Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜLENT TİMURLENK

Euro 2016’dan aklımızda kalanlar

Biz bitti demeden bitti. İspanya yine üzdü. İngiltere yine güldürdü. İzlanda şapka çıkarttırdı. Almanlar da kaybedermiş, ev sahibi olmak kupa için yetmezmiş, Ronaldo da ağlarmış, Portekiz de hep fado dinlemezmiş’li bir Euro 2016’dan aklımızda kalanlar

Almanya: İki yıl önce yarı finalde ev sahibi Brezilya'yı devirip finalde de Messi'li Arjantin'i yıkarak Dünya Kupası'nı alan Almanlar, Euro 2016'da küçük dev adam Lahm'ı da aradılar Mario Gomez sakatlanınca, Klose'yi de.
Mesut'un aklıyla geldiler, elleri boş döndüler.
Bale: Ada'nın dört milli takımından biri yarı finale çıkacak deseler çoğunluk "İngiltere" derdi ama Gareth Bale önderliğinde Galler, kıta Avrupası'na en yakın pas futbolunu, Premier Lig'in süratiyle birleştirdi. Bale, yarı finalde takımın en iyisi Aaron Ramsey'i aradı.
Onun yokluğu Portekiz'in önünü açtı.
Conte: Son yıllarda kimse onun kadar iyi taktisyen değil, bunu Juventus'ta kanıtlamıştı, İtalya'yı da 3-5-2 ile taş gibi takım yaptı ama Çizme final yolunda eski jenerasyonunun kaliteli ayaklarını aradı. Üçlü defans tercihi bu sezon Conte'nin çok taklitlerini yaratacak.
Del Bosque: İki kupanın ardından Brezilya'dan eli boş döndüğünde tercihleri çok tartışılmıştı.
Kendisi olmak yerine kötü bir Guardiola kopyası olmayı tercih etti taktik tabelasında. Atletico Madrid'li oyunculara sırt çevirdi. Evladı Casillas'ı bile sonunda isyan ettirdi. Yorgundu, kenara çekilmenin doğru olduğuna karar verdi.
Eder: Portekiz, turnuvaya gelirken atanı olmayan, tutanı da varsa olan bir takımdı çoğunluk için.
Kulüp kariyeri yokuş aşağı giden, grup maçlarında fasulyeden oynayan Eder, her babayiğidin atamayacağı bir golle Portekiz'e ilk kupasını kazandırdı ve halk kahramanı olmayı hak etti.
Futbol: 16 takımdan 24 takıma çıkan Avrupa Şampiyonası'nda gözler iyi futbolu çok aradı ama Macaristan-Portekiz ve Belçika-Galler maçları dışında "Ne maçtı" denilecek bir 90 dakikaya rastlanmadı. Sağlam defanslar, iyi kaleciler ama kayıp ilanı vermiş forvetler ve 10 numaralarla son düdüğe geldik.
Griezzman: Rooney'in en iyi günlerini de anımsatıyor, Raul'un ceza sahası içindeki fırsatçılığını da. Fransa finale giderse gol kralı olurdu ama o unvan başı önde soyunma odasına gitmesine engel olamadı. Atletico Madrid ile iki sezonun ardından bir zamanlar Torres, Falcao gibi şimdi o dünyanın en iyi iki-üç golcüsünden biri.
Holigan: Terör tehdidi zaten yeteri kadar sinir bozucuyken, başta Ruslar ve İngilizler olmak üzere holiganlar Fransızlara grup aşamasında kan kusturdu. Masum taraftarlara saldırılar, kırılan sandalyeler, masalar... Önce Ruslar ardından İngilizler valiz topladı da Fransız polisi derin bir oh çekti.
Hırvat tribünü de kendi elleriyle milli takımlarını yaktılar.
İzlanda: Ülkenin yüzde 5'i tribünlerde milli takımlarını destekliyordu. Bu bizim için bir Avrupa deplasmanında dört milyon demek! Küçük ülkeden çıkan büyük yürekli adamlar, futbol eğitimi neymiş, basamaklar nasıl atlanırmış, takım nasıl olunurmuş dersini verdiler tüm dünyaya. Renk katar deniyordu, rengin kendisi oldular.
Mor: Bize her köşesi ayrı hüsran Euro 2016'dan geriye kalan genç Emre Mor oldu. Hazırlık maçlarında yarattığı heyecan, turnuva başlarken Borussia Dortmund'a attığı imza... Son yılların en heyecan veren Türk futbolcusu bizim mut ışığı oldu.
Ona 2018 elemelerinde çok ihtiyacımız olacak.
Negatif enerji: Takım olmayı başarmak bunu ülkesine hissettirebilmek ve o enerjiye sırtını dayayabilmek. 2008'de ne yaptıysak sekiz yıl sonra tam tersini yaptık. "Benim primim seninkinden neden düşük?", "Ben seneye hangi takımda oynayacağım?" derken biz bitti demeden bitti. Bitirdiler bizi.
Ozan: Orta sahamızda Oğuzhan ve Olcan ile birlikte Ozan. Bir adam saçını düzeltti, golü yedik diye futbol eleştirisi mi olur! Rakip takımdan tek futbolcuyu tanımayan, kıta futboluna uzak olanlar için Ozan'ın saçı iyi magazindi.
Oyunu okumadan, oyun anlatanlar da gruptan çıkamadı.
Portekiz: 12 yıl önce evinde kaybetmenin ne olduğunu en iyi bilenler, ev sahibine aynı duyguyu tattırdılar. Kaleci Patricio üç direk arasında coştu, Pepe hayatının futbolunu oynadı. Nani kendisine burun kıvıranlara selam çaktı. Az nüfuslu büyük futbol ülkesi yıllardır döktüğü emeklerin karşılığını aldı.
Ronaldo: Haziran ayının son haftasında ezeli rakibi Messi penaltı kaçırıp takımı Arjantin yine finalde kaybederken gözyaşlarına boğulmuştu. Finalde daha 10 dakika olmadan sakatlandığında ağladı, ağlattı ama 2008'de Moskova'da Şampiyonlar Ligi finalinde olduğu gibi sonunda gülen adam oldu.
Saha: Fransızlar, başta Marsilya olmak üzere saha zeminleriyle sınıfta kaldı. Sadece kötü sahalar değil sokaklar da turnuvanın havasına giremedi.
Türkiye: Kimsenin kimseden hesap sormadığı, iyi futbol için sadece yeteneğin değil güçlü fizik ve göbeksiz futbolculara da ihtiyaç olduğunu, her kayıpta çalışanların kazançlarını sorgulamadığımız, ısmarlama kara portreler yazacağız derken teknik direktörüne iftiralar atılmayan bir Türkiye, 2018 Dünya Kupası'na gidebilir.
İsimlerin değil fikirlerin önemli olduğu bir milli takımla...
Veda: Euro 2016'nın en heybetli santrforu Zlatan İbrahimovic, milli takıma veda ederken bomba bir transfere imza attı ve Manchester United'ın yolunu tuttu.
Buffon ve Casillas gibi iki efsaneyi bir daha büyük turnuvada birlikte göremeyeceğiz.
Zaza: Juventus'ta dördüncü santrfordu, İtalyan Milli Takımı'nda ise Pelle ile iki tercihten biri. Baggio'nun bile penaltı kaçırdığı yerde Zaza'nın lafı mı olur? Almanya karşısında penaltı noktasına garip koşusuyla akıllarda kaldı. Tatilde internette gezinmeyeceğiz kesin...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA