Rusya'nın Suriye'deki askeri müdahalesinin çok boyutlu bir anlama ve etkiye sahip olduğu söylenebilir. Her ne kadar Moskova'dan yapılan resmi açıklamalarda Rusya'nın askeri operasyonlarının ülkede çatışan radikal grupların tasfiyesine yönelik olduğu belirtilse de, esasında Esed rejimini kısa vadede yıkılmaktan kurtarmayı ve ilerideki diplomatik görüşmeler aşamasında onun pozisyonunu güçlendirmeyi amaçladığı görülmektedir. Rusya iyice köşeye sıkışan Esed'e bir nevi can suyu vermiştir. Şayet kısa vadede muhalif güçler ve IŞİD bertaraf edilemez ve Suriye bölünür ise, Lazkiye çevresinde Rusya destekli bir ülkenin ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu durumda da yine Moskova, Akdeniz'de artık iki askeri üsse sahip olan önemli bir stratejik aktöre dönüşecek. Böylece Putin de, "Batıya pencere açan" I. Petro misali tarihe "Akdeniz'e pencere açan" Rus lider olarak geçebilir. Fakat bölgedeki güç dengesini bir oldu bittiyle ve doğrudan askeri kuvvetle değiştirmeyi amaçlayan bu hamlenin etkisinin sadece bu bölgeyle sınırlı kalacağı düşünülemez. Putin'i bu hamleye iten saiklerin, ülke-içi dinamiklerden neşet ettiği de göz ardı edilmemeli. Aslında Putin, sadece Esed'i değil, kendisini de kurtarmaya çalışıyor Suriye operasyonları ile. Öyle ki, bir buçuk seneden beri Ukrayna'da Kırım'ın işgali ve Donbas bölgesinin istikrarsızlaştırmaya yönelik Moskova'nın başlattığı hamleler, Batılı devletlerin ambargon uygulamasına ve ülkenin bir şekilde izole edilmesine yol açtı. Ukrayna'da ne ileri ne de geri adım atabilen Putin ve çevresi, ülke ekonomisinde de uzun süreceği öngörülen resesyonla birlikte iyice sıkışmıştı. Ülke önümüzdeki yılın bütçesini de yapmakta zorlanmakta zira bütçenin esas girdi kalemleri olan petrol ve doğalgazdan gelen gelirler, önemli ölçüde düştü. 2014'te 420 milyar dolarlık bütçe yapan Rusya, önümüzdeki yıl için ancak 250 milyar dolarlık bir bütçe hazırlayabiliyor. Son bir buçuk senede ülkeden 250 milyar dolar sermaye çıkışı oldu. Kırım ilhak edilirken 700 milyar dolar olan ülke rezervlerinin şu sıralarda 350 milyara kadar eridiği belirtilmekte. Böyle bir durumda ancak yeni dış hamlelerle ülke gündemi değiştirilebilir, ülke içindeki yönetici elit konsolide edilebilir ve ekonomik zorluklar "Batıyla savaştayız" teziyle meşrulaştırılabilir. "Savaş hali"ndeki ülkede mevcut irredentist politikaları eleştirerek -Rus kamuoyunda son dönemde çok moda bir tabir olan- "milli hain" durumuna düşmeyi çok az kişi göze alabilir. Putin iktidarının devam etmesi için yeni dış hamlelere ihtiyaç var. Hasılı, Suriye, Putin'in son hamlesi olmayacaktır.
