Altı
yıl bakanlık yaparak Türkiye'nin en uzun süre görev yapan kadın bakanı olan Nimet Baş ile kurucusu olduğu Geleceğin Eğitimi Derneği'nde (GED) buluştuk. Derneğin her köşesi Baş'ın dünya ve Türkiye'de yaptığı eğitim gezilerinden izler taşıyordu. Hikayesini dinlediğim her bir obje, beni derinden etkiledi. Sudan Darfur'daki çocukların defter olarak kullandığı tahta parçasını çerçeveletip duvara asmıştı. Gösterirken gözleri doldu. 'Herkesin elinde tabletin olduğu dönemde çocuklar bu tahta parçasıyla okula gidip yazıyor ve siliyorlar' diyerek ekledi. Baş, teknolojinin eğitim ile işbirliğini çok önemsiyor. 'Teknolojiyi sadece kullanan değil program ve yazılım üreten bir nesil inşa etmeliyiz' diyor. 'Üstelik bu konuda dünyanın çeşitli ülkelerinde başarılara imza atmış gençlerimiz var' diyerek de ekliyor. Global Eğitim Zirvesi'nin amacı da tam bu. '21. Yüzyıl Yeni Eğitim Trendleri' ana teması doğrultusunda Türkiye ile komşu ülkeler arasında karşılıklı işbirliği zemini oluşturmak ve eğitim alanındaki yeni trendlerden haberdar olmak. Baş ile hem bu trendleri hem öğrencilik yıllarını, oğluyla olan ilişkisini ve Türkiye'nin eğitim geleceğini konuştuk.
- Uzun süre bakanlık yaptıktan sonra siyasete ara verdiniz. Şu an neler yapıyorsunuz?
- Siyaset kuralı gereği 2015 seçimlerinden sonra en az dört yıl siyasete ara vermeyi planladım. Gelecekte ne yapacağıma dair düşünce çalışması yaptım. Yaklaşık 6,5 yıl süren bakanlıklarım ve siyaset hayatım boyuncu fark ettim ki, devletimiz ve derneklerimiz yurtdışında çok iyi işler yapıyor ama bunlar hep yardım eksenli. Hem politik hem sivil olarak uzun vadeli ve kalıcı, o toplumda iz bırakacak, onlarla duygusal bağları kuvvetlendirecek çalışmalar eksik. Avrupalı ve Amerikalı eski bakanların bu tür sivil kuruluşların başında olduğunu ve edindikleri bilgileri aktaran yapılar içerisinde olduklarını gördüm. Bizim derneğimiz de yardım eksenli bir kuruluştan çıkıp stratejik düşünce kuruluşu olarak planlanmış bir eğitim derneği.
ÇAĞIMIZ TEKNOLOJİ ÇAĞI
- Geleceğin Eğitim Derneği'nin amacı nedir?
- Amacımız, ülke içindeki bir çalışmadan çok,
Türkiye'nin edindiği bilgileri tüm dünya ile paylaşıp
buralardan bir şeyler aktarmak ve öğrenmek.
Bunun için uluslararası kuruluşlarla işbirliğine gittik.
Eğitim alanında çok yol kat ettik ama toplumsal
algıları yönetemiyoruz. Doğru bildiğimiz çok yanlışlar
var. Tüm bunları yaparken pek çok gelişmiş
ülkenin dahi eksiği olduğunu gördük. Büyük bir
özgüvenle yola çıktık ve bizim de onlara aktaracağımız
çalışmalarımız var. Bütün çalışmalarımızı
Sayın Cumhurbaşkanımızla istişare ederek yürüttük.
Çünkü Cumhurbaşkanımız eğitim konusunda
büyük bir vizyona sahip. Fatih projesinin liderliğini
yaptı. Sadece ülkemizde değil dünyada Fatih projesi,
alanındaki en büyük teknoloji projesi olarak
tanımlanıyor ve bu proje nedeniyle dünyanın her
yerine konuşmacı olarak çağrılıyorum.
- Fatih projesi neden çok önemli?
- Dünyada hızlı devinimlerin olduğu, çağların
değiştiği bazı kritik dönemler var. Bunlardan biri
sanayi devrimiydi. Bu devrim sırasında sanayi ile
eğitim arasındaki işbirliğini kuran ülkeler başarılı
oldu. Bizim çağımız da teknoloji çağı. Teknoloji
ile eğitim arasındaki bağı kavrayıp
bunu eğitime yansıtabilmeyi başarabildiğimiz
noktada dünyanın gelişmiş
ülkeleriyle birlikte büyük bir sıçrama
yakalayabiliriz. Çin ve Hindistan'ın
dünyadaki rekabet gücünü oluşturan
şey ekonomide ürettikleri değerden
çok bu alanda geliştirdikleri yazılımlardır.
Yazılım olmazsa şu an sokaktaki
lambaları yakamayız. Fatih projesiyle
Türkiye'de yazılım alanında
300-400 bin genç bile yetişmiş olsa bu
çağı yakalamış olacağız.
- 'Türkiye'de eğitim sistemi çok değişiyor' denilir sürekli. Değişiyor mu gerçekten?
- Hayır, eğitim sistemi değişmiyor,
mobilize hızla değiştirebileceğimiz
kadar az öğrencimiz yok bizim. Türkiye'de
sınav sistemi değişiyor. Dünyada eğitimle ilgili
konuşulanların hiç biri bu ülkede konuşulmuyor.
Amacımız o tartışmaları da buraya getirmek. Ölçme
değerlendirmede bağımsız bir akreditasyon kurumu
kurmak, dünyadaki başarılı eğitim projelerini uygulamak,
Avrupa birliği proje eğitim fakültelerinin yapılandırılması
gibi pek çok projeleri uyguluyoruz.
Dünya tüm bunları yaptığımızın farkında.
-
Türkiye'de teknolojiyle iç içe ve son derece iyi kullanan bir nesil de var. Bu bir avantaj sayılabilir mi?
- Akıllı telefonlar dünyanın bir ucundaki çok
zengin bir çocukla eşitliyor sizi. Ama sadece kullanan
değil, program, yazılım geliştiren bir nesil
yetiştirmeliyiz. Alıp kullanmak değil, geliştiren bir
nesil için çalışıyoruz.
-
Global Eğitim Zirvesi'nin amacı nedir?
- Bu zirveyi geliştirmek, her yıl düzenlemek
istiyoruz. Türkiye'de hiç tartışılmayan konular
tartışılacak ve ülkemizde ilk işbirliği eğitim platformu
alanında zirve olacak. Amacımız gelişmiş ve
gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin bir araya
geldiği, hepsinin aynı olanaklardan yararlandığı bir
eğitim platformu oluşturmak.
-
Yani dünyanın dört bir yanından öğrenciler eğitim için Türkiye'ye gelebilecek...
- Bir İngiliz eğitim kuruluşunun Balkanlarda ya
da Ortadoğu'da bir eğitim projesi uygulaması, biz
ufkumuzu genişlettiğimizde, bizim tarafımızdan
yapılması muhtemel olan işler.
Bölgemiz pek çok yere bir buçuk saat uçuş mesafesinde.
Eğitimin turizmini ve ticaretini yapan
ülkeler var. Bir ülkede eğitim gördüğünüzde oraya
duygusal olarak da bağlanırsınız. Bunun manevi
yanını da çok önemsiyorum.
Bulgaristan'daki bir öğrencinin Edirne'ye, Suriye'dekinin
Antep'e, Gürcistan'dakinin Kars'a
üniversiteye gelmesi çok mümkün. Coğrafi konumumuzla
ilgili sürekli şansızlığımızdan bahsederiz
oysa bu şansa da çevrilebilir. Sizin ülkenizde okumuş
insanlar o ülkelerle olan ilişkilerimizi düzenler.
Ülkemize karşı sempatisi sevgisi gelişir.
KARİYER HEDEFİM YOKTU
-
Beyin göçü bizde çok konuşulan bir kavramdı. Şimdi durum nasıl?
- Artık göç dememek lazım. Çünkü başka bir
ülkede olması bizim için çalışmayacağı anlamına
gelmiyor. Artık internet var ve fiziken nerede bulunduğunun
önemi yok. Çok avantajlı bir dönemdeyiz.
Zeki çocuklarımıza 'gel Türkiye'de çalış'
demiyoruz, 'şu projenin danışmanı ol, ayda 70 saat
benim için çalış', diyoruz. Bunlar yetiyor.
-
Mezun olduğunuzda sizin bir kariyer hedefiniz var mıydı?
- Hiç kariyer hayalleri kurmadım. Öğrenciyken
evlendim. 'Bu makamlara gelmek için çok çalıştım,
tırnaklarımla kazıdım' diyorlar ya, ben öyle yapmadım,
çok samimi söylüyorum. Çalışılarak elde
edilecek yerler değil, nasip! Hem kısmetiniz hem
de intihanınız aslında. Siyasetle ilgiliydim, mesleğimi
çok seviyordum ve iyi yapmaya çalışıyordum,
insan ilişkilerim iyiydi. Hangisi bugünkü sonucu
doğurabilir ki, süper güçlerim olduğu için değil,
tamamen nasipti, başkaları da olabilirdi. Çok teslimiyetçiyimdir.
