Efendim bizim gibi Akdeniz ruhlu ülkelerde sakin sakin maç izlemek pek mümkün değil galiba. Hele hele söz konusu bir derbi maçıysa, akıl kendini geri plana çekiyor ve sahneyi tamamen duygulara bırakıyor. Pozisyonlara göre sevinme ve kızma arasında gidip geliyor duygular. Ama ikisi de hiddetli yaşanıyor. Galatasaray'ın baskılı oynadığı anlar sevinç ve heyecan hakim. Top FB'li oyunculara geçince yüzler düşüyor kızgınlık başlıyor. Bazen havada küfürler uçuşuyor ama hemen uyarı geliyor "Terbiyeli olalım beyler" diye... Ne de olsa ortamda kadın ve çocuklar var! Anladığım kaleci Volkan ile Emre Belözoğlu bu kitle tarafından pek sevilmiyor. Kızgınlıkların odağında ikisi var. Ki objektif olayım, onların kimi hal ve hareketleri hiç de centilmence değil. İnsanın bam teline basıyorlar, kızarsınız yani. Lakin bazen fırçalardan TV yayını yapan yönetmen de nasibini alıyor. Çünkü kimsenin maçın seyrini bozacak detay görüntülere tahammülü yok. Özcan Karamahmutoğlu "Topu göster topu göster" diye kızıyor yönetmene. Bir ara maçı anlatan spiker 15 yıldır GS'nin Kadıköy'de FB'yi yenemediğini söylüyor. Vay sen misin bunu söyleyen, o da yiyor fırçayı. Neyse ki Mahmut Recevik var. "Her şeye karşın pozitif olun" diye sürekli uyarıyor. Ama o an "Eyvah" diyorum "Spiritüel mevzulara girilecek, yine bilmediğim yerden gelecek sorular!" Allahtan kimse bu meseleyi eşelemiyor. Yani enerji biriktirip Kadıköy'e gönderme eğilimi kitleye uzak!
HOŞT HOŞT TOTEMİ
Kitlenin spor bilgisi üst düzey. Özellikle ofsayt konusunda. Yan hakemlerin ofsayt kararlarını takdir ettikleri gibi, maç esnasında pozisyonları çok iyi takip ediyorlar. Mesela atak anında Ünal Özüak "Selçuk kurtul ofsayttan" diye bağırıyor. O an içimden "Ofsaytta kalan benim ya" deyip ortalığa atılasım var ama, tutuyorum kendimi! Ama maçı izledikçe taa derinlerde sakladığım Galatasaray sevdası depreşiyor. Burak Yılmaz'ın aşırtma vuruşu sonrası "Bu da kaçar mı be" derken yakalıyorum kendimi. İkinci yarı FB maça asıldıkça, sinirler iyice geriliyor. Gol ihtimalli Fener ataklarında kitleden kimileri "Hoşt, hoşt" diye bağırıyor. Tuhafıma gidiyor ama totemmiş galiba. Ama şöyle de ilginç bir durum var. Ne zaman "Hoşt hoşt" denilse pozisyon gol olmuyor. Arada bir maçın hakemi Cüneyt Çakır'a kızılıyor. Vakti zamanında yazar çizer takımı ile SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) arasındaki maçı yönetmişti. Ben de kaleciydim. Bir pozisyonda Harun Tekin bana sert girince Çakır yanıma gelip omzuma dokunmuş, "İyi misin?" demişti. İşte o zamandan beri bir sempatim var kendisine. "Yapmayın, kızmayın Cüneyt'ime" demek geliyor içimden Küçük Emrah tavrıyla. Neyse GS'li Olcay'ın FB'li Emenike'yi düşürdüğü pozisyondan sonra Çakır, Olcay'a kırmızı yerine sarı kart gösterince Hıncal Abi "Artık kimse Cüneyt Çakır'a laf söylemesin" diyor. Böylece hakem bahsi kapanıyor. Kitle kızgın. Kızgınlık seyrini şöyle özetleyeyim. Önce FB'liler, hakemler, yönetmen, spiker nasibini aldı. Sırada artık GS'li futbolcular ve teknik ekip var. Yani taraftar ruhu eninde sonunda öfkenin doğru adresini buluyor. Sneijder mesela, ben bile anlıyorum onun beklenen performansı veremediğini. Bu arada GS'li futbolcuların hakeme itirazdan gelen sarı kartlar karşısında "Öğrenemediler, öğrenemediler" diye söyleniyor Sedat Doğan (o da GS'nin eski yöneticilerindenmiş ya). Erol Aksoy GS'li futbolcuların çıt kırıldım oynamalarını eleştiriyor, "Biraz dayanıklı oynayın be" diye çıkışıyor. Murat Sağman "Mahalle maçına döndürdüler" diye kızıyor futbolculara. Sinirler gerim gerim gerilmişken 82. dakikada Kuyt topa bir vuruyor... Sesler bir anda kesiliyor. Sanırım herkesin kulaklarında inceden bir uğultu... Ne diyelim tarihi anı yaşama ihtimali başka bir tarihe erteleniyor. Fener 1-0 önde. Bu dakikadan sonra kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Herkes gergin. Ha ağzını açan da bağırıyor. Kızıyor GS'li topçulara... Son 10 dakika çile gibi. Yeniksin ve yenme ihtimalin de yok. Yenilginin hazmedilmesi zor. Hıncal Abi "Galatasaray Hamza Hamzaoğlu'ya yenildi" deyip son noktayı koyuyor.
BU KEDİ HANGİ TAKIMI TUTUYOR?
Ortamda bir kedi var. TV'nin önüne oturmuş bizi izliyor. Ama şöyle de tuhaf bir durum var Fenerbahçe atağa geçince kedi hareketleniyor. Erol Aksoy durumu fark edince Hıncal Abi'ye soruyor "Kedi Fenerbahçeli mi?" diye. Hıncal Abi de "Olabilir" diyor. Nihayetinde Kuyt gol atınca kedi hızla salonu terk etti. Galiba Fenerbahçeli!
BENİ NİYE TANIMIYORSUN?
Devre arası demek yemek molası demek. Mutfakta patlıcan musakka, pilav ve cacık hazır ve nazır. Herkes birer tabak yapıyor kendine. İnsanlarla konuşmak için ideal fırsat. Ercan Abi herkesle tanıştırıyor beni. Erol Aksoy'a sıra gelince tanıyorum sizi diyorum. O sırada Gürhan Ateş "Beni niye tanımıyorsun?" diyor. Ben de "Abi Kaplumbağa Terbiyecisi'nin sahibiydi seneler evvel" diyorum. Ateş de "İşin için illa sanat olacak yani" deyip gülüyor. Meğer Gürhan Abi de namlı biriymiş. Yılmaz Erdoğan ile açtığı kebapçıyı kaçırmışım, bakın ona üzüldüm!
SABRİ'Yİ GÖREN VAR MI?
Sevinç ve kızgınlık arasında duygu gelgiti yaşanırken arada espriler de yapılıyor. İlk yarının ortalarına doğru koltukta cool bir şekilde oturan Turgay Sancaktaroğlu "Arkadaşlar Sabri'yi gören var mı?" diye patlattı espriyi. Herkes gülmeye başladı. Hakikaten Sabri diye bir futbolcu vardı dedim kendi kendime. Tamam onun fenomen olduğunu biliyorum ama anladım ki asıl özelliği sahada görünmez olmasıymış. O kadar görünmez oluyor ki, kimse göremiyor işte! Devre arası Turgay Bey'e "İyi espriydi" dedim. O da "Göz kırpıp", yaz bunu dedi. Yazmaz olur muyuz?
JANTİ OLMASININ BİR SEBEBİ VAR!
Maç izleme hali, eşofmanıyla gelen de var, formasını giyen de. Ama bir abi var çok janti, üzerinde şık bir gömlek var, konuşuyor gömlek. Ercan Abi'ye "Bu kim?" diye soruyorum o da "Kağan Gökalp" diyor, kişiye özel dikim yapan Milimetrik Mağazaları'nın sahibiymiş. Hani terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, Kağan Bey bu sözü tersine çevirenlerden!
BU SEVGİ KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARILIR
Hıncal Abi çocuklara düşkün. Murat Sağman'ın oğlu formasıyla gelmiş, en az babası kadar heyecanla maçı izliyor. Sonradan Emil Eskinazi'nin kızları geliyor. Hıncal Abi kızlara bir futbol topu hediye ediyor. Cimbom sevgisinin kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığına böylece şahit oluyoruz.
İÇİMİZDEKİ FENERLİ
Maç bitince Can Abi'nin yüzü gülüyor. "Hayırdır Abi" diyorum. Meğer Fenerbahçeliymiş. Neeee! Şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirim. Can Abi, gazeteden Hıncal Abi'nin asistanı Yasemin Savcı'nın eşiymiş. Şaşkınlığım karşısında "Ben iyi Fenerliyim" diyor. "Neyse hiç olmazsa içimizden biri mutlu oldu" derken, ettiğim lafa şaşıyorum. Ne ara kendimi kitleye dahil ettim ya!
HAYAT BU İNSANI OFSAYTA DA DÜŞÜRÜR
Hayatın verdiği dersleri iyi dinlemek gerek. Bu haber bana çok şey öğretti! Mesela ofsayta düşmek ne demekmiş öğrendim. Futbolla ilişkimi tekrar gözden geçirmeye karar verdim. Hayat sadece kültür sanattan ibaret değil. Artık gazetelerin spor sayfalarına daha dikkatli bakacağım.