olur mu? Bu ceza caydırıcı değil, özendirici! Biz garip bir toplumuz. Celladına âşık olan insanlar var. Bu adama hayran olan, onunla evlenmek isteyen kızlar var. Cem'e aşk mektupları gidiyor, onunla evlenmek için kızlar sıraya giriyor, imzalı fotoğrafını istiyorlar. Bu Cem Garipoğlu'nun ilk cinayeti değil, son da olmayacak.
Bizi fazlasıyla kullandılar
- Siz tüm bu süreç boyunca çok ağır eleştirildiniz... Dönüp bakınca neler hissediyorsunuz?
- Süreyya Karabulut: Ateş düştüğü yeri yakıyor. Biz çok sağlıklı insanlar değiliz. Hunharca katledilmiş bir kızımız var. Sansasyonel haber peşindeki bazı kişiler beni çok kullandı ve yıprattı. Empati yapmadı kimse, ben ve ailem iyi bir malzemeydi, kullandılar. Dosyayı avukatımız Rezan Epözdemir'e vermeden önce, beni Türk medyası, avukatlar yargıladı. Ne zaman ki dosyayı Rezan Bey'e verdik ben psikolojik olarak rahatladım. Çünkü avukatımız sadece dosyayı almadı, bizim ailemizi de eline aldı. Gecenin saat 02.00'ında evimize gelip, bizi dışarı çıkardığı günleri biliyorum. Çünkü ben onu ağlayarak arıyordum, içi elvermiyordu, bize yoldaşlık ediyordu. Konuşacak kimsemiz yok etrafımızda. Bizi dinleyen kişi oldu.
- İşe yaradı mı, o dönem ki isyanınız?
- S.K: Ben bu kadar feveran etmeseydim, kendimi ortalara atmasaydım, bu dosya kapanırdı.
Cem Garipoğlu ayin mi yaptı?
- Cem Garipoğlu'nun kızınızı neden öldürdüğünü anlayabildiniz mi?
- S.K: Mahkeme dört gerekçe üzerinde durdu; Cezayir asıllı Yahudi bir aile olduğu için Mayasız Ayini olabilir mi dendi; bakire bir kız, 18 yaşına gelmemiş bir erkek çocuğu rüştünü ispat etmek için onu katlediyor ve Bahçeşehir'de öldürüyor, etrafta cesedi gömüp atabileceği bir çok ıssız yer varken, şehrin göbeğinde Etiler'e getirip, babaannesinin evinin önündeki çöp konteynırına atıyor. Ailenin önemli bir sırrını öğrenmiş olabilir. Ya da Cem kendisine bir şey yapmaya çalışmış olabilir. Bir anda öfkelendim demesi tamamen hikaye. Çünkü testereyi önceden alıp eve koymuş Cem Garipoğlu.
- Garipoğlu ailesinden sizinle temasa geçen oldu mu?
- N.K: Bizimle o aileden kimse temasa geçmedi, geçse de kabul etmeyiz. Bizim hiçbir şekilde doğrudan ya da dolaylı anlaşma, uzlaşma, bir araya gelme gibi bir durumumuz olmadı, olamaz. Kesinlikle söz konusu değil. İnsanların parası, gücü varsa her şeyi istedikleri gibi organize edebileceklerini düşünüyorlardı. Biz bu anlayışı yıktık. Ama bunu yaparken bin kere öldük. Bu süreçte dik durup, omurgalı olup, mücadeleyi bırakmamak ne kadar zordu anlatamam.
- Cem Garipoğlu'nun eninde sonunda serbest kalacağını biliyoruz. Bu ne hissettiriyor?
- N.K: 24 yıl hapis cezası aldı. İyi halden salıverilirse, 2028'da yani 37 yaşında serbest Cem Garipoğlu. Adalete bak. Ama rabbim o kadar büyük ki, onun sonunun ne olacağını bilmiyoruz. Evlenir çoluğa çocuğa karışır ama belki de bunun acısı onun çocuğundan çıkar. Neler olacağını kimse bilemez.