Plan yapmak kadere çok aykırı, ben
de kadere çok inanırım.
Ne bakan olduğumda kendimi çok önemli hissettim
ne de sonrasında bir eksiklik hissettim. Bu
benim hayatımda yoluma çıkan bir görevdi. Görevimi
milletin emaneti olarak gördüm ve çok gayret
göstererek maksimum derecede titizlendim. Yoksa,
şu an duygusal olarak çok rahatım. Tercih edecek
olsam burada olmayı seçerim. Reel olarak bakınca
da durum bu. Çok iyiyim şu an.
Mutlu olmanı isterim oğlum
Oğlum ortaokuldayken bana, 'Anne ne olmamı istersin' diye sormuştu. Ben de 'mutlu olmanı isterim' diye yanıt vermiştim. O sınavlara oğlumu sokmadım, dershaneye de yollamadım. Çünkü duygu olarak öğrenme becerilerinin gelişmesini istedim. Mecbur olduğunuz için öğrenme, öğrenme ile aranızdaki ilişkiyi bozar. Bu yüzden okuldan nefret eden çocuklar var. Benim ayrıcalıklı olduğumu düşünenler olacaktır şimdi. Oysa ben her zaman evime en yakın okula gönderdim oğlumu. Çocuğumun üzerinden hayallerimi gerçekleştirmek gibi bir isteğim yoktu. Oğlum bilgisayar mühendisi olmak istedi, oldu. Ona şunu söyledim, 'Bilgisayar teknisyeni de olabilirsin, tamircisi de. Her şekilde de seninle gurur duyarım. Yeter ki yaptığın işten karşılığını aldığın parayla kendine helal bir yaşam kur.' Bu yüzden bakanlığımda değerler eğitimini başlattım. Çünkü bir çocuğun matematikten 100 alması kadar anne-babasına saygılı olması, birine iyilik yapmayı öğrenmesi de önemlidir. İyi kalpli çocuklar yetiştirelim gerisi gelir. Bakın yaşadığımız terör olaylarına, sevgi ve merhamette dair hiçbir şey öğrenememişler.
Eğitimde acımasız rekabet olmamalı
UNESCO'da bir toplantıya katılmıştım orada Fransız bakan şöyle bir konuşma yaptı. 'Fransa saldırısını yapanlar eğitimsiz değildi. Hepsi çok iyi üniversitelerden mezundu. Fransa Cumhuriyeti okullarında devlet bu çocuklara bu cumhuriyetin değerlerini veremedi mi? 'dedi. Fransa'da yaşan bir öğretmen de söz aldı ve şunları söyledi: 'Ben mağrip kökenlilerin yaşadığı bir gettoda görev yapan Fransız bir öğretmenim. Bu çocukların her türlü ihtiyacını karşılamak için bağış topluyorum, onları sinemaya, müzelere götürüyorum ama bu çocuklar okula aç geliyorlar. Biz öğretmenleri çok rahat suçluyorsunuz ama siz siyasetçiler yoksulluğun getirdiği adaletsizliği ortadan kaldırmadıkça terörü bitiremezsiniz' dedi. O kişi toplantıya söyledikleriyle damga vurdu. Hem okul hem de ailesel ortamlarda bu eşitsizliğin giderilmesi çok önemli ama insanı insani değerlerle donatmak lazım. İnsanın değerlerini korumasını, bir başka canlıya zarar vermeme duygusunu vermeyi önemsemedikçe çok şey kaybederiz. Okullarda artık öğrenciler yanındaki arkadaşına özellikle yanlış bilgi veriyor ki, onun bir adım önüne geçsin. Acımasız bir rekabet ortamı olmamalı eğitimde. Bu da arkadaşlarının birbirini sevmesini engelliyor. Eskiden böyle değildi.
'HUKUK OKUYUP BAKAN OLACAĞIM'
Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra ilk ziyaretimi Kars'a yapmıştım. Orada bir yatılı kız Anadolu lisesinde, kız öğrencilerle yemek yiyorduk. Bir kızımız sandalyesini yanıma yaklaştırdı ve karşıma oturdu. Konuştuk, köyden yatılı okula geldiğinde ne hissettiğini anlattı. Ne olmak istiyorsun diye sordum. ' Önce hukuk okuyacağım sonra Milli Eğitim Bakanı olacağım' dedi. 'Aaa ben de hukuk okudum' dedim. 'Evet, özgeçmişinizi okudum' dedi. Ne kadar güzel bir şeydi, henüz bir aylık bir Milli Eğitim Bakanıydım ve Türkiye'nin uç noktasındaki bir kızımızın hayallerini değiştirebilmiştim. Çok etkilenmiştim.