Terör Uzmanı Dr. Eray Güçlüer:
Toplum destekli güvenlik anlayışına ihtiyaç var
Terör saldırılarıyla birlikte güvenlik-özgürlük ilişkisinde bir eşik de aşıldı. Herkes gerekirse her yer aransın istiyor. Terör uzmanı Dr. Eray Güçlüer ise "Sürekli fiziksel önlemler alarak terörün önüne geçilemez. Markete de X-ray cihazından geçerek gidilemez. Terörle mücadele akıl ve bilimle olur" diyor
Pazartesi günü hayat olağan akışında ilerlerken İstanbul Atatürk Havalimanı'nda akşam saatlerinde yaşanan vahim terör olayı tüm Türkiye'yi ve dünyayı derinden etkiledi. 44 yurttaşımız bu hain saldırıda yaşamını yitirdi, 238 kişi de yaralandı. Güvenlik güçlerinin erken ve hayatları pahasına yaptıkları müdahale daha büyük kayıpların önüne geçti. Her terör eylemi sonrasında toplum olarak yine sarsıldık. Olay sonrasında daha önceki kitlesel terör eylemlerinde olduğu gibi medya özellikle de sosyal medyada bir kaotik görüntü ortaya çıktı. İtidal çağrıları yapanlar, ölenlerin acısını paylaşanlar, sükûnetli bir şekilde yayın yaparlar elbet vardı. Ama öte yandan patlama görüntülerinin ya da teyit edilmemiş bilgilerin paylaşılması, toplum psikolojisini düşünmeden yapılan paylaşımlar ve yayınlar tepki çekti. Ayrıca bu sefer insanlar çaresizlikten bahsediyordu. Gerçekten çaresiz miydik yoksa toplum olarak kriz anını yönetme konusunda eksikliklerimiz mi vardı? Güvenlik ve özgürlük ilişkisi açısından da zihinlerde bir eşik aşılması ise işin başka bir boyutuydu. "Gerekirse her yere arama cihazları konsun" deniliyor. Acaba her yere X-ray cihazları koymak işi çözer miydi? Kaygılar sorulara dönüştü. Biz de bu soruları Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi (ASAM) Terör Uzmanı ve Kemerburgaz Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Eray Güçlüer'e sorduk. Bu tür terör eylemlerini ve bu eylemlere karşı yapmamız gerekenleri konuştuk.
- Terör temelde neyi amaçlar?
- Terör aslında olgunun adı. Birtakım örgütler amaçlarını demokratik ve meşru yollarla gerçekleştiremeyeceklerini bildikleri için şiddet yolunu seçip terörize olurlar, terör örgütü haline gelirler. Bunu yaparken de iki aşamalı bir yöntem kullanırlar. İlk aşama, eylemi gerçekleştirmek. İkinci aşama ise bu eylemle yaratılan şiddet üzerinden topluma, sosyal bütüne, İstanbul'daki vahim olayda olduğu gibi dünya toplumlarına psikolojik mesajlar vermektir. Mesajların iletilmesi için seçilen kitlenin büyüklüğüyle, hedeflerin büyüklüğü arasında bir korelasyon vardır.
- Son zamanlarda terör örgütleri neden sivilleri hedef alıyor?
- Terör örgütünün üzerindeki baskıyla, seçeceği eylem tipi arasında bir korelasyon vardır. Baskı ne kadar fazla ise o oranda büyük ses getiren ama riski az eylem tarzına yönelir ama baskı azsa kendini kahramanlaştırmaya dönük, fiziksel mücadeleye dayanan eylemler yaparlar.
- Hain saldırının faili olarak emareler DAEŞ'i gösteriyor. Bu örgüt neden bu denli baskı altında hissediyor kendini?
