- Oyunculuk size ne katıyor, nasıl bir his yaratıyor?
- Berbat hissettiren bir meslek. Her oyunun prömiyer tarihi yaklaştığında her şeyi bırakıp kaçmak istiyorum. Başaramayacağımı, kötü oynadığımı, mesleği bırakmam gerektiğini düşünüyorum. Geçeceğini bilsem de bu duygudan kurtaramıyorum kendimi. Aynı besteyi yapmaktan korkan bir besteci gibi düşünülebilir aslında durum. Aynı notalara mı basıyorum, cepten mi yiyorum? "X oyunundaki Y karakteri de çok benziyordu bu role, yeterince ayrıştırabildim mi o rolden" kaygıları ne uyku bırakır, ne yaşam zevki bende... Prömiyerlerde seyirciden deli gibi korkarım. Tam performans, tüm duyguyla oyun oynamam için en az 20 oyun geçmesi gerekir. Kendime güvenimi ancak kazanırım. Hem çok sevip, hem çok acı çektiğin garip bir yaratım süreci diyebiliriz.
- Komedi sizin için ne anlam ifade ediyor?
- İnsan mutlu olmak için yaşamalı, yaşıyoruz. Mutlu eden, keyif veren bir seyir hali komedi. Gülmek kadar insana yakışır ve doğal bir şey var mı? Tabii gülmeyi, güldürmeyi seviyorum. Bu dramatik rolleri oynamaktan hoşlanmıyorum anlamına gelmemeli. Ama komedi başka türlü bir enerji verir. Kendim de iyi bir komedi izlediğimde mutlu hissederim.
- Canlandırdığınız komik kadın karakterleri hayatımızın içinde... Nasıl ortaya çıkarıyorsunuz bu karakterleri?
- Çok izleyerek, üstünde çok düşünerek ve çok prova ederek. Hayat sürüp giderken çok farklı kesimlerden, değişik kaygılarla yetişmiş kadınlarla tanışıyoruz. Ben insan severim. Sohbet en güzel yöntem tabii bu yolda. Zaten televizyonda gördükleri bir kadın olduğum için onlar benimle sohbete hevesli ama onlar bir sorar ben beş. Yeni bir düşünme biçimi, değişik kurulmuş cümleler, bilmediğim bir hayat beni heyecanlandırıyor. Sonra edebiyat... Özellikle günümüz Türk edebiyatı bana çok zevk veriyor. Filmler... İyi yaratılmış, sanat beğeninizi yükselten her iş yaratım sürecinde heybenizde güçtür. Çok şahane işler yarattığımı düşündüğümden değil, kafamın böyle çalıştığını anlatmaya çabalıyorum sadece.
Bana gelen rolleri seçebilecek yaşa geldim, inanmadığım rolü oynamam
- Mutlaka oynamak istiyorum dediğiniz bir karakter var mı?
- Hep sorulan bir sorudur ama yok... İlginç mi bilmiyorum amaL ady Macbeth oynamadan ölmek istemiyorum gibi bir durumum hiç olmadı. Sadece bir kez bir tiyatro oyununda istemeden, bir rol oynamak durumunda kalmıştım. Artık rolleri seçebileceğim bir yaşa geldim. Bir daha inanmadığım bir rolü oynamayacağımı net biliyorum.
- Modayla aranız nasıl?
- Hiçbir zaman çok şahane olmadı. İnsan bedeninin kusurlarını biliyor ve ona göre giyiniyorsa sorun yok. Son dört aydır hipotiroid hastasıyım. Aniden dört-beş kilo aldım. Onları verene kadar giyinmek zaten sıkıntı benim için.
- Dizi dışında bu aralar neyle meşgulsünüz?
- Moda Oyun Atölyesi'nde Steven Berkoff'un Dolu Düşün Boş Konuş adlı oyununu oynuyoruz. İkinci sezondayız ve çok iyi anlaşan bir ekibiz. Dizi ve oyun dışında, az kalan vakitlerde tabii ki sosyalleşmeye, oyun, film izlemeye, okumaya, öğrenmeye devam etmeye gayret ediyorum. Yeğenim Doğa Aysel'le vakit geçirmeye çalışıyorum.
