Trabzon çok ilginç bir şehir. Havaalanına indiğiniz andan itibaren, kulağınıza mutlaka bir futbol sohbeti çalınıyor. Öyle ki bu şehrin kadınlarının altın günlerinin bile ana konusunun futbol olduğunu söyleniyor. Yani şehirde ana gündemi Trabzonspor belirliyor. Haliyle futbolun gündemi bu kadar belirlediği bir ortamda son yıllarda rüzgar mutluluktan yana esmiyor. Belki de bu yüzden geçtiğimiz haftasonu düzenlenen kongreye katılım rekor düzeydeydi. Trabzonspor hem şehrin hem de kulübün kaderini değiştirmek için "Başkan Muharrem Usta olsun" dedi. Muharrem Usta sakin ve ılımlı biri. Başkanlık koltuğuna oturduğu günün hemen ertesinde buluştuk. Bizi kulübün bahçesinde bir kahvaltı sofrasında ağırlayan yeni başkan, gururlu, heyecanlı, bir o kadar kararlıydı. "Hayatım boyunca zorluklarla uğraştım, bunun da üstesinden gelirim" diyerek başladı söze. Malum Trabzonspor son dört sezondur, sportif, itibar ve bütçe açısından iyi gitmiyor. Tıp doktoru olan, Medical Park ve Liv Hastaneleri'nin sahibi Muhammer Usta, kulübü ayağa kaldıracak tedaviyi uygulamak için kolları sıvadı. Kararlı da görünüyor. Üstelik şehirdeki hava da, bu değişimle ısınmış gibi... Sohbetimizin ardından Muharrem Usta, bizi doğduğu köye götürdü. Karadeniz'den neden iyi futbolcu çıktığının sırrını, yapacaklarını köyünde anlattı:
- Trabzonspor zor zamanlardan geçiyor. Özellikle böyle bir dönemde neden Trabzonspor Kulübü Başkanı olmayı istediniz?
- Bu toprakların insanları çok heyecanlı. Bunu Karadeniz'in dalgalarına, iklimine ve coğrafi yapısına benzetiyorum. Düz bir coğrafya değil burası; engebeli bir yapısı var. İklim günde iki, üç kez değişebilir. İnsanları da anlık değişikliklere çok müsait. Bu zor şartlarda yaşayıp, hayatta belli noktalara geldiğinizde doğup, büyüdüğünüz yerle ilgili farklı şeyler düşünmeye başlıyorsunuz. Defalarca şampiyonluklar elde etmiş orta çapta bir kent burası. İstanbul'da bu kadar şampiyonluğun olması normal ama Trabzon gibi bir şehirde nasıl olur da bu kadar büyük başarılar elde edilir? Başarının geldiği yılları hepimiz hatırlıyoruz. Trabzonspor'un içinde bulunduğu şimdiki durumu hiçbir şekilde bir Trabzonlu olarak hazmedemiyorsunuz. Trabzon'dan üniversite için ayrıldım, hayata atıldım ama burayla bağım hiç kopmadı. Devlet dairesine gidiyorum, bir işadamıyla karşılaşıyorum, toplantıya giriyorum, bir siyasetçiyle konuşuyorum sohbet Trabzonspor'un durumuyla başlıyor. Ya bu işten kopacaksınız ki bu imkansız... Bir futbol takımı bırakmak eşten ayrılmaktan zor bir iş. Durum böyle olunca vazgeçmek olmuyor, sorumluluk hissediyorsanız bu işe bir yerinden bulaşıyorsunuz. Bulaşmamız da gerekiyor.
- Trabzonspor'un Türkiye için önemi ne?
- Trabzon aslında bir kültür-sanat şehri; edebiyatta, resimde, müzikte, sinemada Trabzonluların ağırlığını hissedersiniz. Derin kültürü olan bir şehir. Aynı zamanda futbolda da etkili. Burası Türkiye'nin futbol başkenti. Spor alanında burada derin bir kültür var. Ama bir yandan da Rahip Santorini cinayeti, Hrant Dink suikastı, bir takım karmaşıklıklar buradan çıkmış. Etnik çatışmayla ilgili kaşınan bir yer olacaksa, Trabzon bunlardan biri. Trabzon'un Türkiye'nin siyasetine ve sosyokültürel yapısına etkisi oldukça yüksek. Başkan olmak istememdeki en büyük motivasyon şu; biz Trabzon'dan Türkiye'ye futbol üzerinden bir medeniyet inşası için yola çıktık. Trabzon Türkiye'de örnek işler yapan bir şehir, böyle anılmamalı. Futbolun içinde de, futbol dışında da Trabzon'un Türkiye'ye katacağı şeyler var.
- Seçim kampanyanız boyunca sözünü ettiğiniz, Trabzon'un itibarı meselesi bu mu?
- Elbette. Spor üzerinden çocuklara, gençlere ulaşıyorsunuz. Birçok ülkede gençler spor üzerinden eğitilir. Ahlaki duruş, eğitim, davranış modelleri spor cazibesi üzerinden şekillendirilir. Türkiye'de bunu iyi yapamıyoruz. En çok da bunu yapmamız gerekiyor. Futbol 11 oyuncuyla kupa peşinde koşulan bir oyun değildir. Başka bir şeydir. Bir ülkenin geleceği oradan inşa edilir. Bu benim başkan olmak istememdeki birinci sebep. Bu olmasa böyle zor bir alanın içine girmezdim.
- Trabzon'da futbol tutkusunun azalması neleri etkiliyor?
- Dört büyük var, üçü İstanbul'da biri Trabzon'da. Trabzon İstanbul'la kaliteli bir spor rekabeti yapıyor. Bu bile bir şehrin standartını yükseltmeye yeter. Ama bizim şehrimizde futbol başarılı bir grafik çizmiyorsa, insanlar sokakta mutsuz gezer, alışveriş durur... Beşikdüzü'nde geziyorum, bir cami hocası dedi ki; "Muharrem Bey, Trabzonspor yenilince camide cemaat azalıyor." Fırıncı diyor ki; "Trabzonspor kötü gidiyorsa, ekmek satışım düşüyor" Buranın tüm hayatını şekillendiren Trabzonspor diye bir olgu var. Ama bu sadece Trabzon'u etkilemiyor; Trabzonlu olup başka şehirlerde yaşayanları da etkiliyor. Bir Anadolu şehri, en büyük dünya markası Trabzonspor. Şehirdeki en büyük sanayi Trabzonspor. En büyük cazibe merkezi Trabzonspor. 24 saatin yarıdan fazlası Trabzonspor. Herkesin şu an tek sohbeti bu. Trabzonspor diye bir şemsiye var ve şehri tüm damarlarına kadar işgal etmiş durumda. Takım iyi olduğunda, damarda çok sağlıklı bir kan akıyor. Eğer hastaysa, grip salgını gibi şehri sarıyor. 80 yaşındaki nine bile etkileniyor bundan... Üç nesil birden... Böyle enteresan bir durum var.
- Dünyada böyle bir örnek var mı?
- Napoli de böyle. Napolililerin yüzde 80'i Napoli takımını tutar. Trabzonluların da yüzde 95'i. Bu iki şehir gibi başka şehir yok. Ama Napoli bir defa Avrupa Şampiyonluğu elde etmiş. Bizim onları yakalamamız lazım. Trabzonspor başarılı olmak zorunda. Bir deyiş vardır bizde; Trabzon'da bir oruç tutulur, bir de Trabzonspor. Bu şehir böyle bir şehir.
- Başka sosyal alternatif mi yok şehirde?
- İnsanların sosyalleşeceği çok fazla alan yok. En çok gezilen Maraş Caddesi ve Uzun Sokak'tır. Gidin, gelin aynı insanları görmeye başlarsınız. Akşama kadar konu futbol. Bu şehri, hayatı ve evin içini futboldan ayrı düşünmek imkansız. Evde de stres yaratıyor takımın başarısızlığı.
- O zaman bir kulüp başkanlığı değil, şehre dair bir sosyal sorumluluk da devraldınız diyebilir miyiz?
- Trabzonspor üzerinden bu kenti ayağa kaldırmak gerekiyor. Seçim sürecinde iyi bir sınav verdik. Her şeyde kalite olması gerekiyor. Çünkü büyüklere kaliteli yolculuk yakışır.