- Türkiye devlet olarak hem DAEŞ'e hem de PKK'ya karşı kararlılıkla ve net bir şekilde mücadele veriyor. Bu kararlılık, psikolojik olarak terör örgütlerinde çok ciddi bir baskı yaratıyor. Öyle ki bu baskı onlar üzerinde kırılma yaratacak denli güçlü. Bu baskı da terör örgütlerini ses getirecek eyleme yöneltiyor.
ÖFKE TERÖR ÖRGÜTÜNE YÖNELİYOR
- Türkiye uzun yıllardır terörle mücadele eden bir ülke. Bu tür vahim olaylardan sonra iyi sınav verebiliyor muyuz?
- Geçmişte, terörün ortaya çıkardığı travmanın istismar edilerek kaotik bir ortam yaratılması konusunda çok daha fazla gayret vardı. Ama son zamanlarda bu konuda önemli mesafeler alındığını söyleyebilirim. Mesela eylemler sonrası toplumsal öfke artık direkt terör örgütüne yöneliyor. Saldırıda şehit olan üç taksiciden birinin cenazesinde "Ne IŞİD'ten ne PKK'dan korkuyoruz" denildi. Bu, tamamen halkın sesiydi. Bu örnekleri çoğaltabilirim.
- Eylemden sonra TV'de sükûnetten uzak, yayınlar yapıldı. Birtakım insanlar çıkıp saatlerce konuştu. Bunlar ne kadar doğru şeyler?
- Çoğu doğru değil. Elbette yayınlar yapılacak ama bu yayınların olabildiğince soğukkanlı yapılması gerekiyor. Olay mahallinden bilgi veren habercinin beden dili bile çok önemlidir bu konuda. Ama iyi yayın yapan da var yapamayan da. Mesela bugüne kadar olan eylemlerde biz şunu gördük: Eylemlerle birlikte sosyal medyada da eş zamanlı olarak bir algı operasyonu başlıyor.
- Mesela paylaşılan sahte fotoğraflar bu operasyonun parçası mı?
- Pek tabii. Çünkü sahte fotoğraf paylaşmak bilinçli bir harekettir. Ki bu sadece bir örnek. Bu algı operasyonuna bilmeden kapılanlar da oluyor. O insanların da çok dikkatli olması gerekiyor. Ama fotoğrafın bütününe bakınca şunu görmek gerek. Terör eylemini yapan güç ile bu eylemin psikolojik etkisini artırmak için yapılan operasyonu yapan güç aynıdır. Çünkü eylem bazında iş, yarım bırakılmak istenmiyor. Aynı zamanda toplumun bütününe yönelik psikolojik tahribat da artırılmak isteniyor. Düşünün herkes "Aman terör her yerde, sokağa çıkamıyorum, çocuğumu okula göndermeyeceğim" dediği an hayatın akışı durma noktasına gelir. İşte bunu sağlamak için algı operasyonu da yapıyorlar.
TOPLUM DA İŞİN İÇİNE KATILMALI
- 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'de güvenlik önlemleri çok artırılmıştı ve o zaman güvenlik-özgürlük ilişkisi tartışıldı. Ama artık insanlar güvenlik aramalarına karşı tepkisel değil ve kendilerini daha güvenli hissettiklerini söylemeye başladılar. Bu ilişkide insanların algısındaki değişikliği nasıl yorumlamak gerek?
- Terörün toplum üzerindeki baskısının artmasıyla fiziksel güvenlik önlemlerinin artması bir seviyeye kadar normaldir. Ama bunu abartmamak gerek. Sürekli fiziksel önlemler alarak terörün önüne geçileceği fikri yanlıştır. Markete de X-Ray cihazından geçerek gidilemez. Zaten o aşamaya gelince demokratik ortam kalmaz. Başka yöntemler, daha doğrusu anlayışlar var, onlar hayata geçirilebilir.
