Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Acayip bir deneyim

Deneyimliyoruz! Gastronomi âleminin en moda tabiri bu. En eğreti durmadığı yer de Can Oba olsa gerek. Bu absürt mekândaki lezzetler, ortam, servis, her şeyin bir aradalığı, ilginç bir tecrübe...

3 ŞUBAT SALI

Can Oba'yı Nabokov anlatsa keşke!
Prestijli yemek programlarında da iddialı restoranlarda da karşımıza çıkan ilk lokma bu artık: Deneyimlemek.
Yemeği kesmiyor, çiğnemiyor, yemiyor, yutmuyoruz neredeyse. Varsa yoksa deneyimliyoruz.
Michelin'liler, gece uykuya yıldız hayaliyle dalanlar, afili kap kacakta tadım menüsü sunmayı kâfi sananlar, hepsi bizi deneyime davette.
Peki unutulmayacak hakiki bir tecrübe olması için yemeğin, ne gerekiyor? Dildamak tatmini şart evvela.
Ama ortamın, servisin, belki aşçının belki müşterilerin, mekânın bir hikâyesi de olması lazım. O yüzden, deneyim diye Can Oba'ya derim!
Yeme içme meraklıları mutlaka duydu adını. Harcıâlem yemek üssü olan Sirkeci Hocapaşa'da, Kasap Osman'ın karşı köşesinde, ufacık bir yerdi. Camekândaki bulaşık enstalasyonundan, kara tahtada Adana/Urfa'yla portakallı levreğin alt altalığından ürkmeyip de içeri girene sürpriz vardı.
Can Oba 20 küsur yıl yurtdışında çok iyi restoranlarda çalışmıştı. Alman disiplini ve Fransız tekniği, içine yer etmişti. Hazırladığı tabakların çoğu resimdi, malzemeler hassasiyetle seçilmişti, sonuç zevkten hazza sürükler nitelikteydi.
Normal şartlarda cephede görmeye alıştığımız Çınar Oskay'la Sebati Karakurt, iki hafta üst üste Vedat Milor, tuhaf biçimde Tripadvisor derken, şan şöhret yürüdü, Instagram çıldırdı.
Can Oba, yer bulunamamasıyla da efsane oldu.
Şu anda sayısız ortaklık teklifi aldığına dair söylentiler dolaşıyor. Doğrudur.
Ve bir yandan isabetli olur ortaklık, zira Can Oba işletmeciliği değil mutfağı iyi bilen biri. Ama öbür taraftan da işte oradaki yemeği benzersiz bir tecrübeye dönüştüren, tam da halihazırdaki tezatlar toplamı.
Geçen hafta dört kişi akşam yemeğine gittik ve huzurevi günlerimizde bile konuşacağımız kadar malzeme topladık!
Lezzet ortalamanın fersah fersah üstündeydi bir kere. Çorbalardan deniz yaratıklı olanın tablomsu hali, patatesin pastırmaya sarılı hurması, hardalın elma kırpıkları en baştan masayı tavladı. Kestane çorbam, tatlı şefkati ve üstüne gezdirilen trüf yağıyla enfesti.
Ispanak yatağında ıstakoz soslu deniz tarağı, tekrar geldiğimizde oybirliğiyle tereddütsüz söyleyeceğimiz eleman oldu.
Ördeğimin pamukluğu da, üstündeki vişne bahçesiyle uyumu da takdire şayandı.
Greyfurtlu tiramisu, zor bir rakip olan orman meyveli çikolatalı musun önüne bile geçiyordu.
Fakat akşamı eşsiz bir deneyim olarak yaşamamız, sadece yediklerimizden değil. Ortam öylesine gerçeküstüydü ki, tarife sıfatlarımın yetmemesinden korkarım.
Keşke Nabokov'u filan yardıma çağırma imkânı olsa betimlemeler için...
İçerinin hap kadarlığından bile rol çalan, salaş demenin kifayetsiz kalacağı taşra dekorasyonu... Kasaba lokantalarında rastlanan paketli çatal bıçak, plastik peçetelik... Duvar rafına dizili pet şişe suları... İnce bellide ara çayı...
Ertesi gün komik biçimde dördüyle de Nişantaşı'nda karşılaştığımız masanın, kapıdan girdiği anda "Ne! Burası mı!" diye çınlayan elebaşısı, akşam boyu kaşmir paltosunun önünü bile açmayıp tek kelime etmeyen gergini...
Tamamının toplamı, çok absürt, çok ilginç, çok acayipti.
Laf olsun diye değil, hakikaten şahane bir deneyimdi.
Can Oba gayet donanımlı ve çalışkan biri... Son derece de sempatik bir adam.
Hoşsohbet. Lyon'daki gastronomi yarışması Bocuse d'Or'dan yeni dönmüştü o akşam. Telefonundaki fotoğrafları gösterirkenki ve yanında getirdiği birkaç kilo geyik etini anlatırkenki heyecanı ve hevesi bize de geçti.
İnsan onun iyi olmasını istiyor. Ama bu yemekleri daha pahalılanmadan yemek de istiyor tabii! O yüzden bilmiyorum artık; ortaklı ve havalı mı, yalnız ama hikâyeli mi?..

4 ŞUBAT ÇARŞAMBA


Yeni yemek fenomeni: Mukbang
Yemeğinizi evde webcam önünde yiyip binlerce insanın sizi izlemesine izin verecek ve bu sayede para kazanacaksınız. Var mı böyle bir şey? Var. Güney Kore'de. Hatta bu fenomene bir isim de verilmiş: 'Mukbang'. Kore dilinde yemek demek olan 'muk-ja' ile yayınlamak anlamına gelen 'bang-song' kelimelerinden türetilmiş! Seul'deki Lee Chang-yun bu işi yapıyormuş. Her gece online yemek yiyormuş. Özellikle şapırdata höpürdete, tam bir performans şeklinde. Şovunu sevdiyse 'yıldız baloncukları' yollayan binlerce seyircisi varmış. Ona ve yayın yaptığı internet televizyonu kanalına para demek bu. BBC hesap etmiş; her öğünde birkaç yüz dolar geliyormuş. Toplumun, yemek alışkanlıklarının, televizyonun, röntgenciliğin, hepsinin birbiriyle ilişkisinin... Sonu hayrolsun!

5 ŞUBAT PERŞEMBE


Yaklaşıyor yine kalpli sütlaç!
Kırmızı masa örtüsü, peçete, mum, gül... Mutlak şart: Çilek... Kalp çeklinde çikolata, pasta, sahanda yumurta, pizza... Demin gördüm: Pizzanın üstüne dizilmiş kalp biçimi sucuk dilimleri! Geçen yıllardan aklımızda kalan: Kaşar peynir! Bu yıl yine tekrarlanan: Yanığı kalp şeklinde fırın sütlaç! Evet, anladınız, eli kulağında. Binbir türlü kasık otel restoranının yolladığı sözde romantik akşam programlarıyla, mercimeği fırına vermeyi bir deyim olmaktan çıkaran ikili yemek atölyeleriyle geliyor. Allah sevgilisi olmayanlara sabır versin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA