SORUMLULUK SIRF BENİM DEĞİL
- İkinizin de ortak noktası bir proje kötü gittiğinde ya da eleştirilecek bir nokta arandığında dönüp dolaşıp kabağın sizin başınıza patlaması. Ne diyorsunuz bu ortak kadere?
- M.U: Herkes bu hayatta işini yapıyor. Bunu yazan ve eleştiren insanlar da işlerini yapıyor. Yazdıkları doğru mu, yanlış mı bunu yargılayamam. Onların sorumluluğunda bu. Akşamları yatağa yatıp huzurla uyumak da onların sorunu. Öyle uygun görüyorlarsa o zaman kendilerine göre doğrusu bu. Meryem olarak kendime göre doğrusunu bilip yaşayabilirim. Ama ben insanlara güveniyorum. Bunu okuyan insanların çoğu, bunun mantıklı olmadığını düşünür. Ben sadece bir oyuncuyum. Bir tiyatroda seyircinin karşısına çıkıp, "Şimdi size bir monolog yapıyorum" demiyorum. O zaman o sorumluluğu alırım. Bir dizi, bir film, bir ortak proje birçok insanı kapsar. Bir işin kötü gitme sorumluluğu bu kadar büyük bir ekip varken neden tek bir kişinin üzerine yıkılsın? Bunu aklı olan anlar.
- Yılmaz Erdoğan'ın karısı olarak anılmaktan yorulmuş olmalısınız... Bu röportajda onunla ilgili tek bir şey sormayacağım...
- B.B: Ayyyy çok teşekkür ederim. Bu işte kadın olmak! Bu coğrafyada kadın olmak, bu işi yapıyor olmak... Bu benim dramım. Meryem'in ki bambaşka. Onun Muhteşem Yüzyıl'daki büyük başarısı ve yaptıklarının üzerine bu kadar acımasızca gelinmesi inanılır gibi değil. İnsanlara şunu sormak istiyorum, "İçinizden bunu demek gerçekten geçiyor mu, bunu söyleyince ne hissediyorsunuz, hiç mi bir insanı inciteceğinizi düşünmediniz?" Eskiden ben de bu tür eleştirilere çok incinip, çok üzülüyordum. İki yıldır kulağımı kapatıp, duymamaya çalışıyorum. İşe de yarıyor. Hayatıma o haberler olmadan da devam edebiliyorum. Ben kendime hesap verebiliyorsam, başımı yastığa koyduğumda o rol için yapabileceğimi yaptığımı düşünüyorsam, en büyük huzur bu.
BEN SICAK YATAĞIMDA UYURKEN NELER YAŞANMIŞ
- Belçim Hanım siz tecavüze uğrayan bir kadını canlandırıyorsunuz... O sahneleri çekmek nasıl etkiledi sizi?
- B.B: Yetimhanelerde geçen belgeseller var, o kadınların yaşadığı süreçlerle ilgili. Onları izlediğim an itibariyle bana bir şeyler olmaya başladı. Bu insanlık dramı yaşanırken, ben Ankara'da sıcacık yatağıma girip uyuyordum. O kadınlar, çocuklar böyle şeylerle baş ediyordu. Bu şu an için de geçerli, dünyanın farklı yerlerinde savaş kadınları çok etkiliyor. Bizim filmimiz, "Savaşın bir kazananı yoktur, o kaybedendir" diyor. Herkes hasar görerek çıkıyor bu işten.
- Dünya starları ve sinemasıyla olan ilişkiniz için çaba harcıyorsunuz. Kelebeğin Rüyası'nda epey kulis çalışması yaptınız Oscar için.... Neyi amaçlıyorsunuz?
- B.B: Sektörün artık çok önemli değerleri var. Uzun zaman önce diğer ülkelerle tanışma zamanımızın geldiğini düşünüyordum. Kelebeğin Rüyası'nda bunun için çok çalıştım. Bir tarih oluşuyor bizimle ilgili. Midnight Express gibi bizimle ilgili çekilmiş bir filmin üstüne yeni bir tarih oluşturuluyor. Hâlâ nereye gitsem bu film soruluyor. Olabildiğince dünya sinemasını takip edip oralarda neler yapabileceğimize kafa yoruyorum. Bir prodüksiyon şirketi kurdum, çok yeni. Hayalim yurtdışı bağlantılı işler yapmak. Sessiz Cannes'da Altın Palmiye aldığımız film, ilk işimiz o olacak. Bir de Amin Maalouf'un Doğu'nun Limanları'nı yapacağız. İki yıldır üzerinde çalışıyoruz. Fransız ortak yapımı bir proje olacak, nisan ayında