- Ne gibi? - Türkiye, bulunduğu coğrafya itibarıyla bir Avrupa ana kıtasındaki devletlere göre güvensiz bir kuşak içerisinde bulunuyor. Bunun için istihbarat ihtiyacı çok daha fazladır. İstihbarat etkinliğinin artırılması noktasında, özellikle karşı istihbarat temelli istihbarata karşı koymayı da içeren yeni bir güvenlik teorisi yazılmalı. Bu teoriye göre de bir güvenlik konsepti oluşturulmalı. Özellikle de iller bazında, metropollere göre güvenlik modeli uygulamasına geçilmeli.
- Yani, yeni bir güvenlik konseptine mi ihtiyaç var?
- Var. Çünkü bu konseptin iki ayağı vardır. Birincisi güvenlik birimlerinin oluşturduğu ayak. İkincisi akademik ve sivil toplum kuruluşlarının dahil olduğu ayak. Her ikisinin kombinasyonu, toplum destekli güvenlik anlayışının uygulanmasına zemin hazırlar. Çünkü terörle mücadele fiziksel güvenlik önlemleriyle yapılmaz, akıl ve bilimle yapılır. Bu noktada toplumsal işbirliğinin ve toplumun farkındalığının artırılması önemlidir. Yani toplumu da işin içine katmalısınız. Bizim görevimiz malumu ilan etmek ya da eleştirmek değil çözüm üretmektir.
YANLIŞ TARTIŞMA YANLIŞ ALGI YARATIYOR
- Bir tartışma yaşanıyor. Önce güvenlik zafiyeti var denildi. Sonra yok istihbarat zafiyeti var denildi. Sizce bir zafiyet var mı, bu vahim olayda?
- Öncelikle şunu söyleyeyim. Bu yarım kalmış bir eylemdir. Güvenlik güçlerinin müdahalesiyle sonuca ulaşamamıştır. Ama bu tartışma işi, olayı doğru analiz edemeyenler tarafından yapılıyor. Güvenlik, istihbaratı kapsayan bir olgudur. Bir yerde güvenlik zafiyeti varsa orada zaten istihbarat zafiyeti vardır. Bu olay öncesi devletin kurumlarında istihbarat çalışması yapılmış, bir eylem yapılacağı öngörülmüş. Ama nerede ve nasıl olacağıyla ilgili bir sonuca ulaşılamamış. Olayın olduğu gün de polisler teröristlerden şüpheleniyor ve takibe alıyor, ilk çatışma terminalin dış kapısında yaşanıyor. Dediğim gibi eylem de yarım kaldı. Zafiyetten bahsetmemiz için, o eylemi teröristlerin hiçbir engelle karşılaşmadan nihayete erdirmesi gerekirdi. Dolayısıyla bir zafiyetten bahsedemeyiz. Ama işte yanlış kavramlar kullanılarak yapılan bu tartışmalar nedeniyle insanlarda 'bir zafiyet var' algısı yaratıyor.
CANLI BOMBA İHBARI İÇİN İLK İŞ 155 ARANMALI
- Peki biz vatandaş olarak canlı bomba olduğundan şüphelendiğimiz birini görünce ilk yapmamız gereken nedir?
- 155'i arayıp polisi bilgilendirmek. Bu kadar. Ama şunu da söylemeliyim. Toplum destekli kamu güvenliğinin sağlanması için toplumla, güvenlik birimleri arasındaki iletişim kanallarının çoğaltılması ve çeşitlendirilmesi gerekir. Çünkü 155'i canlı bomba ihbarı için de arayan çıkar, 'Eşim beni aldatıyor takip edin' diye arayan da. Karşınızda aradaki farkı anlayacak, profesyonelce davranacak bir muhatap olmalı. Ve tabii anında müdahale edecek altyapınız da bulunmalı.
DÖRT KRİTERİN TOPLUMDA YERLEŞİK HALE GELMESİ LAZIM
- Terör eylemi sonrası yaşanan kriz anında ne yapılması gerekiyor?
