Farklı bir sempatiyle bakmıştık Klopp ve talebelerine. Sadece Türkiye'de değil dünyada da, ezelden Bayern Münih taraftarı olanlar hariç herkes Borussia Dortmund kazansın istiyordu dün akşam...
Hani "Yaşar Usta" deniliyor ya Dortmund'un hocası için...
YAŞAR USTA GADDAR FABRİKATÖRE KARŞI...
İşte bir tarafta Yaşar Usta varsa karşısındaki de olsa olsa, kızı o fakir aileye gelin gitti diye yapmadığını bırakmayan zalim fabrikatör baba Bayern Münih olabilirdi. (Heynckes değil hâşâ)
Ama işte olmadı, finallerin makûs talihli adamı, ilk yarı bittiğinde Guardiola'yı kan ter içinde bırakan Robben son anda sapladı hançeri, mutevazı sarı-siyahlara...
* Maça alışılmış presiyle başladı Dortmund. Defans hattını önde kurdular ve "kontrollü başlayacak" yorumlarının aksine ısırarak başladılar.
* Götze'nin yokluğunda İlkay'ı öne kaydırmak yerine solda Grosskreutz tercihi akıllıcaydı. Zira İlkay "derin oyun kurucu" gibi oynadığı zaman daha yararlı oluyor. Grosskreutz da Lahm'ı takip ederek kanadı kapatmaya yardımcı oluyor.
MULLER BAĞLANTIYI KURAMADI, DORTMUND OYUNU ELE ALDI
*Bayern'de öndeki Müller, Kroos'un yaptığı işi yapamadı. Daha çok bir ikinci forvet gibi oynayıp bağlantı noktası rolünü yürütemedi. Dortmund öne çıkan defans hattıyla onu sıkıştırdı.
Ribbery de Barcelona maçlarından farklı olarak yeterince ortaya devrilmeyip pas alternatifi oluşturmayınca Bayern Münih oyun kuramadı.
* (Pres karşısında) Defansa çok yakın hatta stopere kayan Schweinsteiger ve orta sahanın bodyguardı Martinez top alışverişi yapacak adam bulamadı.
Top Bayern'in ayağına geçtiği anda da sarı-siyahlılar o meşhur "organize şok preslerini" (gegenpressing ya da karşı pres) koyup Bayern'i kolay/çabuk top kaybına zorladılar. İlk 25-30 dakika oyunu kontrol ettiler net pozisyon da buldular.
Fakat bu düzeyde o baskıyı skora yansıtamamanın bedelini pahalıya ödediler.
ROBBEN KOLLARI SIVAYIP GÖREVE SOYUNDU
* Dakikalar geçti, Robben daha merkeze kayarak sık sık Müller ile yer değiştirince işler değişmeye başladı.
Hem "sarılar" da insandı, o yoğun presi bir maç boyu devam ettirmeleri imkânsızdı.
Dortmund'un rüzgârı hız kesti. Robben, önde konuşlanmış Dortmund'da hatlar arası boşluğu sömürmeye başladı.
Bayern vites arttırdı ve oyuna denge geldi hatta Bayern'e döndü. Robben 15 dakikada 3 kere golle burun buruna geldi.
Kalecilerin şovu sayesinde de devre golsüz bitti.
HANGİ ARA BİTTİ BU İLK YARI?
* Sahnedeki oyun o kadar lezzetliydi ki hakem düdüğünü çaldığında herkes saate bakıyordu, "Hangi ara bitti koca devre, daha yeni başlamadı mı" diye...
* Akıllarda ise son dünya kupası ve geçen sezonki Şampiyonlar Ligi'nden sonra bir finalde daha Robben'in "takımını yakma" ısrarı kaldı.
Muhtemelen Guardiola o anlarda başkanı arıyordu "Yarın ilk iş satın şu adamı" diye...
Ama işte o Hollandalı ikinci yarı hem maçın hem de kendi kaderini baştan yazdı. İlk yarı saç baş yoldururken ikinci yarı bir attı bir attırdı, temposuyla ve hatlar arasında volta atarak da Dortmund'u çok hırpaladı.
* İkinci devrenin ilk 16 dakikası Bayern'in kaleyi bulan 3 şutu varken Dortmund'un tek girişimi dahi olmadı.
Götze'nin yokluğunda, yaratıcı, kanatlardaki alanlara sızıp Bayern'i destabilize edecek, Lewandowski'yi rahatlatacak adam sıkıntısı çektiler.
* Penaltı (kırmızı kart da olmalıydı sanki) Dortmund'da panik bacayı sarmadan erken dönüşün müjdecisi oldu. O moralle birkaç dakika daha oyuna hükmettiler ama sonra yorgunluk çöktü ayaklarına.
O anlarda Klopp taze güç göndermeyi akıl edemedi sahaya.
Son dakikada gecenin kahramanı Robben'in becerisiyle attığı gol de bu hatanın cezası oldu.
Futbol böyle bir oyun işte. Bir 45 dakikada kahraman olabiliyor insan.
BİR İNGİLİZ, BİR İTALYAN BİR İSPANYOL VE BİR ALMAN MÜNİH'LE OYNAMIŞ...
* Bayern Münih son 5 Şampiyonlar Ligi maçında ilk kez gol yediği finalden (12'ye 1 averaj) Liverpool'u yakalayarak çıktı (5. şampiyonluk) . Sezon boyunca tartışmasız Avrupa'nın en "donanımlı ve dominant" gücü oldular.
Bir İngiliz bir İtalyan bir İspanyol en sonunda da bir Alman'ı (evet fıkra gibi sahiden) devirip en büyük 4 ligden 4 takımı geçerek kupayı kaldırdılar.
Büyük hoca Heynckes'in şanına yakışır bir veda partisi vermiş oldular.
Ajax-Barcelona geleneğinden gelen "total futbola" biraz kaba kas gücü katarak, kendi çöplüklerinde çok daha agresif, Avrupa'da ise biraz daha kontrollü ve kontra atak opsiyonuna başvurarak, ama her şekilde kompakt kalarak, çok iyi organize olarak Avrupa'nın zirvesine çıktılar.
(Evet, bu arada bir parça Dortmund'dan bir parça Barcelona'dan aşırdılar. Klopp boşa demedi Çinliler gibi herşeyi taklit ediyorlar diye)
Dahası yakın geleceğin yeni "süper gücü" oldular görünen o ki...
ŞIMARIK BAVYERALI PERİ MASALINI BİTİRDİ
Dortmund'un macerasına ise "peri masalı"deniliyordu.
Ve peri masalına son noktayı, şımarık Bavyera'nın para babası, cüretkâr, "iflah olmaz kapitalist" ağası koydu dün akşam.
Zengin fabrikatörün dediği oldu, Yaşar Usta ve ailesine haklı gururun yanında hayal kırıklığı ve gözyaşı kaldı maç sonu...
Bağış Erten maç öncesi yorumunda "Dortmund kazanırsa bu oyun değişir" diyordu...
Olmadı... "Vahşi kapitalizm" romantizme acımadı.
Şimdi geriye iki soru kaldı futbolseverlerin aklında... İki yeni beyin jimnastiği.
1) Guardiola bu takımın üzerine daha ne koyabilir? Heynckes'in maç sonrası bahsettiği "Futbolda Bayern Münih dönemi"ni başlatabilir mi?
2) Süper Kupa'da Guardiola-Mourinho düellosu ne olur?
Ama o zamana kadar, yaşasın yeni kral!..
degerlibulent/twitter.com
