Üç çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin günümüz Sırbistan sınırları içerisinde kalan şehri Novi Pazar'da dünyaya geldi Emina Sandal. Küçük bir şehirde küçük mutluluklarla büyüdü. Ama tam da çocukluğunun en güzel günlerinde önce babasını kaybetti. Ardından abisi Mirsad Türkcan basketbol kariyeri için Türkiye'ye geldi, ablası eğitim için Belgrad'a gitti ve Emina annesinin en büyük dayanağı oldu... Çocukluğunu anlatırken, bu zorluklardan söz etti önce... İlginç benzetmeler yaptı: Hayatımdaki her adım çok zor oldu. Bazı insanlar sanki bulutlar üzerinde yürür, hayatları kolaydır. Benim için öyle değildi. Resmen dizlerime kadar çamura saplanmış ve o halde yürüyor gibiydim. Bu yüzden şöhret benim için sürpriz değil, çok çalışmanın sonucuydu... Evet... Emina-Mustafa Sandal çiftinin evindeyiz... Çok ortalarda görünmeyen çiftin yarattıkları dünya gerçekten de çok özel. Eve adım attığınızda huzur, uyum ve sevgiyi hissedebiliyorsunuz. Yapmacık hiçbir şey yok. Emina telaşlı konuşmasının arasında, çocukların babaannede kaldıklarını anlatıyor. Ülkesinde Pop Princeza (Pop Prensesi), Balkanska Vila (Balkanların Perisi) gibi lakaplarla tanınıyor. Balkanların en çok kazanan kadın sanatçılarından biri... Ama evinde bir başka kadın, bir başka hayat yaşıyor... Alışverişini yapıyor, çocuklarıyla oyunlar oynuyor, mutfağa girip yemekler pişiriyor... Bir kadının iki kimliği arasındaki dengeden ve geçişlerden söz ederek başlıyoruz sohbete...
- İki ülkede de tanınıyorsunuz. Ancak kendi ülkenizde çok ünlü ve popüler bir isimsiniz. Burada ise kendi tercihinizle daha geri planda kalıyorsunuz. Zor değil mi bu iki hayatı omuzlarınızda taşımak?
- Bazen kendimi Superman gibi görüyorum. Orada bir kostüm var üzerimde. Sonra burada o kostümü çıkartıyorum. Belgrad'dakiler için benim buradaki ev halimi düşünmek imkansız mesela. Resmen ikili bir hayat sürüyor gibiyim. Ama kariyerim için bunu yapmak zorundayım. Buradan uçağa bindiğimde düz ayakkabıdan topukluya geçmiş gibi oluyorum. Çocuklarımdan çok fazla ayrı kalmak istemediğim için oradaki bütün programları, röportajları, çekimleri üç güne sığdırıyorum.
ANNEME ANNE OLDUM
- Starlığınızı orada yaşıyorsunuz. Burada ise daha büyük sorumluluklar var değil mi?
- Tabii ki... Orada, işin doğası gereği biraz daha gençleşiyorum, enerji topluyorum. Ama burada sorumluluklar çok başka... Çocuklar, okulları, doktorları, tatilleri. Sonuçta ben bir anneyim. Mustafa benim yemeklerimi çok sever. Onun için ve çocuklarım için sürekli mutfağa girerim. İkili hayat zor görünüyor ama ben bunu seviyorum. Kadınlar çok güçlü. Her şeyi birlikte yapabilir. Ama tabii bu yoğunluk içinde kendine bakmayı unutmaması gerek. Her zaman spor yapmalı. Ben de hem burada, hem orada mutlaka sporumu yaparım.
- Çok mütevazı, çok sakin bir yapınız var. Nedir bunun sırrı?
- Çocukluğum ne yazık ki huzurlu ve kolay geçmedi. Küçükken büyük olmak zorunda kaldım. Çok küçük yaşta babamı kaybettim. Annem hem babamız hem annemiz olmak zorundaydı. Abim Mirsad Türkiye'ye gelmişti, ablam üniversite için Belgrad'taydı ve ben annemle baş başa kaldım. Üçüncü çocuk olmama rağmen ne yazık ki o küçük çocuk şımartılmalarını yaşayamadım. Babamı kaybetmek annemi psikolojik olarak çok etkiledi. Bir ara anneme anne oldum, ona baktım. Hayatımdaki her adım çok zor oldu. Bazı insanlar sanki bulutlar üzerinde yürür, hayatları kolaydır. Benim öyle değildi. Resmen dizlerime kadar çamura saplanmış ve o halde yürüyor gibiydim. Bu yüzden şöhret benim için sürpriz değildi, çok çalışmanın sonucuydu.
- Peki insanlar nasıl şöhret sarhoşu oluyor?
- Hazır değilsen, şöhret çok hızlı ya da çok erken geldiyse kolay değil. Çok akıllı olmak lazım. Böyle bir durumda, bu zorluklarda insanın egosu eriyip gidiyor. Bir anda zengin, bir anda ünlü olursan işte o zaman sarhoş gibi olursun. Egomu olabildiğince törpülüyorum, egosu yüksek insanları sevmiyorum.
- Mirsad Türkcan'ın kardeşi olmanız, Mustafa Sandal'ın eşi olmanız kolaylaştırmadı mı hayatınızı peki?
- Hiç şımarık, birinin varlığıyla önü açılmış biri olmadım. Bu kalıplardan çıkmak o kadar zor oldu ki. Hep dizlerime kadar toprağa gömülüydüm ve her sahip olduğum şeyde büyük çalışma var.
- Nedir peki star olmak sizce?
- Bizim meslekte tanınan, sizin meslekte tanınan, doktorlar arasında tanınan birileri vardır... Yani her mesleğin kendine ait ünlüleri, starları olur. Bir hastaneye gittiğinizde, bir konudaki en başarılı isme kontrol edilmek istersiniz öyle değil mi? Bizim de başka herhangi bir meslekte bulunan birinden farklı davranmamamız gerekiyor. Şans eseri bizim yaptığımız iş daha geniş kitleler tarafından takip ediliyor o kadar. Bunu çok da büyütmemek gerekiyor bence. Doktorlar öyle davranmıyor değil mi?
- Yeniden aile olmaya dönersek... Şimdi sizin çok güzel bir aileniz var. Onlara bakınca ne hissediyorsunuz?
- Müthiş güzel bir duygu... Benim için en büyük mutluluk her zaman aynı masa etrafında toplanmak, birlikte bir şeyler yapmak, mutlu ve kötü günlerde birlikte olmak anlamını taşırdı aile. Öyleydik ama babamın ölümü, abim ve ablamın zorunlu nedenlerden dolayı evden ayrılması ile yalnızlaştık. Bunun boşluğunu hissettiğim için şimdi kendi aileme dört elle sarılıyorum. Değerini çok iyi biliyorum. Aileme bakınca gurur duyuyorum. Bu aileyi Mustafa ile ben yarattık. Anlatılmaz bir duygu. Allah'ın bir lütfu.
- Eşinizle 22 yaşında tanıştınız. Ve aşk için bilmediğiniz bir ülkeye, bilmediğiniz bir hayata geldiniz? Kafanızda hiç soru işaretleri olmadı mı?
- İçgüdülerim çok güçlü. Mustafa'yı hemen hissettim ve kalbimi dinledim. Cesur bir davranıştı ama Mustafa'yı kazandım. O benim hayatımın aşkı oldu. Sarıldığım bir adam oldu. Benim için Mustafa bir aşk, bir güven, benim çevremi kuşatarak beni koruyan bir duvar. Çok sağlam... 12 yıldır birlikteyiz ve ne güzel ki bir aileyiz.
