İsmi kulağınıza aşina gelebilir. Ama kimdir, ne yapmıştır pek bilmeyiz. Oysa Matrakçı Nasuh bu toprakların yetiştirdiği bir dahi! İstanbul Kültürlerarası Sanat Diyalogları Derneği'nin düzenlediği, TBMM Milli Saraylar Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi'nde açılan 16.Yüzyıl Dahisi Matrakçı Nasuh başlıklı sergi, bu önemli değeri tekrar karşımıza getiriyor. Matrakçı Nasuh matematikçi, tarihçi, silahşör, hattat, ressam... El attığı her alanda, bugünlere iddialı eserler bıraktı. Küratörlüğünü Beste Gürsu'nun yaptığı sergide Nasuh'un eserleri modern bir yorumla ele alınıyor ve onun farklı kimliklerine dikkat çekiliyor. Saraybosna ve Belgrad'tan sonra İstanbul'da açılan sergi 30 Ocak'a kadar devam edecek. Cumhurbaşkanlığı'nın himayesinde gerçekleşen, SABAH, a Haber ve Daily SABAH'ın ana medya sponsoru olduğu sergi nedeniyle Matrakçı Nasuh bir kez daha gündeme gelmişken onu en iyi bilen ve serginin danışmanlarından olan mimar Sinan Genim'in kapısını çaldık ve bir dahinin izini sürelim istedik.
1537'de çizdiği İstanbul planı bile onun dahi olduğunu gösteriyor
1- Kimdir Matrakçı Nasuh?
Nasuh bin Karagöz bin Abdullah el Bosnavi asıl adı. Soyisminden dolayı Bosnalı olduğu düşünülüyor. Ama Erhan Afyoncu Piriştinalı olduğunu da iddia etti. Enderun'da çok iyi bir eğitim alıyor. Matematiği çok iyi biliyor.
Cemal el Küttab ve Kemal el Hüssab ile
Matraki Kafes Çarpımı adlı matematik kitaplarıyla dikkat çekmiş.
Beyan- ı Menazil-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han albümünde yer alan 1537 tarihli İstanbul planı ile bugünkü İstanbul'un bazı bölgelerinin çakışma oranı yüzde 83.1. Bu inanılmaz bir oran. Yani karşımızda bir dahi var. Bu da bize Nasuh'un çok iyi geometri ve topografya bildiği gösteriyor. Zaten Kanuni'nin Irak Seferi (1520-1566) sırasında ordunun geçtiği şehir ve kasabaların planını çizmiş.
Tarih-i Feth-i Şikloş ve Estergon ve İstunibelgrad albümündeyse Nice, Tulon, Marsilya Reggio, Antibes ve Cenova şehirlerini çizmiş. Savaş dışı bir askeri eğitim olan matrak oyunun kurallarını o koymuş. Nedir matrak oyunu derseniz. Eskrim benzeri bir oyun. Ucu deriyle sarılmış bir lobutu, rakibinizin başına değdirmeye çalışıyorsunuz. Ama eskrim gibi iki kişi ile değil, kalabalık oynanıyor. Aynı zamanda bir tarihçi, 1520'de Taberi'nin
Taberi Tarihi'ni Arapça'dan
Mecmaü't Tevarih adıyla Osmanlıcaya çeviriyor. Bir hattat ve Celi Divani denilen yazı türünün onun tarafından geliştirildiği anlatılır. Sistemli çalışan ve çok çalışkan olduğunu biliyoruz. 1564'te yaklaşık 70 yaşlarında vefat ettiği düşünülüyor.
Ah bir tembel olmasak biraz araştırsak kimler çıkacak karşımıza
2- Bir dahi ama neden yeterince tanımıyoruz?
Minyatürle ilgilenenler, tarihçiler, mimarlar bilir Matrakçı Nasuh'u. Ama kitlesel olarak düşünülürse toplum olarak tanıdığımız söylenemez. Ama zaten kimi tanıyoruz ki? Mimar Sinan'ı biliyoruz. Piri Reis şöyle bir kulağımıza çalınmıştır. Çok önemli amirallerimiz var mesela. Biz Barbaros Hayrettin Paşa'yı biliriz ama Seydi Ali Reis, Kılıç Ali Paşa, Murat Reis de vardır. O dönemde Abdullah Karahisari diye bir hattat var. Şeyh Hamdullah gibi bir yazı üstadı var. Seyit Lokman, Nakkaş Osman var... Biz Leonardo da Vinci'yi biliyoruz ama kendi değerlerimizi tanımıyoruz. Bunun iki nedeni var. Biri alfabeyi yeterince bilmememiz, ikincisi de tembellik. Toplumumuz hikayeye ve efsaneye gerçeklerden daha fazla meraklı. Uhrevi işlerle ilgili söylenenler insanların kulağında kalıyor ama dünyevi işlerle ilgili kimse merak edip araştırmıyor. Biraz araştırılsa tarihte karşımıza neler neler çıkacak?
Osmanlı'da IQ'su 120'nin altında olanlar devlet adamı olamazdı
3- Bu kadar önemli insanlar Osmanlı'da nasıl bir ortamda yetiştiler?
Fatih Sultan Mehmed Enderun'u kuruyor. Burada insanlar çok iyi eğitim alırmış. Oradan devleti yönetecek kadrolar çıkmış. Düşünün 13-14 yaşında çocuklar var, görevli olarak. Niteliğe son derece önem veren bir anlayış var. Bugünkü ulus devlet mantığı ile bunu anlamak kolay değil. İmparatorluklarda insanların rengi, dili, ırkı önemli değildir. Önemli olan devlete olan sadakattir.
16. Yüzyılda Osmanlı'da Devlet Yönetimi diye 1902'de Harward'ta basılan bir kitap var. ABD'de gerek devlet yönetiminde görev alanların gerek Ortadoğu'da uzmanlaşmak isteyenlerin okumaya mecbur oldukları bir kitaptır. Vergi düzeni, devlet nizamı, terfi sistemi çok detaylı anlatılır. Zaten ABD'ye bakın; Henry Kissinger Almanya, Madeleine Albright ise Prag doğumludur. Bunlar dış işleri bakanlığı yapmış iki isim. Siyahi Colin Powell genelkurmay başkanlığı yaptı. Geçen gün Mehmet Genç bir konferans'ta şöyle dedi: Osmanlı'da devlet yönetiminde görev alan yöneticilerin IQ'su 120'den aşağı değildi. IQ'su 120'den az olan adamın devlette görev alması çok zordu. O sadramzamlar, vezirler, beylerbeyleri, subaşıları... Hepsi Enderun'da çok ciddi eğitim aldılar. Yalnız kendi alanlarıyla ilgili değil bu eğitimler. Matematik bilirler, ellerini kullanabilecekleri hobileri vardır. Ki buna padişahlar da dahil. Mesela Kanuni kuyumculukla, Abdülhamit marangozlukla uğraşıyordu. II Mahmut hat çiziyordu. Hepsi meraklı adamlar, heyecan duyuyorlar yaptıkları işte.
Dünya da yeterince tanımıyor
4- Dünya Matrakçı Nasuh'u ne kadar tanınıyor?
Bizde olduğu gibi dünyada da akademisyenler, konunun uzmanları çok iyi biliyor Matrakçı Nasuh'u. 1970'te sanat tarihçisi İngiliz Walter B. Denny yazdığı önemli bir makalede Nasuh'u inceler. Ama mesela Batılılar, Nasuh'un 1543 kışında Nice, Tulon, Marsilya ve Cenova'nın görüntüsünü çizdiğini bilmiyor. Halbuki yeni sergilerle bunları anlatabiliriz. Bu sergi bir başlangıç inşallah devamı da gelir.
Eserlerinin geleceğe kalacağını biliyorlardı
5- Neden bir görüntüsü yok?
O dönemin insanlarının öyle bir durumları yok. Belki bir minyatürde vardır. Bilinmez. Bu tür insanlar beni takdir edin, önplana çıkayım duygusuyla yapmıyorlar işlerini. İmparatorluğun bir ferdi olarak kendi işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Ama takdir de ediliyorlar. Mesela Kanuni Sultan Süleyman bir berat vermiş Nasuh'a. Mısır'a gittiğinde orada matrak oyunu yapıyor. Mısır beylerbeyi de kendisine silahşörlerin reisi anlamına gelecek bir unvan veriyor. Ama o dönemin insanları bugünkü anlamda ego sahibi insanlar değiller, lakin iddialılar. Mesela Mimar Sinan'ın bir sözü var. "Gelecekte yaptıklarımı görecek insaf sahiplerinin, çabamın ciddiyetini göz önüne alarak beni hayırlı dualarla anacaklarını umarım" der. Yani Sinan ve onun gibi döneminin sanatçıları, biliminsanları eserlerinin geleceğe kalacağın çok iyi biliyorlar. Ama Osmanlı'da işini en iyi şekilde yapmaya çalışanları teşvik eden bir ortam vardı. Bugünün dünyası öyle mi, kimse sana daha iyi bir şey yapman için destek olmuyor, bilakis köstek oluyor.
41 Sanatçı Matrakçı Nasuh'un izini sürdü
Sergide Sevim Ersoy'un liderliğinde sanatçılar tarafından Matrakçı Nasuh'un 30 güzergah minyatürü yeniden yorumlanıyor. Ayrıca eserlerinde yer alan beyitleri ile şairliği, 10 divani levhada hattatlığı ele alınıyor. 41 eser'in yer aldı sergi İstanbul'dan sonra Viyana yolcusu.