Abdulvahap
Ertekin genç bir ebru sanatçısı. Sanat serüveni Mardin Derik İlçesi Çukursu Köyü'nde başlamış. Beş yaşına kadar tek kelime Türkçe bilmeden büyümüş, Türkçeyi de ilkokulda yavaş yavaş öğrenmiş. Okuldaki resim dersi ise onun çizim yeteneğini keşfetmesini sağlamış. Dağın eteğine kurulu okulundan köyüne bakıp resmedermiş doğayı. Çizdikçe mutlu olmuş, mutlu oldukça resme sevgisi artmış. Ailesinin maddi durumu sıkıntılı olsa da babası "Ceketimi satarım, okuturum seni" demiş hep. Diyarbakır Güzel Sanatlar Lisesi'nin yetenek sınavını kazanmış. Lise sona geldiğinde ise hayatının dönüm noktalarından birini yaşamış: "Liseyle birlikte tüm hayatım resim oldu. Son sınıfta ressam İsmail Acar okula gelip bizlere 'En iyi öğrencileri İstanbul'a götüreceğim, orada bir sergi açacağız' demişti. İstanbul'u hayalimizde resmetmemizi istemişti. Hayalimdeki İstanbul'u resmettim. Okulun en iyileri arasına seçildim. Sergi açmak için İstanbul'un yolunu tuttuk. İnanılmaz bir heyecandı. Şehri karış karış gezdik. Benim için İstanbul, sanatın başkentiydi. Müzelerde ressamların birebir tablolarını görmek müthiş bir duyguydu" diyerek İstanbul tutkusunu, sanat aşkını paylaşıyor Ertekin. Mimar Sinan Üniversitesi'ni gezdikten sonra, "Ben İstanbul'da yaşamalıyım, burada okumalıyım! Başka bir şehirde yaşayamam!" demiş kendine. Ailesinin "Resim öğretmenliği oku! Garanti işin olsun!" demesine aldırış dahi etmemiş. Yetenek sınavlarını da kazanmış.
TEK DERDİM SANAT
Büyük bir şehirde yaşamak zorlayıcı olmuş ama sanat aşkı için her sıkıntıya dayanmış: "Mardin'in bir köyünden İstanbul'a gelip bir üniversiteyi kazanmak kolay değildi. Maddi ve kültürel zorluklar yaşadım. Çünkü karşımda yabancı olduğum kocaman bir şehir vardı. Kültürel anlamda iç dünyamda ikilemler yaşadım. İnsanlar çok modern ve herkes çok statik yaşıyordu. 'Bunları yenmem lazım!' dedim kendime. Adapte olmam, alışmam zor oldu. Tek derdim sanattı!" diyor.
EBRU TUTKUNU
Ertekin, üniversitede geleneksel sanatlardan birçok branşta kendini geliştirmiş; hat, minyatür, cilt sanatı ve resim iç içe geçmiş sanatında. Ebru ile tanışması ise Akdeniz Okulları Buluşması projesiyle olmuş: "Dünyaca ünlü ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil ile atölyede ebru yaptım. Ebru bambaşka bir sanattı. Her şeye sil baştan başlamak istedim. Ebru yaptıkça tutkunu oldum. Üniversite seçmeli derste dört aylık bir ebru eğitimi aldım ama yeterli değildi. Çünkü usta-çırak ilişkisi yoktu. Ben de tekne, fırça ve boyalarımı alıp evimi atölyeye çevirdim" diyor. Okuldan Okula Sanat projesi kapsamında İstanbul Fatih'teki ortaokul ve lise öğrencilerine ebru gösterileri yapmaya başlamış. Ardından Yunus Emre Enstitüsü'nün Balkanlarda gerçekleştirdiği Ustadan Çırağa, Türkiye'den Balkanlar'a Sanatın Yolculuğu projesi için teklif almış. Radikal bir karar verip üniversiteyi de geride bırakarak ebru eğitmenliği için yurt dışına gitmiş. Bir yıl boyunca Arnavutluk'taki Tiran ve İşkodra'da 300 öğrenciye ebruyu öğretmiş. Makedonya, Kosova, Karadağ'da da ebru sanatını tanıtmış. Klasik ebru dışında resim ile ebruyu harmanladığı modern eserlere imza atmış. Dubai'deki fuarda da ebru gösterimi yapmış. Gelecekteki hayali İstanbul'da büyük bir atölye açıp geleceğin ebru sanatçılarını yetiştirmek.