Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Muhteşem Gatsby

Şu an vizyonda filmini izlediğimiz Muhteşem Gatsby iyi yazılmış, çok özen gösterilmiş, çok dikkatli bir mimariyle kurulmuş, yüksek edebiyatın bütün hassasiyetlerine sahip bir romandır ama bal gibi bir melodramdır

Galiba ilk defa üniversitenin ilk yıllarında okudum Muhteşem Gatsby'yi. O yıllarda, Faulkner gibiler dışında 20. yüzyıl Amerikan klasiklerine pek yüz vermiyordum.
Sonra bir gün, Sartre'ın "Amerikan romanı 20. yüzyılın en iyi romanıdır," gibilerinden bir sözüne rastlayınca, onu da okumaya karar verdim. Kitabı sevemedim. Aradan uzun bir süre geçti.
Bu defa Türkçesine yöneldim. Can Yücel'in, geçenlerde Fatih Özgüven'in her zamanki gibi çok kuvvetli bir tespitiyle işaret ettiği çevirisini okudum.
Kitap değil ama Can Baba her çevirisinde olduğu gibi bu defa da beni kendisine hayran etti. En nihayet birkaç sene önce bir ağustos ayında, uzun bir hastalıktan evde yatarken okuyayım dedim. Çünkü, hayatlarındaki en önemli romanın hangisi olduğu sorulan, çok değer verdiğim birçok yazar, bu kitabı anıyordu. Ben de o uzun ve sıcak yaz günlerinde, tam da romanda anlatıldığı gibi ağustosun sonbahara döndüğü günlerde, bu kısa romanı okudum bitirdim. Hala en sevdiğim, önemsediğim romanlar arasında değildi.
Ama artık neden insanların onu önemsediğini anlıyordum.
Şimdi sinemalarda gösterilen 3D versiyonu gördükten sonra, büsbütün emin olarak belirteyim, Muhteşem Gatsby iyi yazılmış, çok özen gösterilmiş, çok dikkatli bir mimariyle kurulmuş, yüksek edebiyatın bütün hassasiyetlerine sahip bir romandır ama bal gibi bir melodramdır. Bizim Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, kısmen Esat Mahmut romanlarının konu, karakter ve izlek olarak bu romanın melodramatik yapısından hiçbir farkı yoktur. Ama bu benzerlik, melodram denen anlatının yapısal özelliklerinden kaynaklanıyor. Umarsız, bitmeyen bir aşk var; iyi adamlar var, kötü adamlar var. Gene bizim romanlarda da görülen yoksulların ve kötü sanılanların iyi, zenginlerin kötü olması gibi bir 'koşul' var romanda. Zenginler acımasızdır, bencildir. O kötü denen, hayatını, Gatsby gibi, yeraltı ilişkileriyle ve suç dünyasında kazanmış insanlar ise iyidir. Çoğu Amerikalının kahramanı olan kitabın 'anlatıcısı' Nick Carraway romanın bir yerinde haykırır o zenginlere: "Topunuz Gatsby'nin kesip attığı tırnağı etmezsiniz."
Bu mudur bu romanı 'büyük Amerikan romanı' (great American novel) yapan? Muhtemelen evet. Amerikan püritenizmi suça, ahlak dışılığa kapalıdır.
Ama roman 'Amerikan rüyasının' her bir karesini içerir. Yoksulluktan gelmiş, hırsıyla ve 'umutlu olmak yetisiyle' donanmış, hayallerine güvenen ve onların peşinden giden, kendisine inanan o kişiyle, yani Gatsby'yle kendisini özdeşleştirir okur. Gatsby'nin insanlara çekici gelen başka bir özelliği daha vardır, "Sen hep yanımdaydın," der, yitirip bulduğu Daisy'ye, "bütün bunları senin için yaptım."
Bu, her şeyi affettirecek bir özelliktir ve insanlar o nedenle bağlanır Gatsby'ye. Yetmez.
Tom Buchanan, Yale'e gitmiştir. Zengindir. Metresleri vardır. Karısını aldatmaktadır. Sonunda da tutar bir çalım atar.
Karısıyla yattığı benzinciyi, güzel kenarın dilberini kendisinin değil Gatsby'nin baştan çıkardığına, onun, arabasıyla çarpıp öldürdüğüne ikna eder. Benzinci de gidip Gatsby'yi vurur. Oysa kadına arabayla vuran Daisy'dir ve Gatsby bu sırrı saklamak, hatta kazayı üstlenmek çabasındadır.
Eh, Amerikan toplumu Gatsby'ye yakınlık duymasın da kime duysun? Muhteşem Gatsby romanı bütün melodramlar ölçüsünde sınıfsaldır. Alt ve orta sınıflar da bu nedenle melodrama sarılır. Fakat, Fitzgerald bu sınıfsallığı çok dikkatle işler, sınıf bilincini kaba saba bir biçimde göstermez. Son otel odası sahnesinde Gatsby sinirlerine hakim olamayıp, oynadığı beyefendi rolünden bir anda sıyrılıp rakibi Buchanan'ın üstüne yumruğuyla yürüyünce, Daisy o anda kendisinden uzaklaşır.
Üstelik, kocası kazayı örtbas edeceğini söyleyince hızla ona meyleder ve Gatsby için perde kapanır.
Fitzgerald bu defa da tüm melodramlardaki zengin kadın kötülüğüne, bencilliğine mim koyar ki, kitlelerin gönlünü çalacak daha kuvvetli bir araç yoktur.
Gene de romanın başka bir özelliği var. Şimdi filmin o çok etkileyici parti sahnelerinde görüldüğü gibi, Amerikan ekonomisinin 1929'da Büyük Çöküntü ile bitecek yıllarına doğru giden Caz Çağı döneminin bütün çılgınlığını yansıtır. Radyolar hayata karışmıştır.
Her yerde caz çalmaktadır. İnsanlar delicesine bir tutkuyla eğlenmektedir.
Kadınlar 'flapper'dır, yani kanat çırpan kuşlar. Etekler kısalmış, saçlar Bob kesimi (bob cut) kısaltılmış, sigara parmak aralarına yerleşmiş, içki bardağı ağızdan, argo dilden düşmez olmuştur.
Herkes, Coco Chanel'in elbiselerine hücum etmektedir. "Otomobil uçar gider," denmektedir. Kısacası, 'haykıran 20'ler' (roring twenties) sokakta, evlerde, salonlarda patlamıştır. O arada da unutmayalım ki, içki yasağı vardır.
Hayat yeraltıyla iç içedir.
Zavallı Fitzgerald bir başyapıt yazmak istemiştir. Yazmıştır da. Fakat ne yazık ki, hayattayken kitap pek kötü satmıştır. 20 bin falan... Oysa bugüne kadar 25 milyon satılmış. Yılda, tüm dünyada 500 bin adet satıyor bugün.
Kim bilir, belki de yeni bir Caz Çağı'ndan geçtiğimiz içindir...
Bakalım '3D' nesli ne diyecek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA