Cengiz Gül, Türkiye'nin ikinci yüz nakli olan hastası. Uzun zamandır haber almamıştık Gül'den. Ta ki geçtiğimiz haftalarda Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ziyaret edene kadar. Politikaya hep ilgi duyan Gül, devletin yönetildiği meclisi merak etmişti. Siyah takım elbisesi, uyumlu kravatıyla mecliste objektiflere yansımıştı. Bambaşka biri vardı artık karşımızda. O halde yeni hayatını konuşmamak olmazdı. Cengiz Gül ile Hacettepe Tıp Fakültesi'nde bir araya geldik. Önce ofisini, çalıştığı yeri gösterdi. Ardından fakülteyi, sonrasında da Ankara sokaklarını gezdik. Çok mutluydu, sık sık aynalara baktığını, sokaklarda kimseye aldırmadan yürüdüğünü anlattı heyecanla. En zor döneminin çocukluk dönemi olduğundan bahsetti. Şimdiyse hayat çok farklı onun için. Öyle ki sokakta top oynayan çocukların yanına gidip, hiç çekinmeden "Ben de oynayabilir miyim?" diye rahatlıkla soruyor, artık çekinmiyor insanların ona bakmasından. Ankara turunun ardından iki yaşındayken, evlerinde çıkan yangın sonucu yüzünün büyük bir kısmını kaybeden Cengiz Gül ile bir kafeye oturduk, hayat hikayesini konuştuk. İnancını hiç kaybetmemiş ama insanların bakışlarından hep çekinmiş. Yanan yüzü belki futbolcu olmasını engellemiş ama şimdi çok daha farklı hayallerin peşinde koşuyor. Evlenip aile kurmak, çiftlikte çocuklarıyla yaşlanmak istiyor.
- Yüzünüzün ve vücudunuzun yanmasına neden olan kaza siz kaç yaşınızdayken oldu?
- İki yaşımdaydım. Amcam sobayı yakarken tiner dökmüş. Tiner de etrafa sıçrayınca alev almış ve yangın çıkmış. Televizyon falan patlamış... Bayağı ciddi bir yangınmış yani. Neyse ki komşular yetişip, bizi kurtarıp İstanbul Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne götürmüş.
- Evde amcanız ve sizden başka kimse yok muydu?
- Kardeşim vardı, onun da el parmakları kopuyor yangında. Ama benim sol tarafım komple yandı. Yüzüm yandı, sol kulağımı kaybettim. Sağ tarafım nispeten daha iyi. Üç ay hastanede tedavi görmüşüm. Yaşım büyüdükçe, vücudum geliştikçe gerilen yerler hep onarılmaya çalışıldı.
- Yüzünüzü kaybetmeniz psikolojinizi nasıl etkiledi?
- Çocukluk dönemim çok zor geçti. Dalga geçiyordu diğer çocuklar. 'Şuna bak' deyip işaret ediyor, 'Kulağı yok' gibi laflar söylüyorlardı. Zaten en zor dönem çocukluk dönemi oluyor. Belli zaman sonra alışıyorlardı ama ilk kez gittiğim bir ortamda aynı sorunları tekrar yaşıyordum. Tekrar ve tekrar... Psikolojim sağlamdı, bunalıma girmedim.
- İçine kapanık mıydınız çocukluk yıllarında. Arkadaşlarınız oldu mu?
- Oldu tabii. Alışınca dalga geçmeler bitiyordu. Orada sorun yoktu. Örneğin Ordu'da köyde yaşarken, ilk başlarda bakışlar rahatsız ediyordu. Korkuyorlardı benden. Ama sonra her şey normale döndü. Yine de benim dışarıya karşı takındığım sert bir mizaç vardı. Hâlâ da öyleyim. Sanki her an biri saldırıya geçecekmiş bir tavır takınıyorum. Bir tür koruma mekanizması sanırım bu. İncinmek yerine, sert duruyorum.
SİTEM ETTİM AMA İSYAN DERECESİNE ULAŞMADI
- Ama hayatla hep barışıkmışsınız?
- Yaşamayı da yaşatmayı da seviyorum. Hayata hiç küsmedim ki... Bilim ilerliyor, mutlaka yüzüm düzelecekti. Tek sıkıntım toplumla alakalıydı, sosyal iletişim sorun oluyordu.
- Üniversitede radyo-televizyon okumuşsunuz. Hayaliniz neydi? Ne olmak istiyordunuz?
- Aslında radyo-televizyon okumam biraz tesadüf. Üniversite sınavına girdim ve kazanabileceğim yerlere baktım. Bu bölümün ne olduğunu bilmiyordum ama çok sık radyo dinliyordum. Yazdım ve kazandım. Ama benim hayalimde astronot olmak vardı.
- Bu dünyadan, insanların bakışlarından kaçmak için mi astronot olmak, uzaya gitmek istediniz?
- Tam da öyle değil aslında. Uzayı merak ediyordum. Bilinmeyene merak saldım. İlla buralardan kaçayım diye bir düşüncem olmadı.
- İnançlı bir insan mısınız? Hiç sitem ettiğiniz oldu mu?
- Sitem ettim ama isyan derecesine ulaşmadı. İnanan biriyim. 'Yaratan'ın bir bildiği vardı' dedim. Her şey O'ndan geliyor, ben buna inanarak sağlam kalabildim. Sabrettim ama olacağını biliyordum. Bayağı uzun sürdü ama 25 yaşında ameliyat oldum ve yüzüme kavuştum.
- 40 yaşında motosiklet kazasında ölen birinin yüzünü aldınız. Hiç aileyle konuştunuz mu? Sizi görmeye geldiler mi?
- Gelmediler. Ben bir kere eşini aradım, başsağlığında bulundum ve teşekkür ettim. Ben de gidip görmedim. Zaten izin de vermezlerdi. Onlar da belki beni görmek istemezler.
- Ameliyat olmaya nasıl karar verdiniz? Riskleri var mıydı?
- İstanbul'daki doktorum Mehmet Karaltın'la sık sık konuşuyordum. 'Vücuttan alıp yüze mi koysak?' diyordum. Düzelmesini istiyordum artık. Bana bir arkadaşının projesinden bahsetti. Yüz nakli ameliyatını yapan Serdar Nasır'dan. Serdar Bey İstanbul'a geldi. Bir hafta sonra da ben Ankara'ya geldim. Bana ameliyatı, risklerini, detaylı şekilde anlattı.
- Korktunuz mu?
- Hayır korkmadım. Hatta ameliyat için Ankara'ya gelirken uçakta uyudum. O kadar rahattım. Çok ameliyat geçirmiştim ve alışkındım.
- Yeni yüzünüzü ilk gördüğünüz an ne hissettiniz?
- Bayağı tuhaf oldum. Aslında doktorum bana göstermeyecekti. Ama fotoğrafımı çekerken, objektiften suratımın yansımasını görmüştüm. Bunun üzerine doktorum bana göstermeye karar verdi. Çok şişti, istediğim gibi olmamıştı. Ama çok garip bir his! Nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum... Düşünen, yorumlayan, hisseden bendim ama görünen başkasıydı. Sanki maskenin içinden bakar gibiydim. Gözüm oynuyor ama gördüğüm surat bana ait değil.
- Ameliyattan sonraki süreç nasıl geçti? Çok ağrınız, sızınız oldu mu?
- İki buçuk ay hastanede kalıp tedavi gördüm. 10 gün ağrılı sancılı geçti. Yarım saat uyusam, 10 saat uyuyamıyordum. Halüsinasyonlar görüyordum. Taş devrindeydik ve insanlar taştan silah yapıp savaşıyorlardı. Çizgi film gibiydi.
EN BÜYÜK HAYALİM BAŞBAKANLA TANIŞMAK
- Geçtiğimiz haftalarda meclise gittiniz. Radyotelevizyon okuduğunuzu da düşünürsek politika ya da gazetecilik hayali var gibi geliyor?
- Ülkenin yönetildiği yeri merak ettim. Gidip görmek istedim. Politikayı seviyorum. Sonuçta hepimizi ilgilendiren bir konu. Gittim meclis, çok güzeldi.
- Var mı merak ettiğiniz, tanışmak istediğiniz bir politikacı?
- En büyük hayalim Başbakan'la tanışmak. Daha önce İstanbul'da bir mitingine gitmiştim. İnsanları aşa aşa en öne kadar gittim. 30 metre vardı aramızda, elimi uzatsam dokunacak gibiydim. Oldum olalı tarzını çok beğeniyorum. Her daim güçlü durabiliyor. Kimse onu alt edemiyor.
YAŞAMAK İÇİN ORGAN BEKLEYENLER VAR
- Organ nakliyle sizin hayatınız değişti. Sizin bu konuda söyleyecekleriniz var mı?
- Tüm organlarımı ameliyattan bir yıl sonra bağışladım, farkında değildim. Evet, eşi, dostu, evladı kaybetmek çok acı. Ama organa ihtiyacı olan, hayat bekleyen çok insan var. Oğlunuzun, kızınızın, sevdiğinizin organlarını bağışlamak zor olabilir. Bir de bizim toplumumuzda bütün vücut gömülsün istiyoruz. Bunu da anlıyorum ama yatağa mahkum, makineye bağlı yaşayanlar var. Onlara hayat vermeliyiz.
- Şimdiki hayatınızdan bahsedelim. Ankara'da neler yapıyorsunuz. Hacettepe'de çalışıyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz?
-Konukevi'nde büro amiri olarak çalışıyorum. Kat personelinin denetimini yapıyorum. Sabah gelip akşam gidiyorum. Çıkışta da arkadaşlarımla kafeye gidiyorum, tavla oynuyorum. Ameliyattan hemen önce sigarayı bıraktım. Kendime çok dikkat etmem gerekiyor. Çok steril besleniyorum. Her yerde yemek yiyemiyorum.
- Sokakta dolaşırken sizi tanıyanlar oluyor mu?
- Evet. Yolda çevirip sevdiklerini söyleyenler oluyor. Benim için dua edenler olmuş. Bu beni çok etkiledi.
- Aileniz nerede? Onların tepkisi nasıl oldu?
- Babamı kaybettim, yüzümü göremedi. Ama annemler çok mutlu. İleride nerede yaşarım, ne iş yaparım kestiremiyorum. Kader ne getirecek, bekleyip göreceğim. Ama hep görmek istediğim yerler var, oralara gitmek istiyorum. Tamam Ordu'da yaşadım uzun yıllar ama Trabzon'u, Rize'yi merak ediyorum. Televizyonda göründüğü kadar güzeldir eminim.
AİLE KURMAK İSTİYORUM
- Aynalara bakıyor musunuz? Kendinizi nasıl buluyorsunuz?
- Bakıyorum, gerçi eskiden de bakardım. Mesela ameliyattan önce saçımı epey uzatmıştım, kulağımı kapatıyordum. Ama şimdi kendimi beğeniyorum. Hatta doktorum dünyadaki 20 yüz nakli arasında en iyi uyum sağlayanın benimki olduğunu söylüyor.
- Gelecekten beklentiniz ne? Yüz nakli gerçekleşti, şimdi ne yapmak istiyorsunuz?
- Aile kurmak istiyorum. Eşim, çocuklarım olsun istiyorum. Sonra da çiftlik kurmak istiyorum. Meyve ağaçlarım olsun, hayvanlar falan... Geçinip gidelim.
- Daha önce hiç âşık oldunuz mu?
- Olmadım, beğendiğim kişiler oldu belki ama açılmadım. Açılsam belki de istemez diye çekindim. Ama şimdi birini beğenirsem açılırım herhalde, artık daha rahatım.
- O halde artık kalabalıkla da barıştınız...
- Şimdi kalabalığı seviyorum. Restorana gidiyorum kimse bakmıyor. O rahatsız edici, itici bakış yok. Şaşırmıyorlar ya da korkmuyorlar. Çocuklar da artık acımasız sorular sormuyor. Geçenlerde bir bayan aradı, numaramı doktorum vermiş. Sıra bekliyormuş. Dışarı çıkamadığını, sosyal hayatı olmadığını söyledi. Mutlu muyum, korkuyor muyum, bunları sordu. İnsan içine çıkamıyormuş, ben öyle değildim. Ordu'da yaşarken ve üniversitede sosyaldim. Hatta futbol takımındaydım. Ordu'da 'Futbol' denilince akla gelen iki isimden biriydim. Tenis de, futbolda kupalarım var. Ama genelde ikincilik. Hayatımda iki rakamının ilginç bir yeri var. İkincilik kupları aldım, Türkiye'deki ikinci yüz nakli hastasıyım... Yüzümü iki yaşında kaybettim.