HINCAL ULUÇ
Uluslararası kuruluşlar sporun geleceği açısından 3 şeye acımasız savaş açtılar. 1- Irkçılık, 2- Doping, 3- Şike… Bu savaş iki aşamada yürütülüyor. Birinci aşamada yerel kurumları izliyorlar. Yerel kurumlar onları tatmin edecek bir ceza verirlerse müdahale etmiyorlar. Ama yerel kurumların geçiştirmeye, örtbas etmeye çalıştığını görürlerse bu defa ibret-i alem için çok ağır şekilde üstüne gidiyorlar ve öbür federasyonlara diyorlar ki; 'Bakın iş bize kalırsa affetmeyiz. Bize bırakmadan siz kendiniz sporu temizleyin.' Bunun uygulaması dünyanın her tarafında böyle, sadece Türkiye'ye karşı değil.
Şimdi olaylara bir geri dönüp bakalım. Şike olayları patlak verdiğinde. Zamanın Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe'ye asgari zarar verdirecek bir yol düşündü. Bunun yöntemi; şikeye adı karışanların cezalandırılması, Fenerbahçe'ye de sembolik puan cezaları verilmesiydi, İtalya örneğinde olduğu gibi. İtalya'da önce küme düşmeler verilmişti, sonra cezalar puan silmeye çevrilmişti. Ama Aziz Yıldırım Fenerbahçe'nin başkanlığından silineceğini, piyasadan yok olacağını hisseder etmez önce Mehmet Ali Aydınlar'a savaş açtı ve onun devrilmesini sağladı. Ondan sonra Fenerbahçe'yi kurtarmak için devreye giren, Platini ile görüşen ve UEFA Başkanı'na 'Kişilerin suçları yüzünden kurumlar cezalandırılamaz ilkesini anlattım' diyen Başbakan'a dahi kafa tutarak 'Fenerbahçe demek ben demek. Ben ne yaptıysam Fenerbahçe için yaptım. Benim bütün yaptıklarım Fenerbahçe ile iç içedir. Beni Fenerbahçe'den ayıramazsınız' dedi.