MUHİTTİN ATAMAN/ SETA ANKARA, GENEL KOORDİNATÖR YARDIMCISI
Türkiye,Suriye'den kaçmak zorunda kalan iki milyonun üzerindeki mülteciye ayrım yapmaksızın kapılarını açtı ve mali imkanlarını zorlayarak şu ana kadar 7,5 milyar dolar civarında para harcadı. Türkiye, yaklaşık beş yıldır bölge ülkelerinden ve Batılı güçlerden mülteciler, Suriye muhalefeti ve Esed rejiminin katliamlarının önüne geçilmesi konularında destek beklemiştir. Ancak, bütün taraflar büyük bir umursamazlıkla Türkiye'yi yalnız bırakmıştır. ABD başta olmak üzere Suriye krizinde lakayt ve mütereddit bir siyaset izleyen Batılı devletler son günlerde Rusya'nın oyun değiştirici hamlesi karşısında şaşkınlık içinde kalmışlardır. Peki Türkiye, Rusya'nın son hamlesi karşısında ne yapmalıdır? Buna verilecek ilk cevap, dost veya düşman hiçbir ülkeye güvenmemesi gerektiğidir. Çünkü bugüne kadar, Türkiye müttefikleri tarafından yalnız bırakılmıştır. Hatta, Batılıların Suriye'deki ılımlı muhaliflere esirgediği destek, Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü PYD'ye verilmiştir. İkincisi, Suriye krizini bir Türk-Rus sorununa dönüştürmemeye dikkat etmelidir. Türkiye ile Rusya arasında ciddi bir karşılıklı bağımlılık söz konusudur. Şimdilik Rusya'nın telafisi imkansız bir davranışı da olmamıştır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler oldukça yoğundur. Özellikle Türkiye'nin kullandığı doğalgazın yarısından fazlasının Rusya'dan temin edildiği unutulmamalıdır. Rusya'dan da iyi bir müşteri olan Türkiye'yi kaybetmeyeceği beklenir. Üçüncüsü, her şeye rağmen Türkiye NATO müttefikleriyle birlikte hareket etmelidir. Her ne kadar NATO üyeleri Türkiye'den farklı beklentiler içinde olsa da, Rusya'nın gücü ancak NATO ittifakı ile dengelenebilir. Batılı ülkelerin Rusya'nın bu hamlesine karşı Türkiye'ye daha yakın durmak zorunda kalacakları söz konusu olabilir. Dördüncüsü, Türkiye Batılı devletlerin de desteğini alarak Suriye'nin kuzeyinde kurmayı düşündüğü güvenli bölge projesini gerçekleştirmelidir. Çünkü Rusya'nın müdahalesi, aynı zamanda muhalif grupların stratejik üstünlük sağlamalarına yardımcı olacak Türkiye'nin bu hamlesini engellemeye dönüktür. Beşincisi, Türkiye Ukrayna'dan sonra Suriye'de de karşı karşıya kalan ABD liderliğindeki Batı ile Rusya ve müttefikleri arasında diplomatik bir kanal açmaya çalışarak hem üstündeki baskıyı hafifletebilir hem de iki taraf arasındaki sıkışmışlıktan kurtulmuş olur.
SERHAN AFACAN / İRAN UZMANI
İran neden Rusya'nın hamlesini destekliyor?
Suriye'deki kargaşa ve devlet terörü başladıktan sonra, takip ettiği politikalar itibariyle en çok tartışılan ülkelerden biri İran oldu. Başlangıçtan bu yana Suriye'de olanları meşru bir rejime karşı girişilen gayrimeşru bir kalkışma olarak gören İran, geçen zaman zarfında yaşanan felaketlerin temel sorumlularından Beşşar Esed'e açıkça arka çıkmaktan geri durmadı. Bunu yaparken Suriye ile aralarında imzalanmış karşılıklı savunma anlaşmalarına istinat eden İran, Suriye'nin içişi olarak addettiği ve devlet terörü hüviyeti kazanan gelişmelere başka ülkelerin müdahil olması fikrini kati surette reddediyordu. Ancak İran bununla eş zamanlı olarak Suriye'deki nüfuz alanını sağlama almak için her yola tevessül etti. Uluslararası camiada Suriye konusunda ortaya çıkan tıkanıklık kronikleştikçe İran bu alanı daha da genişletti ve IŞİD'in ortaya çıkışı İran'ın Suriye politikasını artan bir özgüvenle savunmasının zeminini hazırladı. Yaşanan muazzam trajedilerin ve göç dalgalarının yanı sıra son birkaç yıla Batı'nın Suriye politikası konusundaki umarsızlığı ve etkisizliği, Türkiye'nin IŞİD'in ortaya çıkışı dahil türlü şenaatlerin sorumlusu olarak gördüğü Esed'in geleceğinde yer almadığı bir Suriye'de ısrar etmesi ve Rusya, İran, Irak ve Suriye'nin artan şekilde yakınlaşması damga vurdu. Rusya'nın geçen hafta Suriye'de amacı tartışmalı olan ve başta Türkiye olmak üzere uluslararası toplumdan tepki çeken hava saldırıları karşısında İran herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi bu saldırıların IŞİD ve "diğer terörist" unsurları hedef aldığı konusunda Rusya ile aynı dili konuşuyor. Sanırım İran'ın resmi haber ajansı IRINN'ın Türkiye'nin Rus savaş uçakları tarafından hava sahasının ihlal edilmesinden duyduğu rahatsızlığı aktarış biçimi bu durumu yeterince ortaya koymaktadır: "Türkiye'den başka Amerikan makamları da Suriye'de teröristlerin öldürülüp yok edilmesinden dolayı şiddetli bir öfke içerisindeler ve dün Rusya'nın IŞİD'e karşı gerçek bir mücadele başlatılması konusundaki davetine cevaben ancak IŞID'e karşı başlattığı operasyonu durdurması kaydıyla Rusya ile müzakere edeceklerini ifade ettiler". Geçen gün Afganistan'ın Kunduz eyaletindeki bir hastaneye Amerikan savaş uçakları tarafından gerçekleştirilen ve kaza olduğu ifade edilerek geçiştirilen saldırıya en üst düzeyde Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney kanalıyla tepki gösteren ve sorumluları insan hayatına değer vermemekle itham eden İran, Rus hava saldırılarında masum sivillerin zarar gördüğü yolundaki iddialar karşısında sessiz kalmaya devam ediyor.
MURAT YEŞİLTAŞ DOÇ. DR., SETA GÜVENLİK ARAŞTIRMALARI DİREKTÖRÜ
Amerika Rusya'nın hamlesine nasıl karşılık verecek?
Obama yönetiminin Suriye krizine yönelik politikasını belirleyen üç temel eksen vardı: Mümkün olduğunca askeri müdahaleden kaçınmak, bölgesel aktörler üzerinden krizi yönetmek ve IŞİD ile mücadelede uluslararası bir koalisyonla birlikte ılımlı yerel unsurları kullanarak iç savaşın ortaya çıkardığı radikalleşme ve terörü bitirmek. Ancak Washington yönetimi, krizin derinleşen her safhasında seçici bir stratejik angajmana girerek açık bir politika ortaya koyamadı ve Suriye muhalefeti konusunda oldukça muğlak bir tavır takındı. İlk olarak, askeri müdahale konusundaki çekinceleri zamanla ABD'nin caydırıcılık gücünü zaafa uğrattı. İkinci olarak bölgesel aktörlerle kurmaya çalıştığı rejim karşıtı işleyebilir bir ittifak stratejisini oluşturamadı ve parçalı bir ittifakın ortaya çıkmasına neden oldu. Son olarak da IŞİD ile mücadele için öngördüğü başarıyı elde edemedi ve geçtiğimiz bir yılı aşkın süre içinde IŞİD'in sadece ilerleyişini durdurabildi. Obama her ne kadar geçen haftaki BM konuşmasında Esed'i "zalim bir tiran" olarak nitelendirip Esed'li bir çözüme karşı çıksa da Suriye krizini IŞİD ile mücadeleye indirgemesi nedeniyle özellikle Rusya karşısında zayıf gözüktü. Rusya ise Suriye krizini bir bütün olarak ele aldı ve ana hedefini Esed rejiminin ayakta kalmasını sağlamaya yöneltti ve de Suriye üzerinden oyun kurucu bir inisiyatif almak için hesaplar yaptı. Sonuçta, ABD bir taraftan Suriye krizinde belirleyici bir aktör olmaktan çıkıp inisiyatifi elinden kaçırırken oluşan güç boşluğunu Rusya hava saldırıları başlatarak doldurmuş oldu. Ancak Rusya'nın müdahalesi Washington yönetimi açısından Suriye krizini daha da karmaşık hale getirdi. Yapılan haberlere göre yönetim, Rusya'nın böylesi bir askeri müdahaleyi yapacağını dahi beklemiyordu. Rusya'nın hava saldırılarında IŞİD yerine ABD'ye yakın muhaliflerin kontrol ettiği alanları tercih etmesi, büyük bir askeri ikmal yapması, NATO üyesi Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmesi ve ABD uçaklarıyla karşı karşıya gelmesi ABD'nin de tepkisini çekti. Şimdi Obama yönetimi Suriye krizinin daha da derinleşmesini önlemek için Rusya faktörüyle uğraşmak zorunda. Ancak bunun için hali hazırda ne yapılması gerektiği konusunda da bir kafa karışıklığı söz konusu. Muhtemelen Obama, Rusya'nın rejim karşıtı bazı muhalif grupları hedef almasına da ses çıkartmayarak "radikal temizlik işini" Putin'e havale etmiş gözüküyor.