Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Türk sanatı almalı mı?..

Yabancı sanat alınacaktır, alınmalıdır. O da Türkiye'nin kültürel birikimidir. Ama bu yerli sanatı reddetmek anlamına gelmez. Sadece koleksiyonerlerin bilinçlerini, eğitimlerini, kültürlerini artırıp nereye, kime yatırım yapacaklarını bilmelerini gerektirir

Beklenen tartışma patladı. Görsel sanatlar dünyamız, Türk koleksiyonerlerin Batı yapıtlarını satın almasını sorguluyor bugünlerde.
Geçen hafta bu konuda Bedri Baykam'ın düzenlediği bir panele katılıp görüşlerimi dile getirmiştim ki, baktım 5 Aralık Cumartesi günü Sabah'ın ekinde Burcu Aldinç üç galericiyle bu konuyu görüşmüş. Bu gelişmeye karşı olanlar da var, yandaş olanlar da. Ben kendi görüşlerimi yazayım.
Kaçınılmaz bir oluşumdu, son biriki yılda ortaya çıktı. Kaçınılmazdı; çünkü küresel bir dünyada yaşıyoruz. Kapalı ekonomilerin devri çoktan bitti. Türkiye, hiç ummadığınız küçük kasabalarından bile, yeni iletişim araçlarıyla dünyaya bağlanıyor, farklı ülkelerle ticaret yapıyor.
Bu yeni düzenin, sonuçlarıyla, İstanbul gibi dünyanın artık en önemli finans ve yatırım merkezlerinden birinde etkili olmaması düşünülemezdi.
Kaldı ki, son 10 yılda sanat dünyasında önümüze çıkan yenilikler de bu oluşumun bir sonucuydu. Önce galeri piyasası gelişti. Yeni bir kuşak geldi, yeni bir sanatçı kuşağını tanıttı. Derken onu yeni bir koleksiyoner kuşağı izledi.
Dünyadaki, o arada da Türkiye'deki para hacminin artışına koşut olarak, yurt dışına gidip gelen bu insanlar, gittikleri yerlerde, işbirliği yaptıkları kurumlarda sanata yatırım yapıldığını gördüler. Aynı şeyi Türkiye'de yapmayı denediler.
Nitekim, 2005 sonrası bu alana girenler daha önceki dönem yapıtlarıyla değil, bahsettiğim yeni kuşak sanatçılarla daha fazla ilgilendi.
Henüz tam bir temellenmenin olduğundan söz edemiyorsak da, yeni bir kuşağın ağırlığını piyasaya koyduğunu bilmek gerekir.

FUARLAR DEVREYE GİRDİ

Derken, fuarlar devreye girdi. Hem Türk koleksiyoneri yurt dışı fuarlara gitti hem Türkiye'de kurulan fuarlar yurt dışından yabancı koleksiyoner getirdi. Bu etkileşim içinde kaçınılmaz bir şekilde fiyat karşılaştırmaları yapan ve son derecede duyarlı olan sermaye kendisine yeni yönelimler aramaya başladı. Bu yabancı resme yatırım yapmak, yabancı sanatçıların yapıtlarını almaktı.
İlk neden fiyatlar arasındaki denge veya dengesizlikti. İyi kötü aynı fiyata alınabilecek bir Türk sanatçının yapıtına mukabil aynı paraya bir yabancı sanatçı alınabiliyordu. Bizimkilerin yurt dışı piyasası daha kuşkulu olmasına karşılık diğerlerini koleksiyoner dilediği an paraya çevirebiliyordu.
İkincisi,
büyük koleksiyonerler kurumsal yatırıma yöneldiler. Kendi adlarına müze kurmaya başladılar. Sadece yerli yapıttan müteşekkil müze olamayacaktı. Onlar da yabancı resim almaya başladılar.
Üçüncüsü, zevk bakımından kendilerini geliştirdiler, eğittiler. 'Gecikmiş' eski Türk resmine karşılık daha diri ve özgün bir kaynağa yöneldiler.
Bütün bunlar koleksiyonerin kültürel ve mali nedenlerle kendisine daha sağlam bir dayanak aramasının sonucuydu. Dediğim gibi, olacaktı, oldu.
Buradaki mesele yerli sanatın nerede terk edileceği, ne ölçüde reddedileceği meselesidir.
Hemen belirteyim, Osmanlı'da ve 1980'lere kadar Türkiye'de üretilmiş sanatın en önemli kısıtlaması 'anakronik' olmasıdır. Yani, 1950'de bile Empresyonist resim yapmasıdır sanatçıların sorunu. Bu resmi evrensel bir plana taşımak olanaksızdır. Ama onun da kültürel, kendi bilinç tarihimize ait bir katkısı var.

EVRENSEL DEĞERİ VAR MI?

Oysa bugün yapılan sanat, çağdaş/ güncel sanat kılı kılına evrensel bir sanattır. Yeri geldiğinde içerdiği kültürel katmanlar ve doku nedeniyle Batı merkezlerinde üretilen sanatın önündedir. O bakımdan bu sanatın elbette bir evrensel değeri vardır.
Mesele onu kullanmak, hak ettiği değeri ona uluslararası piyasada kazandırmaktır. Bu da koleksiyonerle olur. Sadece güncel Türk sanatçısı alan, biriktiren çok değerli, kültür düzeyi çok yüksek, uluslararası ilişkileri çok güçlü koleksiyonerler tanıyorum.
Onların bu katkısı hayati derecede önemlidir. Çağdaş/güncel sanat müzelerinin kurulması, onların bu sanatı sergilemesi şarttır. O zaman işin doğası, dokusu değişecektir.
Evrensel önemde genç kuşak küratörlerimiz var. Onların açtıkları sergilerde gösterecekleri güncel sanatımız gene ek olanaklar sağlayacaktır.
İşin özü şudur: yabancı sanat alınacaktır, alınmalıdır. O da Türkiye'nin kültürel birikimidir. Sadece kendi mememizin sütünü emerek daha fazla ilerleyemeyiz. Türkiye evrensel isimleri koleksiyonlarına kazandırdığında evrensel bir kültür odağı olacaktır.
Ama bu yerli sanatı reddetmek anlamına gelmez. Sadece koleksiyonerlerin bilinçlerini, eğitimlerini, kültürlerini artırıp nereye, kime yatırım yapacaklarını bilmelerini gerektirir. Doğru seçimle oluşturulmuş güncel sanat koleksiyonu da evrenseldir.
Geriye iki şey kalır. Birincisi fiyat politikasıdır. Bir 'art bubble/sanat baloncuğu' içinde aşırı derecede şişmiş fiyatlardan elbette söz etmek gerekir.
Onun gerektirdiği bir 'düzeltme' zaten yaşanıyor. Daha da yaşanmalı. İkincisi, yerlilik/ulusallık gibi tekerlemeleri bir yana bırakıp Türkiye'deki sanatçı da evrensel olmanın yollarını bulmalıdır.
Galeri-küratör-fuar-koleksiyoner dörtgeni önemlidir. Buna bizde hiç olmayan eleştirmen boyutunu katalım. Uluslararası müzayedeleri, sergileri kullanalım. O zaman sadece Türkiye'deki koleksiyoner değil yabancı koleksiyoner de bu sanata yönelecektir.
Bütün bunlarla birlikte, bu anlamsız çekişmeyi bir yana bırakıp konuya sanat optiğinden bakmayalım mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA