Kendisini düşünür, sanatçı, aydın, gazeteci olarak gören ve millete ayar vermeyi, onları tercihlerinden dolayı aşağılamayı kendisine görev edinen sözde aydınlar 1 Kasım seçimleriyle birlikte bir kere daha hezimete uğradılar. Evet bu bir dramdır! Amma velakin Gezi eylemleri süreciyle iyice ayyuka çıkan bu 'aydın paçozluğu', 7 Haziran seçimleriyle birlikte adeta zirve yaptı. 7 Haziran'dan 1 Kasım seçimlerine kadar geçen sürede 32 kısım tekmili birden televizyonuyla, gazetesiyle, sosyal medya hesaplarıyla akıl almaz manipülasyona giriştiler. Gezi olayları sırasında duvara "Zulüm 1453'te başladı" diye yazan zihniyetin bu zulmü (!) sona erdirmesinin son şansıydı 1 Kasım. Film aynı filmdi lakin fragmanı çoktu. Uluslararası güç odaklarıyla beraber kamera arkasına geçerek Gezi eylemleri ile arzuladıkları halk devrimi filmini çekemeyen seküler Türk aydınları için AK Parti'nin 7 Haziran seçimlerinde ayağının tökezlemesi yeni bir umut ışığı olarak görüldü. Ve 1 Kasım seçimlerine kadar paçozlukta, hakarette, yalan ve iftirada, kara propaganda da sınır tanımadılar. Argümanlarını diktatörlük ve saray gibi kof bir sembol üzerinde bina eden aydın tayfası, bunlar üzerinden uluslararası arenaya mesaj gönderdiler. Cumhurbaşkanlığı külliyesinin şatafatına ilişkin yalan haberleri servis edip, 'diktatörlerin gözdesi 10 saray' başlıklı foto galerileri yayınladılar. "1 oy diktatör devirir" kampanyasını yaptılar da "Seçimle devrilecek bir diktatör olur mu?" sorusunu sorma gereği duymadılar. Milletin irfanını, bilinçaltını ve imanını göz ardı ederek fildişi kulelerinden saray edebiyatı yaptılar.
'NEO-MANDA'CI AYDINLAR
Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde görev yapan 100 akademisyen Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yapacağı Türkiye ziyareti öncesinde açık mektup yazarak "Gelme" bile dediler. 'Uluslarası Akademisyenlerin Çağrısı' başlıklı ikinci bir bildiriye ise yurtdışında bulunan sol aydın ve öğretim üyesi imza attı. Bu bildiride de 'neo-manda'cı aydınlar Ankara katliamının devletin ve AK Parti'nin işi olduğuna dair 'ciddi iddia'ları soruşturmak için BM nezdinde özel komisyonlar kurulmasını önerdiler. Kendini doğuştan aydın olarak gören 200 kişi son hamleyle 'Acil Çağrı' adı altında ülkede 'Saray'ın yönlendirdiği yeni bir vesayet rejimi olduğunu iddia edip HDP'ye selam çakarak seçmeni dizayn etmeye çalıştılar. PKK terörü ile arasına bir mesafe koyamayan HDP bir yana bu sözde aydınlar da bu süreçte terörü şirin göstermek için adeta birbirleriyle yarış ettiler. Suruç'ta 32 kişinin katledilmesinin faturasını DAİŞ-PKK diye ayırmadan terörü lanetlemeleri gerekenler, bunun faturasını da hükümete ve saraya kesmeyi tercih etti. 7 Haziran seçimleri sonrasında sivil, asker, polis demeden pusularla insanları öldüren PKK'nın eylemlerini görmezden geldiler. DHKP-C militanlarının Çağlayan Adliyesi'nde rehin alıp kurşun sıktığı savcı Mehmet Selim Kiraz olayında benzer tavrı gösterdiler. Kiraz'ın rehin alındığı anlarda Ceyda Karan, Banu Güven, Mirgün Cabas ve Koray Çalışkan attıkları tweetlerle bu terör eylemine destek çıkmakta beis görmediler. Olay anının fotoğrafını servis edip yayarak örgütün ekmeğine yağ sürdüler. Her gün asfalta gömülü kilolarca bomba patlatılırken onlar bunu havai fişek gösterisi gibi karşıladılar. Ankara Tren Garı'ndaki patlamada terör eylemini kınamak yerine sıcağı sıcağına ateş topunu hemen hükümetin ve 'saray'ın kucağına bırakıp alçakça katledilen 102 kişinin kanının AK Parti hanesinden götüreceği oyları hesap ederek ellerini oğuşturmayı seçtiler. Halka neyi sevip neyi sevmeyeceğini dikte eden ve çağdaşlığı tekeline alan bu aydınlar halka yine bildik teraneleri sıraladılar. Ama biz hangisini sıralayacağımızı şaşırdık: Halk TV'de Uğur Dündar'ın sunduğu programda küfür için yarışa giren Yaşar Nuri Öztürk, Müjdat Gezen ve Levent Üzümcü'yü mü yad etmek istersiniz, Milli Takım'ın Letonya yenilgisini bile Erdoğan'a bağlayan Koray Çalışkan'ı mı? Eleştirmeye, seçim günü tam sayfa beyin fotoğrafı koyup 'Oy kullanmaya giderken yanınıza almayı unutmayın' diyerek seçmeni aşağılayacak kadar seviyesizleşen
Sözcü gazetesinden mi başlamak gerekir, Erdoğan'ı asker cenazesi önünde selfie çekiyor gibi montajlayan
Nokta dergisinden mi?
ACİL ÇAĞRI İLE HDP'YE OY İSTEĞİ
7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasında şahit olduğumuz aydın paçozluğu zirvesini tarih ileride elbette yazacak. Ve aydın geçinen kişilerin ne kadar halktan kopuk, sosyolojiyi anlamaktan ne kadar uzak, halk irfanından ne derece bihaber, sorunlu alışkanlıklarını sahiplenirken ne kadar kör oldukları da kayıt altına alınacak. Zira aydınlar ilk kez bu kadar açık iz bıraktılar. Ama asıl izi halk bıraktı. 1 Kasım'da yüzde 49,5 oy oranıyla AK Parti'yi tekrar iktidara taşıyan millet, aydın takımına da fabrika ayarlarına dönmesi için yol verdi. 1 Kasım'da sözde aydın tayfası, yoğun baskı ve tacizle gole gitmeyi düşünürken hakem olan milletin irfanını hesaba katmadılar. Üstelik kontra atakla kalesinde öyle bir gol yediler ki, hâlâ toparlanabilmiş değiller. Toparlanır ve bir sonraki maça kadar derslerini almış olurlar mı derseniz cevap belli: Hiç sanmıyoruz...
HALKTAN KOPUK, BAŞINA BUYRUK VE DEDİĞİ DEDİK BİR KORO
Türk medyasında köşeleri ve beyanatlarıyla ahkam kesip aydın rolü oynayan isimler seçimler öncesinde hep bir ağızdan AK Parti karşıtlığı korosuna katıldılar.
Hürriyet yazarı Taha Akyol, yazılarında sürekli Türkiye'deki kutuplaşma ve otoriterleşmeye vurgu yaparak AK Parti'nin büyük bir kayıp içinde olacağını dile getirdi.
Zaman gazetesine verdiği röportajda "Söylemeye dilim varmıyor ama evet bir iç savaş endişem var" diyerek darbe çağrısı yaptı.
Hürriyet'in eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök süreç boyunca diktatörlükten dem vuran yazılar döşeyip seçime bir gün kala "Sabır, bir dönem kapanıyor' diyerek 2 Kasım sabahı tarihimizin bir döneminin kapanacağını muştuladı. Ancak umduğunu sandıkta bulamayan Özkök, seçim sonrası yazdığı yazılarda sonucu sindirmek için elinden geleni yapacağını belirterek fabrika ayarlarına dönmekten söz etti. Özkök, seçim şokunu anlatamayanlara hafif içkilerini yudumlamalarını,
Hababam Sınıfı izlemelerini öğütledi. Özkök'ün "Bir sonraki seçimden sonra keşke dememek, önce insanlara bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam demekten vazgeçmek gerekiyormuş" diye yazması dikkat çekti ve durumunu eşekten düşmek deyiminin kendisini için hafif kalacağını belirterek özetledi.
GERÇEKLE YÜZL EŞEMEDİL ER
Radikal yazarı Oral Çalışlar da "Her seçim sonucundan sonra, hayal kırıklığına uğrayıp halkı suçlama veya depresif ve şiirsel cümlelere kaçma alışkanlığı, bakalım ne zaman terk edilecek?" diye yazarak sonuçlardan ders aldığını yazdı. Ancak
Taraf yazarı Murat Belge ve Koray Çalışkan bu dersi henüz almayan isimlerden. Yazılarında üst perdeden takılmaya çalışarak Türkiye'nin her açıdan kötüye gittiğini sürekli vurgulayan Belge, seçim sonuçlarının ardından da 'Karanlık Demokrasi' başlıklı yazı yazarak Türkiye'nin istediği rejimi seçtiğini belirterek demokrasiyi kendince rafa kaldırdı. Boğaziçi Üniversitesi'nden ayrılan CHP'nin akıl hocası Koray Çalışkan, seçim öncesi AK Parti aleyhine attığı tweetlerle alay konusu olmuş, seçimlerde AK Parti'nin yüzde 47 oy alması durumunda hocalıktan istifa edeceğini belirtmişti. Ancak Çalışkan seçim sonuçlarının ardından pişkinliğe devam edip Avrupa basınına 'Türkiye İslami otoriter rejime gidiyor' demeçleri vermeye devam etti. 'Türkiye, Erdoğan'ı başkan yaptırmayacak' sözlerini dilinden düşürmeyen Ahmet Altan, her tür kirli ittifakla eylemden eyleme koşan Nazlı Ilıcak, her fırsatta dikatörlükten dem vurup halkı sağduyulu davranmaya davet eden Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Nuray Mert, Şirin Payzın, Aslı Aydıntaşbaş, Mirgün Cabas, Ahmet Hakan, Cüneyt Özdemir, Zülfü Livaneli, Şahin Alpay, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç, Hasan Cemal, Elif Şafak, Ergun Babahan, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil ve Can Dündar seçim sonuçlarının hüsrana uğrattığı isimlerden sadece birkaçı. Bütün bu isimler seçimden sonra tekrar muhalefet mevzisine dönüp saf tutmaya devam ettiler.
BİZİMKİLER YERLİLİK VE OTANTİKLİKTEN NEFRET EDER
Prof. Dr. Erol Göka (Psikyatrist): Türkiye'de bizim 'aydın' dediğimiz kimseler ne organiktir ne de toplumdan farklılıkları gerçek anlamda aydın farklılığıdır. Onlar yerlilikten ve otantiklikten nefret ederler. Çünkü kendilerini bu topluma değil Batı'ya bağlı hissederler. Gerçek yerli toprağın mahsulü değil Batılılaşma'yı hedefleyen eğitim sisteminin ve resmi ideolojinin ürünüdürler. Eğitim sisteminin ve resmi ideolojinin tornasından geçen bu insanlar, bırakın aydın olmayı olsa olsa kendi kültürümüzün anomalisidir. Kendi yuvasını beğenmeyen bu okur-yazar kesimin bir diğer vasfı, sekülerliğidir. İlericilik ve ne idüğü belirsiz çağdaşlık temel mottoları olup toplumun genel maneviyatına karşı mücadelelerinde onlara enerji sağlar. Türkiye hakiki organik aydınlarına yeni Türkiye'de kavuşabilir. Tarih bu seküler aydıncıkları bir sapma anomali olarak ileride kaydedecektir.
TÜRKİYE AKILLA ANLAŞILMAZ
Alev Alatlı (Yazar): Aydın olmak, tarih yapma selahiyeti vermiyor. Okumuş yazmış olmak, tarih yapmak görevine atanmak demek değil. Kimse kimseden böyle bir görev de talep etmiyor. Siz bakmayın, tarihi siyasiler de şekillendirmiyor. 1 Kasım seçimleri gibi, 'tarihi' olduğunu düşünmeye yatkın olduğumuz olaylar, açık denizlerden kopan dev dalgalar gibidirl, kumsala vardıklarında hiç olmamışlar gibi dağılırlar. Tarihi, mühendisler değil, duyular şekillendirir. Aydınların trajedisi, beyinlerinin ürünlerine duydukları mutlak güvendir. Zaman makinesine binmiş gibi, içine doğdukları dünyaya, gezegenin geleceğinden geldiklerine inanır, öngördükleriyle 'felâketleri' durdurmaya çabalarlar. Oysa halkın hamisi olmak, kimsenin haddi değil. Yanlış anlamayın, 'aydın' olmanın kötü bir yanı yoktur. Kitlelerin iyiliğini dert edinmenin de kötü bir yanı yoktur. Cumhuriyet aydınları da kötü insanlar değillerdi. Kocaman 'Kuvvacı yürekleri' vardı. Hepimiz gibi, onlar da içine doğdukları dönemin hakim doğrularıyla yoğruldular. "İnsan zekasının aslı Yunandadır" inancıyla büyümüşlerdi, milletin kurtuluşunu 'yeni Yunanilik'de ararlarken, ehl-i sünnetten uzaklaşabileceklerini kestiremediler. Hasılı, içine doğduğumuz dünyaya direnebilir ama tarih yapamayız. Doğal gelişme karşısında mütevekkil ve sakin duruş, şedid eylemlere kalkışmaktan daha az etkin olmak demek değil. "Türkiye akılla anlaşılamaz. Hesaba kitaba da gelmez. Türkiye'ye sadece iman edilir." Aydınlara düşen, aklı, ahlakı, edep ve adabı korumak ve kollamaktır.