- Şu anda şehirde en ünlü siz misiniz?
- En ünlü, "Seçimi benim oyumla aldılar" diyen herkes...
TÜM BAŞARISIZLIKLARI ŞİKEYE BAĞLAMAK YOK
- Kampanya döneminizde hep gelecek üzerinden söylemde bulundunuz. Kulübün geçmişinde şike gözardı edilemez bir gerçek. Siz "Bu defteri kapatalım mı?" diyorsunuz? -
Şike konusunda yürütülen bir hukuki mücadelemiz var. Bu mücadele milyonlarca Trabzonsporlu'nun olmazsa olmazı. Çünkü orada bir hak ihlali var. Buna karar verecek olan merci hukuk. Hukuk içinde iki yol var; yurt içi ve yurt dışı. Bu süreçte sonuç lehimize sonuçlanabilsin diye camia olarak hukuk mücadelemizi en iyi şekilde sürdürmek bizim asli görevimiz. Ama benim üzüldüğüm şu; böyle bir sorunumuz, sıkıntımız olabilir. Biz son dört yıldaki bütün başarısızlıklarımızı dönüyoruz dolaşıyoruz 2011'in içine gömüyoruz. Hep şöyle bir söylem var; "O olmasaydı, onun yüzünden bu hale geldik..." Buna isyan ediyorum. O başka bir konu! Hayat küsmek ve tüm başarısızlıkları ona bağlamak hata. Bu acizlik. Bir Trabzonsporlu'nun artık bunu söylememesi gerektiğini düşünüyorum.
- Fenerbahçe camiasıyla daha ılımlı bir ilişki dönemi başlayacak mı?
- 2010-2011 sezonunun öncesine dönelim. Trabzonspor'un ilişkilerinin en sıkı olduğu kulüplerden biri Fenerbahçe idi. Fenerbahçe için Trabzonspor'du. 2011 yılında büyük bir çatlak ortaya çıktı. Her iki camianın kendince düşünceleri var. Biz hak ihlalimiz olduğunu düşünüyoruz ve mücadelemiz tüm dünya tarafından alkışlanmalı. Fenerbahçeli de başka bir şeyi savunuyor olabilir. Ama 2010-2011 üzerinden toplumu birbirine kırdırmanın, birbirine düşman ettirmenin sebebi taraftar değil. Taraftarın taraftarla bir sorunu yok ki. Düşmanlık tohumu büyüdü milyonlar birbirine düşman oldu. Fenerbahçe taraftarına da, Trabzonspor taraftarına da sesleniyorum; Ey gençler, taraftarlar siz birbirinize düşman değilsiniz. Bizim bir sezonla ilgili sorunumuz var. O sezona hukuk karar verecek.
FUTBOLCULARIMIZ YOKSUNLUK SENDROMU YAŞIYOR
- Futbolcularınız moral olarak bitik durumda. Sevgi ve ilgiye ihtiyaçları var değil mi?
- Kulüpte göreve başlamadan önce koyduğum bir teşhis vardı. Tedaviye başlayacağım. İçerden de baktım teşhis doğru mu diye. Seçildiğimin ertesi günü altı futbolcuyla görüştüm. Gerçekten çok üzüldüm. Bunların hepsi Türkiye'de ve dünyada tanınan bilinen oyuncular. Çocuklar yoksunluk sendromuna girmiş. Yoksunluk sendromu şu; ilgi eksikliği, onları anlayamama, önlerindeki engeli kaldıramama, içine düştükleri umutsuzluk hali... Böyle bir psikolojik travmadan kalkmak kolay değil. Biz ayağa kalkacaksak onlarla kalkacağız.
- Teknik direktör olarak gönlünüzde yatan isim Lucescu mu?
- Bir kulüpte işlerin iyi olması için, her şeyin bir uyum içinde olması gerekir. Yönetim, teknik kadro, futbolcular ve kulüp çalışanları... Bunların fotoğrafının uyum içinde olması lazım. Bunların taraftarla da uyumlu olması lazım. Babacan bir hocayla bu durumu çözemezsiniz. Ne tek başına bir hoca bunu çözebilir, ne tek başına oyuncular... Hoca kilit taşı. Lucescu Ukrayna takımında devam ediyor. İkimiz arasında bir dostumuz var, tüm söylediklerim olabilir şeyler... Lucescuvari bir hoca lazım bize ama biz Lucescu'yu istiyoruz. Olma ihtimalini yüksek görüyorum.
BİR HEMŞİRE AYAĞIMI KURTARDI
Hayatım boyunca problemlerle karşılaştım ve çözdüm demişsiniz.
- Karadeniz'de öyle anneler vardır ki, inanılmaz disiplinli, geçmiş nesillerden kendilerine aktarılan sözlerle çocuklarını büyütürler... Köy şartları inanılmaz zor, bir yandan okula gidiyorum, bir yandan da oyun oynamak için işten kaçıyorum. Annem bana hep; "Oğlum işten korkma, iş senden korksun" derdi. Çocukluktan beri bu laf beynimde yer etti. Ben kendi çocuklarımı da annemin bana söylediği bu cümle ile yetiştiriyorum. İnsanlar hayatları boyunca hangi zorlukla karşılaşıyorsa, o zorluklar insanı olgunlaştırır ve tecrübe kazandırır. "Mahvoldum" dediğiniz anda, bu hayatın size verecek bir şeyi kalmaz, sizin de bu hayata! Trabzonspor'a bakınca aynı durumla karşı karşıyayız. Bu kez önümüzdeki engel çok daha ağır. Tamamen dik bir dağa tırmanacağız. Öyle bir dağ ki; belli zamanda belli bir noktaya çıkmamız lazım. Hızlı çıkarsak oksijensizlikten boğulabiliriz. Dik yamaç, bacaklarınız titrer, yarıda tükenirsiniz... Zor bir yamaca tırmanacağız. Bu zamana kadar aldığımız darbeler bu dağa nasıl çıkacağımız konusunda rehber olacak. Çok zor olacak ama olacak.
- O zaman biraz çocukluğunuzdan söz edelim. Nerede doğdunuz, büyüdünüz, nasıl doktor olmaya karar verdiniz?
- Trabzon merkeze bağlı Mude yeni ismiyle Gündoğdu köyünde dünyaya geldim. İlkokulu köyde okudum. Ortaokula Trabzon'a gelip gidiyordum. Her pazartesi, köyden yola çıkıp, saatlerce yürüyerek şehre ulaşıyordum. Tabii ayakkabılar, pantalon çamur içinde. Sınıftaki şehirliler pırıl pırıl... İşte ben oralardan geçtim. Kolay değildi bunlar. Köyde tetanoz olmuştum ve ayağım ihtihaplanmıştı. Ama farkında değiliz. Köyün sağlık ocağına gittim. Tek bir hemşire var, vahim durumdaki ayağımı kurtardı, "Burada doktor yok her işi biz çözüyoruz" diye de sitem etti. O gün karar verdim doktor olmaya. Annem inanılmaz bir kadındı... O üzerimizde çok emek harcadı ve tıp fakültesini kazandım.
- Tıp okudunuz ama doktorluk yapmıyorsunuz...
- Okulu bitirdiğimde TUS'a bir yıl inanılmaz bir tempoyla hazırlandım ve çok iyi bir puanla kulak burun boğaz bölümüne girdim. Bitirdim, mecburi hizmet kurasında Mardin Kızıltepe düştü. Eşim eczacı ve bir eczane açmıştı, ilk çocuğumuz yeni dünyaya gelmişti. Eşim "Gidersen git, ayrılalım" dedi. Gitmezseniz doktorluk yapamıyorsunuz. Gitmedim. Doktorluk da yapamıyorum. Sağdan soldan 100 bin mark topladım, küçük bir klinik açtım Sultançiftliğinde. Medical Park, Liv tüm bu yapının temelleri orada atıldı.
BEN KARADENİZ GİBİ DEĞİLİM
- Sizin karakteriniz Karadeniz gibi inişli çıkışlı mı?
- Sakin biriyim, Karadeniz gibi değilim. İnsanlar hayatlarında iz bırakırken bunlar tarihin sayfalarına geçiyor. Yaptığınız her şey kayıtta kalıyor. Belli bir çizgide gitmek zorundayız. Bu camiaya yakışan odur. Seçimde son gün üzerime inanılmaz geldiler. Kabul edilebilir değildi. Ama yine çizgimi bozmadım.
- Yeni dönemde sert değil, daha sakin bir üslup mu bekliyor bizi?
- Bizim bölgenin insanları coğrafi şartlar nedeniyle daha sert tavırlara yatkın olabilir. Trabzon'dan Türkiye'ye yansıyan kötü görüntülerin nedenlerinden biri de budur. Bizim o damarımızı kaşıyorlar. Siyaseten de yaşadık bunu. Bölgenin insan özellikleri gereği kaşınabilecek bir damarı var. Ama bu bölgenin Türkiye'ye vermesi gereken bir medeniyet fotoğrafı var. Spor üzerinden barış, dostluk mesajları verilmeli. Kulüp başkanları konuştuğu zaman insanlar saatlerce dinleyebiliyor. Neyi ekerseniz onu biçiyorsunuz. Bu koltuklardaki insanların ülkelerine karşı olağanüstü bir sorumluluk taşıdıklarını düşünüyorum. O nedenle sert üslubun kimseye faydası yok. İnsanlar çok kibar biçimde de söylemek istediğini söyler. Trabzonspor olarak bundan sonra tavrımız budur.
- Eski başkan kadınları kırdı... Siz arayı düzeltmek için ne yapacaksınız?
- Sportif başarı da olmayınca Trabzonspor'da stada çok insan gelmiyor. Geçen seneyi ortalama üç bin kişiye oynadık. Gelecek sene başı itibarıyla Akyazı'daki stada geçiyoruz, orası 40 bin kişilik bir stad. 40 bin kişilik stad da 3-4 bin ortalamayla ne yapacağız? Şehrimizin kadınları, gençleri, çocukları ailece o stadda maç seyretmediği sürece bu yolculuğun hiçbir anlamı kalmayacak. Aileleri maça getiremediğimiz sürece, iyi bir iş yapmamış oluruz ve şu an yapılanların hiçbir anlamı kalmaz. Eski başkanlardan Atay Aktuğ döneminde Trabzonspor sekiz mavi bayrak ödülü aldı. Mavi bayrak, en centilmen taraftara veriliyordu. Biz bunun ötesinde bir iş çıkarmak zorundayız. Spor eğer cinsiyet üzerinden ayrımcılık yapıyorsa, zaten toplumu kafadan ikiye bölmüş oluyorsunuz. Halbuki spor sadece erkekleri ilgilendirmiyor.
- Tüm toplumu kapsıyor diyorsunuz...
- Sporun ruhunu hem kadınlar hem erkekler anladığında sorunlar çözülür. Kadınların da bu sistemin içinde olmasını teşvik edecek büyük bir toplantı yapacağız. Şehirde sözü geçen 500 kadının katıldığı bir toplantı olacak bu. Bunu başaramazsam kendimi de, çıkış idealimdeki yolculukta başarısız adledeceğim. O dönem söylenen sözlerden ben de üzüldüm. Ama bazı yörelerde bazı sözler, deyişler vardır. Bunların bazıları çok işe yarar, bazıları "Böyle bir söz olur mu?" dedirtir. O cümlede onlardan biri. Keşke olmasaydı, başkan da üzüldü...
Trabzonspor diye bir şemsiye var ve şehri tüm damarlarına kadar işgal etmiş durumda. Takım iyi olduğunda, bu şemsiyenin altındaki damarda çok sağlıklı bir kan akıyor
Burası Türkiye'nin futbol başkenti. Spor alanında burada derin bir kültür var. Ama bir yandan da Rahip Santorini cinayeti, Hrant Dink suikastı, bir takım karmaşıklıklar buradan çıkmış.
Bir futbol takımı bırakmak eşten ayrılmaktan zor bir iş. Durum böyle olunca vazgeçmek olmuyor, sorumluluk hissediyorsanız bu işe bir yerinden bulaşıyorsunuz.