STAR OLMAK İÇİN DUYGUSAL ZEKÂ ŞART
- Rising Star Türkiye ile sizi uzun zaman sonra yeniden televizyonda görüyoruz... Eşiniz de jüride. Onun yarışmada yer alması size güven veriyordur eminim...
- Tabii ki herkes tamamen güvenebileceği biriyle bir projede yer almak ister. Sonuçta canlı yayında benim dilimden anlayan birinin yanımda olması çok güzel bir duygu. Elbette işimi kolaylaştırıyor.
- İlk albümünüzü 2002'de çıkarmış, yedi yaşında klasik gitar eğitimi almış, ülkenizin en prestijli müzik okullarına gitmişsiniz. Balkanlar'ın en çok kazanan kadın sanatçılarından birisiniz... Ama eminim yine de eleştirenler oluyordur, jüri üyeliğinizi.
-Evet, konuşanlar oluyor, olacak da. Bir müzik yarışmasında yer almam, jüri üyeliği yapmam kadar doğal bir şey yok. Müziği biliyorum, kendime ait bir zevkim var.
- Peki yetenekli mi Türk gençleri?
- Yetenekli çok genç var. İlk bölümde o kadar çok yetenek çıktı ki karşımıza gerçekten elemelerde zorlandım.
- Nedir başarılı bir şarkıcı olmanın sırrı sizce?
- Tabii ki müzik yeteneğiniz olacak, kulağınız olacak. Onu söylemeye gerek bile yok. Ayrıca duygusal zekanızın yüksek olması lazım bu işi yapabilmek için. Bir yıldız ışığınızın olması gerekiyor. Fiziğiniz ve görüntünüz elbette önemli. Sonra tarz, giyim, sahne performansı geliyor. Hepsinin birleşmesiyle ortaya başarılı bir şarkıcı çıkıyor. Yani maalesef sadece sesle olan bir şey değil.
- Programda yaptığınız bir yorum üzerine bir tartışma yaşandı...
- Evet ne yazık ki bir olay yaşandı. Daha doğrusu bir yanlış anlama oldu. Yarışmacılardan biri Yaşar'ın şarkısını seslendiriyordu. Ancak ona, sesine göre bir şarkı değildi. Ben de "Nereden buldun bu şarkıyı?" deyince, tepki verenler oldu. Yanlış anladılar beni. Yaşar'ı çok severim, onun da yanlış anlamasına neden olduysam buradan özür dilerim kendisinden. Canlı yayınlarda yanlış anlamalar olabilir ve ben ana dilimde konuşmuyorum. O yüzden de eleştiri yapılırken, polemik yaratılmaya çalışılırken bunun da dikkate alınmasını rica ediyorum. Tüm sanatçılara ben de bir sanatçı olduğum için çok kıymet veriyorum, çok saygı duyuyorum.
BAZEN TÜRKÇEM YETMİYOR
- Türkçeyi çok güzel konuşuyorsunuz ama hiçbir lisan, insanın ana dili gibi olamaz sonuçta. Türkçeniz nedeniyle eleştirilmekten korkmadınız mı?
- Korkmadım. Ben neysem oyum. Biliyorum kelimelerim eksik. Biliyorum tam olarak hissettiklerimi ifade etmeye Türkçem yetmiyor bazen. Kendi müzik bilgimi ve tüm düşüncelerimi anlatırken zorlanıyorum. Ama cesaretli oldum ve bu teklifi kabul ettim.
YEMEK YAPMAYI DA YEMEYİ DE SEVERİM
-İki çocuk annesisiniz ve muhteşem bir vücudunuz var, nedir bunun sırrı? -Tabii ki spor...
-Yemekle aranız nasıl?
-Yemeğe çok düşkünüm. Yemek yapmayı da yemeyi de severim. Instagram'da da en çok yaptığım yemekler like alıyor. Çocuklarım da benim yaptığım yemeği tercih ediyorlar. Zeytinyağlı yemekleri çok seviyorum. Yapıyorum ama çok iddialı değilim. İtalyan mutfağında çok iddialıyımdır.
-Alışverişle aranız nasıl?
-Çok marka bağımlılığı olan biri değilim. Bence bir kadın ilk önce kendine iyi bakmalı. Fiziğiniz güzelse, saçınız ve cildiniz bakımlıysa zaten üzerinizdeki herşey güzel duruyor.
-Kozmetik ürünleri markanız var, cilt bakımınıza dikkat eder misiniz çok?
-Bir çanta mı yoksa iyi bir krem mi diye sorarsanız, tabii ki krem derim. Pahalı krem iyi krem değildir. Bitkisel ve doğal ürünleri tercih etmek lazım. Silikon, paraben gibi kimyasallar var, onlardan uzak durmak gerekiyor.
DİZİLERİ YENİDEN DÜŞÜNÜYORUM
- Burada bir yarışma programı, bir yandan yayınlanan reklam... Kendi ülkenizde nasıl gidiyor müzik çalışmalarınız?
- 15 gün önce son single'ım çıktı. Radio S ile ortak bir proje yaptık. Radyolar çok çalıyor, YouTube'da da çok dinleniyor...
- Bir de Yaemina isimli kozmetik markanız var. Sırbistan'da da satılıyor, Türkiye'de de bazı ürünler satılmaya başlandı...
- Çok keyifli bir iş kozmetik işi. Sırbistan'da çok büyük ilgi var. Türkiye'de de satışlarımız gayet iyi gidiyor. Özellikle parfüm benim için bir tutku. Koku duygum çok kuvvetli. İşin her aşamasında yer alıyorum. Maslak'ta bir ofisim var. Çalışmalar orada sürüyor.
- Türkçe bir albüm planlıyor musunuz?
- Şarkı yapmak, söz yazmak için o topraklarda doğmak lazım. Başkasının yazdığı bir şarkıyı da söylemek istemiyorum. Kendi ülkemde hem söz yazan hem şarkı söyleyen çok az sayıda kadından biriyim ve yaklaşık 12 yıldır kendi şarkı sözlerimi seslendiriyorum.
- Oyunculuk konusunda ne düşünüyorsunuz? İlk kez Türkiye'de bir dizide oynadınız ancak çok eleştiriler yapıldı o zaman hakkınızda...
- 2010 yılındaydı o dizi projesi. Altı yıl geçmiş üstünden. O zamanki Türkçem şu anki kadar yeterli değildi ne yazık ki. Dizi zamanında neredeyse doğru düzgün hiçbir kelimeyi bilmiyordum. Yazılanları hiç anlamadan ezberliyordum. Yaman henüz 2.5 yaşındaydı ve o tempoda zorlanıyordum. Manevi olarak çok hırpalandım. Ama oyunculuğu çok sevdim ve senaryosunu beğendiğim bir projede yer almak çok isterim.
?MUSTAFA "EVE HOŞ GELDİN" DEMİŞTİ
Çekimler için İstanbul'dasınız ama neredeyse tüm yazı Göcek'te geçiriyorsunuz...
- Mustafa'yı tanıdığımdan beri Göcek'e gidiyoruz. Bodrum'da tanıştık Mustafa'yla... İlk yemekte bana "Sen çocuklarımın annesi olacaksın" dedi. Sonra da teknesiyle beni ve bir arkadaşımı Göcek'e kadar götürmeyi teklif etti. Göcek'in girişinde "Eve hoş geldin" dedi. Yazın tamamen tekneye taşınıyoruz. Evimiz orası oluyor. Eskiden bir küçük evimiz ve teknemiz vardı ama yazın ikisini bir arada idare etmek çok zor oldu. Biz de daha büyük bir tekneye geçmeye ve yazları orada geçirmeye karar verdik. Çocuklar da çok mutlu. Aşkımızın filizlendiği yer ve ilk gördüğüm andan beri gerçekten aşığım oraya...
ÇOCUKLARIM YOKLUĞUN NE OLDUĞUNU BİLMELİ
- Çocuklarınızla Sırbistan'da vakit geçiriyor musunuz?
- Yılda iki kez gidiyoruz. Yazın 10 gün, kışın 10 gün. Onların orayı, o kültürü görmesini çok istiyorum. Babamdan kalan bir aile evimiz ve çok kalabalık bir ailemiz var. Annemin sevgisi, geleneksel yemekler, arkadaşlar... Çok seviyorlar orayı. Çok da eğleniyorlar çünkü orada hâlâ sokakta oynuyor çocuklar. Burada okuldan sonra iPad ile oynamaya başlıyorlar. Oysa orada tüm gün sokaktalar. Ayrıca burada olduğu gibi oradaki ailelerine de düşkün olsunlar istiyorum. Bir de orada hayat daha mütevazı. yoklu ğu bilsinler
- Nasıl yetiştiriyorsunuz çocuklarınızı? İki çok ünlü ismin çocuğu olduklarının bilincindeler mi?
- Çok mütevazı yetiştiriyorum. Yokluğu, her şeye sahip olamayacaklarını bilsinler istiyorum. Çok az alışveriş merkezine gideriz mesela. Çok nadir gittiğimizde de sadece bir oyuncak alabilirler. İstemiyorum şımarık, doyumsuz çocuklar olmalarını. Hayalleri olsun, istedikleri bir şeylere sahip olabilmek için çalışmaları gerektiğini bilsinler isterim.
- Çalışan bir annesiniz. Çocuklarınızın bu konudaki tavrı nedir?
- Hem babalarının hem de annelerinin çalıştığını görmeleri çok önemli. Olan her şey için emek harcandığını biliyorlar. Benim de hem annem hem de babam çalışıyordu. İkisi de doktor olduğu için nöbetleri oluyordu. Yıllar geçtikçe daha da çok saygı duyacaklar bu duruma inanıyorum ve onlar da çalışmanın kıymetini bilecekler. Meslek önemli değil ama çocuklara çalışarak çalışmanın önemini göstermeniz gerekiyor.
- Oğullarınızın karakterleri nasıl?
- Yaman bence Mustafa'nın küçüklüğü. Daha star, biraz daha mesafeli. Mustafa ve benim karışımım. Bize çekmiş. Kendi kliplerini çekiyor özel bir programda. Yaman'da renk ve ritim duygusu var. Onda kendimi görüyorum. Bir yandan da futbolu seviyor ayrıca çok başarılı bir yüzücü. Yavuz çok sevgisini gösteren, herkese sarılan bir çocuk. Üç yaşında okumaya başladı. Yaman ikinci sınıfta, onun kitaplarını okuyor mesela. Çok akademisyen var bizim tarafta, onlara benzedi herhalde.
- Ne iş yapmalarını istersiniz?
- Ne iş yaparlarsa yapsınlar tutkuyla yapsınlar istiyorum. Ama ayakları da yere bassın. Yani yaptıkları işle hayatlarını idame ettirmeleri gerektiğini de bilsinler, ayakta dursunlar. "ane TV'de olma "
- Şöhretli bir anne ve babaları olduğunu biliyorlar mı?
- Yaman benim kliplerime bakıyor "Anne sen televizyonda olma" diyor.
- Çocuklarınıza ne hediye alırsınız?
- Yaman sekiz yaşında. Okul bitince ona bir telefon hediye ettik. Ama eski model aldık, bir şeyin en yenisini özellikle almıyoruz. Ödüllendirmek için oyuncak almayız biz. Bir arada vakit geçireceğimiz programlar yaparız. En sevdikleri oyun benim küçükken uydurduğum çadır oyunu. Çarşaflardan bir çadır yapıyoruz, o çadırda tamamen hayal gücümüzle bir dünya yaratıyoruz.