Galatasaraylı hafızalarda
'yeni açılan statlardaki ilk maçlar' fobisi var. Olimpiyat Stadı'ndaki, gitmenin zor dönmenin imkansız olduğu Olympiakos travması, bir şehir efsanesinin gerçeğe dönüştüğü bugünü bile, bir korkunun gölgesinde bırakıyor. Oysa ne maketler harcandı bugün uğruna, ne hayaller...
Hatta ne evlilikler bitti... Ve dahi ne hayatlar! Günün en popüler ulaşım şekli olan tıkır tıkır (biraz da tıkış tıkış) işleyen metroda, yol boyunca
'güvenliğiniz için zıplamasanız iyi olur sayın yolcular' anonsu eşliğinde stada gelirken stattan içeri girdiğimizde, işte o biten hayatı düşünüyorum...
Yine ilk okul müsameresine benzeyen dans gösterileri ve Ali Sami Yen'deki barkovizyon gösterilerinin arasında fotoğrafını, anonslarda ismini arıyorum Özhan Canaydın'ın, bulamıyorum. Buraya yazmayı, bu stada nasıl bir emek harcadığını bilen biri olarak kendi boynuma borç biliyorum. Daha önce boşken gezdiğimizde herhangi bir modern stattı Türk Telekom Arena. Bugün seyircisiyle daha etkileyici, çok daha görkemli gözüküyor. O görkem, takımlar sahaya çıktığında biraz etkisini kaybediyor.
Ali Sami Yen'den getire getire, oranın etkileyici ateşini, ruhunu değil de son sezonun ateletini, umutsuzluğunu getirmiş takım yanında. Aynı sıkıcı futbol, aynı yaratıcılıktan uzak organizasyonlar, aynı kısır taktik devam ediyor. Evet bu bir hazırlık maçı. Ama bu da yeni bir stat ve yeni bir başlangıç ve beklenti yüksek haliyle! Birkaç hafta önce burada basın turu yaparken başkan Polat,
'Eksiklerimiz olacaktır, bunları stadı kullanmaya başladıkça görecek ve tamamlayacağız' demişti.
En büyük eksiklik, A'dan Z'ye futbol takımı gibi gözüküyor. Tabii burada hikayeleriyle, anılarıyla, kültürüyle nesilden nesile mal olacak bir 'Ali Sami Yen' kültürü başlanması isteniyorsa...