Pozitif düşüncenin kanser gibi ağır hastalıkların gelişimi ve tedavisindeki etkisine cevap arayan sadece Aslı Akyürek değil elbette. Geçtiğimiz aylarda meme kanserini yenen senarist Sema Ergenekon da radyoloğu Prof. Dr. Nuran Beşe'nin tavsiyesiyle, hayatına bir göz atıp, neden kanser olduğunun yanıtını bulmaya çalıştı... Ergenekon, çok fazla sorumluluk aldığı, sürekli bir şeylere yetişme kaygısı taşıdığı için vücudunun alarm verdiğini anladı. Ergenekon, bunu fark ettiği anda düşünce biçimini değiştirdi. Ünlü senarist kanseri kolayca atlatmasının temelinde düşünce biçimini değiştirmek olduğunu söylüyor... Prof. Dr. Ahmet Erözenci ise bir üroloji uzmanı. Kanserle henüz 30'lu yaşlarının başında tanıştı. Üstelik iki yaşında kızı olan çiçeği burnunda bir babayken, kariyerinin zirvesindeyken... Tedavisi sırasında bir hekim olarak hastaların psikolojilerini ihmal ettiklerini farkediyor. Ve kanser psikolojisi üzerine çalışmaya başlıyor. ABD'de kanser iletişimi konusunda çok sayıda çalışmaya katılan Prof. Erözenci Bir Türk Filmi Olarak Kanser adlı bir kitap yazdı. Şu anda hasta ve hasta yakınlarına 'kanser koç'luğu hizmeti veren Erözenci, tecrübelerinden yola çıkarak pozitif düşüncenin kanser tedavisinde en önemli unsurlardan olduğunu söylüyor. Sadece Prof. Dr. Ahmet Erözenci değil, Türkiye'de kanser denince akla gelen önemli isimler de düşünce yapısının kanser tedavisindeki önemini vurguluyor... Biz de kanser haftasında uzmanlara sorduk, "Bizi kanser yapan düşüncelerimiz mi? Kansere yakalandıktan sonra olumlu düşünerek üstesinden gelmek mümkün mü?"
Prof. Dr. Ah met Erözenc i Üroloji
Uzmanı/ Kanser hastası
Kanser duyguları paylaşmayı öğretir
- Kanserin gelişimi ve iyileşme sürecinde pozitif düşüncenin etkisi nedir?
- Deneyimimin getirdiği, geniş çapta olmasa da yapılan çalışmalarla da kanıtlanmış olan, duygularını açıklayamayan/ yaşayamayan, içine atan, kapalı, bir başka deyimle kendini ifade edemeyen kişilerde kronik hastalıkların, ki bunların içinde kanser de var, görülme sıklığının daha fazla olduğu. Bu tabii ki diğer grup kişlerde kanserin hiç görülmediği anlamına gelmiyor, sonuç olarak kanser birden fazla -kimi zaman bilinemeyennedenlere bağlı bir hastalık. Zaten bu noktadan hareketle kanser tanısı konmuş hasta ve hasta yakınlarına söylediğim, öğrenmesini bilene kanserin çok öğretici bir hastalık olduğu. Hiç değilse duyguları paylaşmayı, kendini ifade edebilmeyi, kişinin kendisiyle dürüst bir şekilde yüzleşmesini öğretir kanser. Hastalığın fiziksel olarak iyileştirilmesiyle, hastanın kafasında kendisini kanser tanısı konmuş kişi etiketinden kurtarması çok ayrı şeyler. Olumlu düşünce bu noktada hastaya yardımcı olur, tedavi aralarında veya sonrasında hasta normal yaşamına bu sayede daha çabuk dönebilir, bu sayede kanserle ilgili korkularından kurtulabilir, olumlu düşüncenin yardımıyla "yeni" yaşamında kendisine hedefler belirleyebilir, bu sayede kendisiyle dürüst olarak yüzleşebilir ve çıkacak sonuçlardan korkmadan yaşamına yeni bir yön verebilir.
- Siz kendi kanserinizde olumlu düşünmenin etkisini gördünüz mü?
- Olumlu düşünüp düşünmediğimi bilmiyorum ama olumsuz düşünmediğimi biliyorum. Şanslıydım, ailemin moral desteğini hep hissettim, yakın çevremdeki kimse, "Vah vah, genç yaşta kanser oldu," havasına girmedi. Kızım küçüktü, kendime büyüdüğünü görmek istediğimi söyledim ve göreceğime inandım. Kitap yazmak istiyordum, hastalığı atlattığımda (atlatırsam değil!) ilk romanım yaşadığım deneyimle ilgili olacak dedim kendime....
- Kanser hastalarına verdiğiniz danışmanlıkla ilgili bilgi verebilir misiniz?
- Yaptığım danışmanlık veya moda deyimiyle kanser koçluğu, hastalığı yaşamış, yaşamının yanı sıra ailesiden iki kişiyi yakın zamanda kanserde kaybetmiş ve bunların yanı sıra kanser ameliyatları yapan (yani hasta/hasta yakını/doktor olarak üçgenin her kenarını deneyimlemiş) biri olarak hasta ve hasta yakınlarına tanı konmasından sonra kaçınılmaz olarak yaşanan çöküntü döneminin atlatılmasında, hastalığı kabullenmede, hastalık sürecinde hastalığı ve duyguları, korkuları paylaşmada, hedef belirlemede konuşarak yardımcı olmak.
- Kanserden korunmak için nasıl bir düşünce yapısı belirlemeliyiz?
- Kanserden korunmaya yarar mı bilmiyorum ama, yaşamı doğru yaşamak için anda ve farkında olarak yaşamak gerektiğine inanıyorum. Bu şekilde yaşadığında kişi aldığı her soluğun farkında olacağından, her anını dolu dolu yaşayacağından zaten kendisiyle barışık, çevresine olumlu bakan biri olacaktır; bu da ilk bölümde söylediğim olumlu düşünce ve yaklaşımın kendiliğinden, doğal bir şekilde deneyimlenmesini sağlar.
Prof. Dr. Oktar Asoğlu
Kanser Cerrahi Uzmanı
Yaşadıklarını unutabilenler bu hastalığı daha kolay yeniyor
Prof. Dr. Oktar Asoğlu kanser cerrahisi denince ilk akla gelen isimlerden... Ona zor vakaların uzmanı deniyor... Birçok hekimin yaşam şansı vermediği hastaları ameliyat ederek yaşama döndürüyor. Asoğlu, bugüne kadar tedavi ettiği kanserli vakalarına dönüp baktığında, anne ve baba olanların kanseri yenme oranının daha yüksek olduğunu söylüyor.
- Hayata olumsuz bakma, yaşadıklarını fazlaca travmatize etme, negatif olma, fazlaca sorumluluk yüklenme gibi etkenler kanseri tetikler mi?
- Aslında bununla ilgili çok somut bir çalışma yok, ancak genellikle kansere yakalanmış kişilerin son dönemlerinde aşırı üzüntüler, çok sevdikleri birisinin kaybı gibi nedenlerin varlığını görüyoruz. Buradaki sebebi şöyle açıklayabilirim, Vücudumuz bir denge sistemi ile çalışır. Kansere yol açan ve kanserden koruyan mekanizmalar vardır. Aslında hepimizde kanser oluşuyor ama vücudumuzun koruyucu mekanizmaları bu kontrolden çıkmış anormal hücreleri yakalayıp yok ediyor. Bu dengenin aksi yönde kırılması ile kansere yakalanıyor. Sanırım bu dengenin kırılmasına biraz da yaşadıklarımız ve ruh halimiz sebep oluyor.
- Kanser olmuş birinin hayata bakış açısı tedavisini nasıl etkiler?
- Kesinlikle olumlu etkiler, kanseri yok etmeye yönelik vücudumuzdaki doğal öldürücü hücreleri aktive eder. Yaşama sarılmak ve kanseri yenebileceğinize inanmak son derece etkilidir ve başarı öyküleri buradan gelir.
- Siz kendi vakalarınız içinde gözlemlediğiniz psikolojilerin yansımalarını bizimle paylaşır mısınız...
- Sanırım son on yıl içerisinde üç bin civarında kanser olgusu ile karşılaştım. İçlerinde mucizeyi gerçekleştirenler oldu. Yani tümörün evresinden ve davranışından yola çıkarak beklenen yaşam süresini geçerek hala yaşayanlar...Bunların birkaç ortak özelliği vardı. Genç anne ve babalar, entelektüel yapısı düşük olanlar, yaşadıklarını unutabilenler.... Anne ve babaların önceliğinin geride bırakacakları çocuklarının olması onları daha güçlü kılıyor ve hayata daha bir sıkı sarılıyorlar. Yaşadıklarını unutabilenler de bir diğerleri...
- Hekimin hastaya yaklaşımı onu nasıl etkiler?
- Hekim kanser ile hasta arasındaki köprüdür aslında. Olayı anlatan, algılatan, bu savaşta ona en büyük yardımcı kişidir. Olayı ve yaşayacaklarını ilk tanıştıran kişi aslında... Siz nasıl tanıtırsanız, kişi öyle kavrayacaktır. Ben hekimin bu anlamda da rolünü çok önemsiyorum.
- Siz bunca ağır vakayı görmüş biri olarak kendinizi bu olumsuz yüklenme ve psikolojiden nasıl koruyorsunuz?
- Aslında koruyamıyorum. Bazen kayıplar ya da yoldaki kazalardan çok etkileniyorum ama aynı döneme rast gelen başarı öyküleri de dengeyi sağlamama yol açıyor. Güzel bir roman adı vardı Her temas iz bırakır diye..... Yaşamımız boyunca bunlar birikiyor...
Hasan Arslan
Psikolog
Sadece kanser olan kişi değil, ailesi de pozitif düşünmeyi öğrenmeli
Psikolog Hasan Arslan, yurtdışında hipnoterapi eğitimi almış bir hekim. Yöntemi kanser hastalarında da uygulayan Arslan, pozitif düşüncenin sadece kanser açısından değil birçok hastalık açısından da önemli olduğunu vurguluyor.
- Olumlu düşünce nelere yol açabilir?
- Yaklaşık iki yıl önce onkoloji servisinin yönlendirdiği bir hasta ağlayarak beni görmeye geldi. Akciğer kanserinin ilk aşamasındaydı ve doktorunun belirttiğine göre oldukça umut verici bir durumdaydı. Doktoruyla iletişim kurduktan sonra tedaviyle ilgili detaylı bilgi aldım ve psikolojik mücadele kısmında neler yapacağımı özetledim. "Ben ölünce çocuklarım ne olacak?", "Bundan kurtuluş yok!", "Ölmek istemiyorum" gibi yıkıcı düşüncelerle doluydu. Her fikrin bizi etkilediğini ve kendi kendini daha kötü koşullara programladığını hatırlattım ona. İsyan ettiği, ağladığı ve öfkelendiği seanslarımız oldu. Bu duygular akıntıyı engelleyen bir kayanın kaldırılması gibi zihinsel sürecin ve bedensel mücadele gücünün yeniden doğal akışına girmesini sağladı. "Mücadele beni güçlendiriyor", "Ben kanserden daha güçlüyüm" gibi fikirlere odaklanmaya başladı.
- Etkili oldu mu?
- Uykuları iyileşirken daha rahat yemek yemeye ve dinlenmeye vakit ayırıyordu. Kanserden iyileşen insanların kitaplarını okumaya başlamıştı, bu benim tavsiyemdi. Ayrıca mücadele üzerine bir günlük tutmaya başlamıştı, bu benim tavsiyem değildi fakat cesaret vericiydi. Bir sonraki kontrolünde doktorundan bir pekiyi aldı. Herşey daha iyi gitmeye başlamıştı. Yaklaşık iki ay sonra küçük bir metastas tekrar moralini bozmuştu fakat asıl sorun anne ve babasının sürekli olumsuz ve yıpratıcı fikirlerle neredeyse onu ölüme hazırlayan tutumlarıydı.
- Etrafımızdaki insanların düşünceleri de önemli sanırım...
- Bazı hastanelerde kanser hastalarını ziyaret ettiğimde ailenin sürekli hastanın yanında ağladığını veya devamlı ölümden bahsettiklerini gördüm. Neyse ki hastanın doktoruyla da konuşarak ailenin tutumlarını değiştirmesi üzerinde beraber çalıştık ve kısa sürede yeniden toparlandı. Bu tür hastalıklar sadece hastayı değil aileyi de çok yıpratır. Dayanma gücü azalan aile bireyleri umutsuzluğa düştüğünde zaten boşlukta olan hasta durumun kötüye gittiği fikrine kapılabilir.
- Kimler kanser tedavisine daha iyi yanıt veriyor?
- Ailesi ve özellikle çocuğu olan hastaları yaşama bağlayan daha fazla değer olduğundan daha güçlü mücadele ediyor ve hastalığın olumlu yönlerini farkederek tedaviye çok iyi cevap veriyorlar. Mesela ellili yaşlarının sonunda beraber çalıştığımız bir hasta duygusal bir seanstan sonra "Bu hastalık sayesinde ailemle çok zaman geçirmediğimi farkettim. Neler hissettiğimizi hiç paylaşmamışız meğer" demişti.
- Kansere yakalanan kişiler, tıpkı kalp ameliyatı olanlar gibi karakter değişimine uğrar mı?
- Kanser her ne kadar korkutucu görünse de bu itici güç zaman zaman sağlıklı dönüşümlere yol açar. Geçmişi affetmek, kırgınlıklara son vermek unutmak değil kendini özgürleştirmektir. Sadece bağışlama ve minnet duygularının bile depresyon ve kanser hastalarında çok olumlu etkileri olduğunu biliyoruz. Oğluna kanserin büyük bir orduyla savaşmaya benzediğini anlatan altmışlı yaşlarının ortasındaki bir hastamın oğlu çelik zırhlı bir savaşçıyı resmederek altına şunları yazmıştı: "Benim babam çok güçlü bir adam". Şimdi gelin de mücadele etmeyin! Hastalıktan kurtulan kişilerin genel olarak daha mutlu, umutlu ve sabırlı tutumları olduğu ve besleyici bir aileye veya yakın bir dost ortamına sahip olduklarını biliyoruz. Ailesi olmayan hastalar bu dönemde kedi veya köpek edinerek dertlerini onlarla paylaşıyor...
- Siz ne öneriyorsunuz?
- Bir seçim yapın ve hemen o an zihninizde "Hastalığı yenenlerin arasında olmayı seçiyorum" diyerek güçlü bir fikirle başlayın mücadeleye. Bu sizin hayatınız ve o hayatın içindeki en değerli şey sizsiniz! Bir anestezist arkadaşımı ziyaret için gittiğim hastanede çok az ömrü kaldığı söylenen bir kanser hastasını gazetenin emlak sayfasını keyifle incelediğini gördüm. Arkadaşım ev almayı düşündüğünü söyledi. Bir yıl sonra arkadaşımı tekrar gördüğümde merak edip hastanın durumunu sordum. Taburcu edildiğini ve krediyle ev aldığını söyledi. Umut sadece iyileştirmez aynı zamanda yaşatır. Zorlu bir hastalıkla yüzleşerek mücadele kararı alan ve varlığının derinlilerinden büyük bir güçle geri gelen kahraman kanser hastalarının dönüşüm sürecinin bir parçası olduğum için her zaman şükrediyorum.
Prof. Dr. Nuran Beşe
Radyasyon Onkoloğu
Kendimize 'Dur' diyemeden vücut diyor
Prof. Dr. Nuran Beşe, hastaları arasında bir fenomen. Hastaları Beşe'yi, yaptığı motive edici konuşmalar nedeniyle sadece bir radyasyon onkoloğu olarak değil, hastalıkla mücadelede en büyük destek olarak görüyorlar...
- Aslında işiniz psikilojiyle ilgili değil ama hastalarınıza bir psikolog gibi de yaklaşıyorsunuz...
- Ben radyasyon onkoloğuyum... İşim kanserin tekrar etmemesi için çalışmak. Teknik olarak işim, ameliyat sonrası ışın tedavisi uygulamak ama olaya sadece teknik bakmıyorum.
- Neler yaşanıyor kademe kademe?
- Eskiden meme kanseri daha korkulan bir hastalıktı, artık tedavisi mümkün ve korkulacak kanser sıralamalarında değil. Ama bir şekilde bu hastalık geldi hastaya ve adı kötü; kanser... Hasta bir yıkıma uğruyor. Hayat darmadağın oluyor. Bu işten toparlayıp, çıkması lazım. Hastanın kendisine bırakırsak, gerçekten çok zor... Hasta benim için sadece memesi değil. Tüm hücreleriyle benim karşımda. Kendini de çok iyi hissedip, tekrar eski günlerine hatta daha iyi bir şekilde dönmesi gerekiyor. Hepimizin ders alması, pozitif düşünceye dair eğitimlere katılmamız gerekiyor. Hastayla yedi hafta boyunca beraber oluyorum, onu en çok görenlerden biriyim. Hayata yaklaşımı açısından da ona yardımcı olmaya çalışıyorum. İspatı olan şeyler üzerinden yürüyorum.
- Neden kanser oluyoruz?
- Bizim organizmamız çok iyi bir organizma ve beğenmediği bir hücreyi hemen vücudumuzdan yok ediyor. Yaprağın ağaçtan dökümü gibi, sağlıksız bir hücre de vücudumuzdan atılıyor. Hepimiz radyasyona maruz kalıyoruz, kanserojen denen birçok şey hayatımızda, bu hücreler bozuluyor. O kadar iyi çalışan bir sistemimiz var ki, hemen bozulan hücreyi ortadan kaldırıyor. Eğer bir kişinin vücudu bu hücreleri ortadan kaldıramaz haldeyse bunun üzerine düşünmek gerekiyor, "Niye?" diye. Genetik geçişlerin bir noktaya kadar açıklaması var ama ortada neden olmadan kansere yakalanan kişilere baktığımızda, bağışıklık sisteminin bir yerde sekteye uğradığını fark ediyoruz.
- Neden sekteye uğrar bağışıklık sistemi?
- Hayatın içinde koşturmacaya kapılmış oluyoruz, son derece yorulmuş oluyoruz. Sistem çökmüş oluyor. Kendimize 'Dur' diyemeden vücut diyor. Aslında bir tümörle mesaj veriyor. "Hayatına bir dur bak" mesajı bu. Hastalık geldiği zaman bir düşünmek lazım, "Ne yapıyorum, mutlu muyum, tempomu yavaşlatmak gerekir mi, hayatımı düzenlemem lazım mı?" diye... Bunları hastamla mutlaka konuşuyorum.
- Bu konuda bir veri var mı?
- Çok araştırma yapılıyor ama elimizde somut veri yok. Kişinin algısına göre değişiyor. "Travmanın arkasından kanser geliyor" desem, 1999 depreminde kitleler halinde kanser vakasıyla karşılaşmamız gerekirdi. Hayatında büyük travmalar geçirmiş her kişinin kanser hastası olması gerekirdi. Herkesin travma ve stresle başa çıkması ve atlatması farklı. Ama travmalar vücut direncimizi düşürüyor. Bu çarktan kurtulup, kendimizi dışarı atmamız lazım.
- Kendi gözleminiz ne yönde?
- Çok uzun zamandır meme kanseri vakaları üzerinde çalışıyorum. Gözlemim, daha çok başkalarını düşünen, kendini ihmal eden kişilerde bu hastalığa rastlıyoruz. "Ben bir şekilde, mutlu olurum aman çocuklarım, ailem, eşim iyi olsun" diyen kişiler... Kadınların genel yapısı bu şekilde. Önce siz iyi olacaksınız, siz iyi olduğunuzda bu herkese yansır, bunu bilin.