- Dört kriter var. İlki medyanın daha sükûnetli ve itidalli yayın yapması. İkincisi kolaylaştırıcı tedbirler konusunda insanların hemen bilgilendirilmesi. Nedir bunlar? Mesela "Havaalanı yolunu kullanmayın, hastane yakınlarındaki otoparkları boşaltın" demek. Üçüncüsü özellikle sosyal medyada gerçek dışı bilgilere itibar edilmemesi. Dördüncüsü de yetkililerden gelecek açıklamayı beklemek. Bu kriterlerin toplumda yerleşik hale gelmesi noktasında gayret göstermemiz gerek. Aksi takdirde birbirimizi yer hale geliriz.
Prof. Dr. Sefa Saygılı:
Oyuna gelmeyip birlik olduğumuzu göstereceğiz
Terör saldırılarını kanıksadık mı, yaşananlardan sonra gösterdiğimiz tepkiler normal mi? Bu tür terör saldırılarından sonra psikilojimizi düzeltmek adına nasıl hareket etmek gerekir? Bu soruların cevaplarını terör saldırıları ve psikoloji konularında yazılar yazan Psikiyatr Prof. Dr. Sefa Saygılı'ya sorduk...
- Toplum olarak terör saldırılarını kanıksadık mı?
- Maalesef. Son zamanlarda olayların sıklaşması ve verdiğimiz tepkiler kanıksadığımızı gösteriyor. İlk anda insanlar önce bir paniğe kapılıyor, güvensizlik, korku, dehşet gibi duygular oluşuyor ama bu duygular çok kısa sürüyor. Bir süre sonra sanki hiçbir şey yokmuş gibi hayatlarına devam ediyor. Hatta cesetlerin parçalandığı yerlerden olayın üstünden birkaç gün geçince etkilenmeden yürünebiliyor. Bu da giderek kanıksadığımızı gösteriyor.
- Ne yapmalıyız?
- Hassasiyetimizi korumak zorundayız. Teröre ve olaylara karşı duyarlılığın devam etmesi gerekiyor. Olayların bu kadar arka arkaya olması, boyutunun büyüklüğü de kanıksama duygusunu tetikliyor.
- Böyle bir olayda, olaydan direkt etkilenmese bile kişinin kendi içinde yasını tutma süresi nedir?
- Üç gün yoğun bir yas tutma olur, 10 güne kadar hafifler, sonrasında daha hafifleyerek devam eder. Ama bu olaylar toplumun hafızasından çıkmamalı. Bu olayların devamının gelmemesi için gerekli tedbirleri almalı, bir yandan da hafızada bu olayları tutarak, bu tür olaylara karşı uyanık olunması lazım.
- Bu tür büyük olaylar toplumda "Her an, her yerde başımıza bir şey gelebilir" psikolojisini yayıyor. Bu nasıl etkiler bir insanın yaşamını?
- Her an uyanık olma, her an terör saldırı olacakmış gibi bir dikkat içinde olma, en ufak bir olay olduğunda irkilme, sanki tekrar başımıza gelecekmiş gibi hissetme, içimizde dehşet ve korku hissiyle yaşama gibi sonuçları oluyor. Bir başka tehlikesi de, bu olayı gerçekleştiren terör örgütünün ideolojisine göre genelleştirme yaparak, o geniş toplum kesimleri üzerinde ayrımcılık yapma, düşmanca tavır takınma, onları ötekileştirme gibi durumlara dönüşüyor. Maalesef duyguları ve eğilimleri körüklüyor bu tür saldırılar. Mesela saldırıyı DAEŞ gerçekleştirince, dini yaşam içinde olanlara karşı, PKK gerçekleştirince Kürt vatandaşlarımıza karşı bir ayrımcılık, ötekileştirme söz konusu olabiliyor. Toplumdaki ayrılıkları körüklüyor bu tür saldırılar.
- Deprem döneminde bir söylem vardı, "Depremle yaşamaya alışmak" diye... Elbette terörle yaşamak ve buna alışmak gibi bir durum söz konusu olamaz ama ne yapmak gerekir?
- Depremle terör olaylarının etki bakımından farklıkları var. Deprem gibi doğal afetler herkesin başına gelir, elimizde olmayan bir nedendir. Ayrım yapmaz. Terör ise bir hedef seçen bir olgu ve hedef seçiyor, insan tarafından yapılıyor. Bu nedenle etkisi çok daha ağır ve uzun süreli. İnsanlardaki kızgınlık, öfke gibi duyguları daha çok körüklüyor. Depremde insanlar birlik oluyorlar. Birbirlerinin yaralarını sarma peşine koşuyorlar, dayanışma içine giriyorlar. Terörde bu birleşme yeterince olmuyor. Oysa toplum hemen bir birlik içinde hareket etmeli. Teröre ve teröristlere karşı tavır alınması gerekir. Toplumdaki kardeşlik, birlik duygularını arttırmak gerekir.
- Bu birlik duygusu nasıl arttırılır?
- Yurtdışında böyle bir olay olduğunda farkındasınızdır, olayın gerçekleştiği yere çiçekler bırakılır. Beyoğlu'nda olan saldırının ardından oraya çiçekler bırakıldı bizde de... Bu doğru bir davranış. İnsanlar hem orada ölenlerin anısına bir hatıra bıraktı, hem onu sevenlerin acısını paylaştı, hem de içini bir nebze olsun soğuttu. Teröre karşı olduğunu, birlik olduğunu göstererek, "Teröristlerin oyununa gelmeyeceğiz, inadına daha çok bir araya geleceğiz" mesajı veriyorlar. O yüzden toplumun tüm kesimleri bu tür olaylardan sonra bu tepkiyi göstermeli. Ama maalesef terörü destekleyen birtakım marjinal grupların olduğunu görüyoruz. Bunun olmaması gerekiyor. Toplum bir arada olmalı! Bu son olaydan sonra dünyanın değişik şehirlerinde bizim için yas tutma görüntüleri yayınlandı. Bunlar önemli ve güzel... Biz de bu anlamda birlik olmalıyız. Teröristlerin katlettiği insanların cenazelerine gidebiliriz, kalabalıklar halinde orada olup birlik halinde olmalıyız. Birbirimizi suçlamadan, ilk hedefimiz terör ve teröristler olacak şekilde davranmamız gerekir. Evinize bir bayrak asmak bile acı çektiğinizi, ölenlerin acısını paylaştığınızı gösterir. Bunlar iyi yöntemler. Acılar paylaştıkça azalır. İnsanlar birleştikçe teröristlerin de hevesi kırılır.
- Toplumumuz olay gerçekleştiği andan itibaren bir suçlu peşine düşüyor, olay ikinci planda kalıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Doğru değil. İlk anda olay için suçlu aramak hedef olmamalı. Bunlar elbette zaman içinde konuşulup, tartışılır. İlk anda teröristlere karşı bir öfke ve lanetleme duygusu ve birlik olmak öne çıkmalı. Dayanışma olmalı. Maalesef sosyal medyada yaşananlar, teröristlerin ekmeğine yağ sürüyor.
HAYATA DEVAM ETMEK GEREKİYOR
- Havaalanındaki patlama sırasında orada olan kişilerin ruh haline gelelim...
- Birkaç hastam aradı beni, yaşananlara şahit olmuşlar, büyük bir panik içinde anlatıyorlar ve rahatsızlıkları alevlenmiş durumda. Cesetleri görmeleri, onların aralarında eşyalarını aramaları, bir sürü şey anlattılar... İki türlü bozukluk bekliyor olaya şahit olanları; akut stres bozukluğu dediğimiz o ana ait, ürkme, korku gibi duygular. Ve travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz daha uzun vadeye yayılan bir rahatsızlık görülebilir. Bir araştırma yapılmış, terör olayındaki ölüm sayısının 15 ila 30 katı kadar kişide travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkmış. Bu da uzun vadede insanın travmayla yaşıyor olması hali. Rüyalarında o travmayı tekrar tekrar görerek, irkilmeyle uyanmak, o travmayı hatırlatan sembollerden, olaylardan kaçınması, olay yerini gördüğü zaman korku yaşaması, işlevselliğinde verimsizlik gibi belirtiler olur. Bununla yüzleşmek lazım. Bir suçlu arayışına girmemek lazım. Daha çok dayanışma duygusuyla hareket etmek lazım. Bunun yaşanılmasının bir kader olduğunu düşünüp geleceğe bakılması lazım. Kaçmak yerine üstüne gidilmesi lazım. Böyle olayların yaşanabileceğinin kabullenilmesi lazım.
- Olaya şahit olmamış ama etkilenmiş durumda olan bizler ne yapacağız?
- Hayata devam etmek gerekiyor. Kabalalık yerlerden kaçınmak yerine, gidilmesi gerektiğinde gitmek gerekir. AVM'lere, otobüslere, metrolara binmekten çekinmek yerine, o tür toplumla iç içe yerlerde olmak gerekir. Çünkü buralardan kaçındıkça, etraf tenhalaştıkça, terörün etkisine girmiş hale geliyoruz ve bu teröristin hoşuna gider.
CANLI BOMBALAR ESRAR İLE UYUŞTURUCUYLA HAZIRLANIYOR
- Bir insan canlı bomba olma noktasına nasıl gelebiliyor?
- Bu hep araştırılan bir durum. Bu tür kişilerin ezilmiş, itilmiş kişiler olduğu, parçalanmış ailelerden geldiği, ekonomik ve eğitim düzeyi olarak düşük oldukları, birtakım dışlanmış gruplardan oldukları, depresif yapıları olduğuna dair veriler var. Girdiği grubun yarattığı baskı, o grubun çıkarları için hareket ederek kendi vicdanını rahatlatması, o grubu destekleyen kitlelerden destek, teşvik alması etkili. Canlı bomba cenazelerine gidiyorlar zaman zaman bazı gruplar. Kendini kahraman sanıyor bu durumda. Hasan Sabbah yöntemiyle öldüğünde, cennete gideceğini sanıyor. Esrar gibi uyuşturucuyla hazırlanmak da söz konusu... İnsanoğlu değişik bir varlık, bazen yaptıklarını açıklayacak hal kalmıyor.
ORADA ÖLENLER BİZİM DE BİR PARÇAMIZ
- Görüntülerin paylaşılması hakkında ne diyeceksiniz?
- O en yanlış şey. Parçalanmış cesetler, kan gölüne dönmüş bir ortamın paylaşılması insanlardaki yılmışlık, kendilerine, çevrelerine ve devletlerine güvenin azalması, dehşet ve korku duygularının artması ve teröre teslim olma gibi etkilere yol açabiliyor. Bu görüntülerin paylaşılmasının hiçbir faydası yok. Batı ülkelerinde, bu konuda kesin yasaklar var. Bu sadece izleyenin yaşayacağı duyular için önem arz etmiyor, ölen kişinin yakınlarına da saygısızlık. Üstelik ölen kişiye de saygısızlık, onu da rahatsız eder.
- Kişilerin olayın öznesi olma yönünde yaklaşımları olabiliyor. Yani havaalanında bir patlama olmuş, kişi "Ben de 20 dakika önce oradaydım" diyerek, kendi şansı üzerinden olayın göbeğine kendisini koymaya çalışabiliyor... Bu tür yaklaşımlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Toplumsallaşma yerine bireyselleşmeyi önplana çıkarmanın sonuçları bunlar. Herkes çok önemli! Yanlış ama... Orada ölenler de bizim bir parçamız, bir yakınınız olabilirdi, arkadaşımız olabilirdi, bu yüzden "Ben kurtuldum, ölenlere rahmet olsun" gibi bir önemsizleştirme hali bu. Bu normal bir psikoloji değil. Kendini önplana çıkarma ve toplumun önünde görme hali...