Geçen şubat ayında tarihin en büyük banka soygunu gerçekleşti. Bangladeş Merkez Bankası'dan 101 milyon dolar çalındı. Soygun ne tünel kazarak ne de patlayıcı yerleştirilerek gerçekleştirildi. Soyguncuların tek yaptığı bankaların uluslararası para transferi için kullandıkları dijital platform Swift'in giriş kodlarını elde etmek oldu. Bankanın New York Fed'deki hesabında yer alan 101 milyon doları kendi hesaplarına transfer eden suçlular daha sonra bankanın yazılımını değiştirip dijital parmak izlerini silerek kayıplara karıştı.
2015 haziranında ABD Personel Yönetim Ofisi, kuruma ait veri tabanından 21,5 milyon ABD'liye ait sosyal güvenlik numarası, adres ve diğer önemli bilgilerin çalındığını açıkladı.
Ekim 2015'te İngiliz telekom şirketi TalkTalk'un 157 bin müşterisinin kişisel bilgileri, şirketin bilgisayar sistemine zorla girilerek çalındı. Polis bu siber saldırı ile ilgili olarak altı genci tutukladı.
Son iki yıldır dünyanın dört bir yanındaki hastaneler siber saldırıların hedefi oldu. Personel, sabah işe geldiğinde hastanenin bilgisayar sisteminin kilitli olduğunu görüyordu. Siber korsanlar gönderdikleri mesajda kilidi açmak için fidye istiyorlardı. Birçok hastane bu can alıcı sorunu çözmek için fidyeyi Bitcoin ile ödemek zorunda kaldı. Türkiye'de de bu yıl içinde Diyarbakır, Siirt, Tekirdağ ve Kocaeli'ndeki bazı hastaneler siber saldırı girişimine maruz kaldı.
İtalya'da 31 yaşındaki Tiziana Cantone, cinsel ilişki sırasında çekilen videosunun internette yayılmasının ardından intihar etti.
Ünlü bir oyuncunun kızı olan E. Gerçek, sevgilisi M.Ü.'den geçen yıl ayrıldı. İddiaya göre M.Ü. genç kızın cinsel içerikli fotoğraflarını arkadaşı Orhan A.'ya gönderdi. Orhan A. da fotoğrafları genç kıza göndererek, "Eğer bana cinsel içerikli video göndermezsen bu fotoğrafları ve daha fazlasını sosyal medyada yayarım" diyerek şantajda bulundu. E. Gerçek, çaldırdığı sosyal medya hesabından kendisine ait özel fotoğrafların paylaşılması üzerine durumu ailesine anlattı. Olay yargıya taşındı.
Haberimize siber alemde son yıllarda gerçekleşen olaylarla başladık. Aslında en başa dönersek, internetin hayatımıza girdiği 1983 yılının ocak ayından itibaren ilk 10 yıl her şey çok güzeldi. Siber alem cesur, heyecan verici bir dünya vaat ediyordu. Bilgisayar kurtları ve bilim insanlarının keyifli vakit geçirdikleri bir oyun alanıydı. Suçun, istenmeyen e-postaların, ticari faaliyetlerin olmadığı büyülü bir dünyaydı. Güvenlik konusundan kimse endişe etmiyordu. Çünkü kullanıcılar birbirini tanıyor ya da en azından birbirlerinin kurumsal kimliklerini biliyordu. Her konuda tartışma grupları oluşturuluyor, etik kurallar belirleniyor, bir düzenin oluşması için toplumsal normlar üzerinde oynanıyordu. Bu harikalar diyarı tekno-ütopik düşüncelerin de yükselmesine imkan tanıdı. Elektronik Ufuklar Vakfı'nın (EFF) kurucusu John Perry Barlow'un 1996'da yayınladığı Siber Alemin Bağımsızlık Bildirgesi şöyle başlıyordu: "Endüstriyel dünyanın hükümetleri, siz etten ve çelikten yapılmış bitkin devler, ben siber alemden, aklın yeni evinden geliyorum. Geleceğin temsilcisi olarak, geçmişte kalan sizlerden bizi rahat bırakmanızı istiyorum. Aramıza hoş gelmediniz. Bir araya geldiğimiz bu yerde sizin hiçbir hükümranlığınız olamaz."