DELİ DÜRTMÜŞ GİBİ GÜNLERCE MÜZE GEZDİĞİM OLDU
- Siz nasıl birisiniz, karakterlerinizden çok farklı olduğunuzu tahmin etmek güç değil...
- Evet kendim gibi birini oynamadım henüz. Hep eğitimsiz, çalışma hayatının içinde olmayan kadınları oynadım. Nasıl biri olduğumu kendim tanımlamam zor geldi şu an (gülüyor). 97'den bu yana oyunculuk mesleğini İstanbul'da sürdüren, yalnız yaşayan, okuyan, izleyen, dinleyen, yolculuk yapmayı seven, güçlü arkadaşlıkları olan, iyi biri olmaya gayret eden, ailesine düşkün, 40 yaşında (kahkahalar)...
- Kaç ayrı kadın var içinizde? Nasıl kadınlar bunlar?
- İkizler burcuyum ben, içerde bir ordu kadın var (gülüyor)... Bilmiyorum ki; insanın kendini anlatması çok zor. Başkasını oynamak hep daha rahat benim için. Galiba bu yüzden televizyon programlarından, röportajlardan kaçıyorum.
-Hayatınızdan örneklerle anlatabilirsiniz belki...
-Hiç bir zaman rahat bir hayatım olmadı, zor şartlar altında yaşamaya, mesleğimi yapmaya gayret ettim. Hep çok çalıştım. Yakınımda olanlar hep rahat etsin, mutlu hissetsinler isterim. Hayatımda karınca incitmedim, birine tokat bile atmadım ama kadınlara, çocuklara zarar veren birini öldürebilirim mesela... Sosyal olaylara duyarlıyım... Ancak hep birlikte mutlu olabiliriz biliyorum. Başka ne anlatabilirim kendi hakkımda? Hoop topuklu ayakkabıları giyip, gece kulübünde dans da ederim, babamın Kazdağları'ndaki restoranında müşteri çoksa önlüğü takıp mutfakta mola vermeden tabak tabak yemek de çıkarırım, yer de silerim. Deli dürtmüş gibi tek başıma günlerce müze gezdiğim de vaki, aylak aylak şezlongta bütün gün yattığım da... Ama son dönemde hayatımdaki en güzel şey yeğenim Doğa. Adım adım gelişimine tanıklık etmek mucize gibi, hepimizin hayatını değiştirdi. İçimde uçurtmalar uçuyor onun kahkahasını duyunca.
HASTANELERDE TANINMAK, İÇİMİ BURKUYOR
- Sanki hane halkından biriymiş izlenimi veriyorsunuz. Zordur böylesi bir oyuncu-seyirci ilişkisi kurulması. Siz ne ara böyle bir yakınlık kurdunuz seyirciyle?
- Estağfurullah... Çok umut ederim böyle anlattığın gibi olmasını. Ama bu benim tanımlayabileceğim bir şey değil. Buradan bakınca da öyle gözükmüyor bana. Daha yenecek çok fırın ekmek, oynanacak çok oyun var.
- Bir oyuncunun sanırım setlerde en çok yaptığı şey beklemek... Beklemek genel olarak hayatınızda ne anlam ifade ediyor?
- Sabrı tabii ki... Ama artık daha çok sinema filmleri için geçerli bu bekleme süresi. Ki ben severim sette boşluk olmasını, o atmosferde daha da iyi çalışırsınız rolünüze. Haftada 120 dakika dizi yetiştirdiğimiz şu yıllarda artık pek bekleme olmuyor. Çoğu gün sahne üstüne sahne çekmekten, dört-beş saat telefonuma bakamıyorum.
- Oyunculuğun getirdiği popülariteyle aranız nasıl?
- Doğrusu çok baş edemiyorum. Tanınmadığım zamanlarda daha mutlu oluyorum galiba. Mesela bir restorana giriyorsunuz, hizmet alıyorsunuz. Bir süre sonra "Kusura bakmayın arkadaşlar başta tanımamış" dediklerinde çok geriliyorum. "Asıl siz kusura bakmayın" demek geliyor içimden. Gereksiz gerginlik yaşıyorlar, ben tanınıyorum diye. Mutlu oluyorum tabii... Kendilerini zarifçe ifade eden, "Şu dizide, şu oyunda izledik, şöyle severek izledik" diyen insanlarla tanışınca. Ama üstünüzde hak iddia eden, kaba insanlarla karşılaşınca, "Hadi biraz dedikodu anlat neler oluyor o dizilerin kamera arkasında" gibi tuhaf şeyler yaşayınca tatsız oluyorum. Bir de bu konuda dert ettiğim başka bir şey daha var; ne yazık ki tanınan yüz ülkede çok kapı açıyor. Özellikle hastanelerde çok işe yarıyor tanınmak. Annemin tedavisi sırasında hastanelerde bu sebeple çok özen gördük. "E ne güzel işte" diyeceksin, oysa benim hep içim burkulurdu; "Peki tanınmayanlar nasıl hizmet alıyor?" diye.
- Her gün, meziyetlerine bakılmaksızın star üretilen günümüz dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Çarkı acımasız buluyorum, sadece kendi için dönen, ezip geçen. Kaldı ki dünyanın en önemli işini yapmıyoruz. Dünyanın merkezinde biz yokuz. Oyuncuyuz altı üstü, koca koca şiş egoları anlayamıyorum. Hızla tırmanışa geçen, ekrandan sempatiyle baktığım oyuncularla tanışınca bazen hayalkırıklığına uğruyorum. Dünya kendi etrafında dönüyor zannedebiliyorlar. Oysa ün, tanınmak gel geç ve içi boş işler. Sisteme uzak açı bakıp bunların geçici olduğunu kavrayıp, kendi gelişimi adına taş üstüne taş koymazsa nehir hızlı akıyor, süpürüp geçer su.
YAŞ ALMAKTAN RAHATSIZ OLMUYORUM
- 40 yaş bir kadına neler yapıyor?
- "Hayır" demeyi öğreniyorsunuz. İnsanları olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyorsunuz, boş şeylere üzülmemeyi öğreniyorsunuz. E kırışıklıklar başlıyor tabii. Düzenli spor yapmazsanız iyi hissetmiyorsunuz kendinizi. Yaş almaktan rahatsız olmuyorum. "Bundan sonraki hayatımın en güzel, en hoş yaşımdayım" mottosu yaşlanmayla ilgili korkuların hepsini ezer geçer. Tavsiye ederim.
- 20'ler ve 30'larınızı değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?
- 20'ler çaylaklık, öğrenme çabası, hangi yolu yürüyeceğim derken geldi geçti. 30'lar zevkliydi, daha sağlam adımlar bastım, kendimi daha iyi tanıdım. Şu anki olduğum insanı buldurdu bana.
HİÇBİR ROLÜM TEK KADINDAN OLUŞMUYOR
- Emel nasıl bir kadın?
- Emel büyük zorluklardan geçip gelmiş Aile İşi'ne. Akıtacak çok sevgisi var ama geçmişindeki zorluklar biraz engel oluyor buna. Sarkastik tarafını seviyorum, hızlı geçişlerini, dik başlılığını... Pazarlarda tezgah açmak, tek başına bir yaşam sürdürmek sertleştirmiş onu. Bakalım süreçte nasıl yumuşayacak?
- Füsun Demirel'le kader birliğiniz var gibi... İkinci annem bile demişliğiniz var onun için... Onunla ilişkinizi biraz anlatır mısınız....
- Füsun'um yol arkadaşım, ablam, önderim, bazen küçük kızkardeşim (gülüyor). Bu birlikte oynadığımız dördüncü dizimiz. Sıdıka, Şaşıfelek Çıkmazı, Yalan Dünya ve şimdi Aile İşi. Yönetmenimiz Jale Atabey ve Füsun'un varlığı rolü kabul etmemdeki en büyük etkenler. Füsun dünya görüşüyle, kültürel birikimiyle, dostluğu ve iyi yüreğiyle hayatımda ve dayanışma içinde olduğumuz için şükran duyduğum bir kadın. Çok şey yaşadık bu 19 yılda.