PARALEL İKİ EVRENDİ
1983-1993 arasında sanal dünya ve fiziksel dünya birbirlerine paralel iki evrendi. Çakışmayan, yan yana hayatlarına devam eden... Ancak fiziksel dünyadaki vatandaşların çoğunluğunun sanal dünyayla ilgili en ufak bir fikri yoktu. Ama 1993 yılından itibaren durum değişmeye başladı. İnternet sunucularının ortak ağı www (World Wide Web) insanların "İnternet nedir?" sorusuna yanıt verdi. Ardından tarayıcılar, internet sağlayıcılar oyuna dahil oldu. Kullanıcıların sayısı arttı. Paralel iki dünya birbirine girerken bizler de kendimizi karma bir network'ün içinde buluverdik. İnternet, artık kullanıcılarına yani sıradan vatandaşlara daha önce sadece zengin ve güçlü olanların sahip olduğu imtiyazları sunuyor.
BİZİ KİMLER İZLİYOR?
Wikipedia gibi dev bir ansiklopediye sadece bir tıkla ulaşabiliyoruz. Google, insanlığın hafızası görevini görüyor. Skype ve Facetime gibi servisler ayrı kalan aileler, eş dost için uzakları yakınlaştırıyor. Ancak bu dev ağa girip yaptığımız her şey bir taraftan da siber aleme hakim olan devletler ve büyük şirketler tarafından izleniyor. (Bu işin ticari tarafını merak ettiyseniz Ghostery adlı uygulamayı indirerek internette sörf yaparken sizi kimlerin izlediğini görebilirsiniz.) Ayrıca internet kullanıcıları olarak hepimiz artık kimlik hırsızlarının, istenmeyen e-posta göndericilerinin, sahtekarların, kötü yazılımların, e-dolandırıcıların hedefindeyiz. Şirketlerin ve hükümetlerin veritabanları rutin olarak hack'leniyor ve kişisel bilgiler, kredi kartı numaraları, banka hesap bilgileri çalınıyor. Çalınan bu bilgilerin alışverişinin gerçekleştiği yer ise dark web yeri derin internet olarak biliniyor. Sadece devlet kurumları ve şirketler değil hastaneler bile siber dünyada şantaja maruz kalıyor. Bilgisayar sistemleri çökertiliyor, tekrar eski haline dönmesi karşılığında da fidye isteniyor. Özetle 1983 yılında cesur bir dünya vaat eden internet artık bizi dehşete düşürüyor, korkutuyor. Sosyal tarihçilere göre ise içinde bulunduğumuz yeni bir durum değil. Dünya her zaman böyleydi. Tek farkı artık bu durumu küresel düzeyde, yedi gün 24 saat tecrübe ediyor olmamız. Teknoloji sitesi Ars Technica'nın IT editörü Sean Gallegher, internetin günümüzdeki durumunu 1970'lerin New York'una benzetiyor: "Durum kötü görünüyordu. Şehir yönetimi iflas etmiş, kargaşa önüne geçilemez bir seviyeye gelmiş, suç oranı yükselmişti. Ama yine de insanlar her gün şehre gelmeye devam etti. Çünkü her şey orada olup bitiyordu."
70'LERİN NEW YORK'U GİBİ
İnterneti günümüz Somali'sine benzetenler de var. Hükümetin zayıf ve etkisiz kaldığı, sınırlarını korumada yetersiz davrandığı, kamu hizmetinin yapılamadığı, suçun ve yolsuzluğun yayıldığı başarısız bir yönetim... Aslında ne New York ne de Somali sanal dünyayı anlatmak için yeterli kalıyor. New York metaforu yerinde gibi görünse de ortada bu tezi zayıflatan bir durum var. O da New York'un artık suçtan temizlendiği ve yönetimin yeniden kurulduğu gerçeği. Bu tür bir temizliği internet için öngörmek uzmanlara göre çok da mümkün değil. Somali örneğini zayıflatan ise internetin tek bir elden yönetilmiyor olduğu gerçeği... İşte bu yüzden siber alemde geleceğin nasıl şekilleneceği günümüzün en büyük tartışma konularından biri.
Ülkeler, şirketler devreye girebilir
Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi İsmail Hakkı Polat'a göre internet hâlâ emekleme döneminde. Önümüzdeki dönemde üçüncü boyutun, sanal gerçeklik olgusunun devreye girmesiyle ekran boyutundan çıkıp bütün duyularımıza hitap eden bir forma bürünecek. Polat, internetin geleceği ile ilgili en önemli parametrelerden birinin bu konudaki bilinçlenme olduğunu söylüyor. Bu ortamı anlamaya, bu ortamda bilinçli davranmaya, bu ortama çeşitli normlar, standartlar getirmeye yönelik medya okuryazarlığının önemine değinen Polat, "Bir toplum ne kadar bilinçli olursa bu dünya o kadar güzel olur. Bu fiziksel dünyada da böyledir siber dünyada da. Siber dünyanın dinamiklerini öğrenmek bir kat daha zor tabii. O yüzden bu ideal ortamın oluşması aslında en zor olanı" diyor. İnternette kaosun hakim olduğuna dikkat çeken Polat bu konudaki açıklamalarını şöyle sürdürüyor: "Düzenin gelmesi toplum yoluyla olmadığında devreye ülke yöneticileri, şirketler girebiliyor. Şirketler deyince de ilk akla gelen Silikon Vadisi şirketleri oluyor. Ülkeler ve şirketler işbirliği de yapabiliyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi güçlü bir olasılık. Tabii ülkeler, toplumlar internetteki ortamı mevcut düzenlerine uydurmak isteyecektir. Bu yüzden homojen değil heterojen bir siber dünyadan bahsediyoruz." Parçalı, lokal internetlerin oluşmasının da mümkün olduğunu anlatan Polat'a göre en kötü senaryo ise kaosun devam etmesi ve terör örgütlerinin internetteki ortamdan beslenip kaosu daha da artırması şeklinde. Nefret söylemlerinin artması, bankaların kasalarının boşaltılması gibi istikrarsızlığı artıran unsurlar da bu senaryoda etkisini artırabilir.
5 senaryo
ABD'li düşünce kuruluşu Atlantic Council'ın analisti Jason Healey'ye göre internetin geleceğine ilişkin beş senaryo öne çıkıyor. Bunlar şöyle:
Statüko: Var olan durum devam edecek: Suçlular, milyon dolarlık soygunlar gerçekleştirmeye, insanların kişisel bilgilerini çalmaya, gizli askeri ve endüstriyel bilgileri karanlık ellere teslim etmeye devam etse de siber alem iş yapmak ve başkalarıyla iletişim kurmak için genel olarak güvenli bir ortam sunuyor.
Çatışma alanı: Son dönemde tanık olunan askerileştirmeye dayanarak yapılan tahmine göre siber savaşların olağan görüleceği bir dünya haline gelecek.
Siber Balkanlar: Siber alem derebeylikler gibi bölünecek. Tek bir internet olmayacak. Ulusal birçok internet olacak.
Harikalar diyarı: Çatışmaların, suçun, casusluğun ender görüldüğü çok güvenli bir ortam haline gelecek.
Sanal mahşer yeri: Kuralların olmadığı, görevlilerin yetkilerini kullanamadığı, çatışmaların yaşandığı bir kaos ortamına dönüşecek.