Dünyanın en tanınmış futbol dergilerinden World Soccer, Arsenal'in Türk asıllı Alman futbolcusu Mesut Özil ile yaptığı röportajı, Kasım sayısının kapağına taşıdı.
"Mesut Özil ile Yüz Yüze" başlığı altında verilen söyleşide, İngiliz ekibinin maestrosu, 'Oyun kurma sanatı' anonsu ile tanıtıldı. Real Madrid forması altında dünya yıldızı apoletini takan ve 50 milyon Euro bonservis ücreti karşılığı sezon başı Arsenal'a transfer olan
Mesut Özil'in, "Golü getiren pası vermeyi, gol atmaya tercih ederim" sözünü başlığına çıkaran World Soccer, Türk asıllı futbolcunun oyun kurucu olarak nasıl bir sanat icra ettiğini Özil'in ağzından okurlarına duyurdu. İşte Mesut'un ağzından bir 10 numaranın sırları:
YÜZDE 50-50 KARIŞINCA İYİ OLUYOR
"Almanım ama oyun stilim Türk" açıklamasının hatırlatılması üzerine,
"Ailemden Türk tarafım var. Türkler biraz rahat olur fakat Alman disipliniyle % 50-50 karışınca iyi bir karışım oluyor. 4-4-2 veya 4-2-3-1, mevkiim için pek farkı yok. İki kanat ve bir santrforla oynamayı tercih ediyorum.
Real'de Ronaldo gibi belki de dünyanın en iyi futbolcusu ve Benzema ile oynadığım için şanslıydım. İnsanın işini kolaylaştırıyorlar. Nereye gitmeleri gerektiğini biliyorlar."
ZİDANE BENİ HEP HAYRAN BIRAKTI
"Riqulme ve Sneijder'dan daha gençsin. Bu senin en büyük son 10 numara olduğun anlamına mı geliyor?" sorusu üzerine, "Aslında forvet başladım ama topa fazla dokunmak, topu almak için geride kalmayı sevdim. Hocalarım bunu anladı ve 10 numara olarak mutlu olduğumu gördü. Bunun başka açıklaması var: Zidane. Beni hep hayran bıraktı.
Topu zıplatarak ileri götürmesi, topu ayağına aldığı vakit sakinliği, dünya çapında birşey. Karizmasını kimsede görmedim. Attığı goller unutulamaz. Hareketlerde içgüdünün rolü büyük.
Zidane'ı 1998 Dünya Kupası'nda keşfettim. Oyun konsolunda oynarken Real veya Zidane'ın Fransa takımı olurdum. Onu hareket ederken izlediğimde hemen YouTube'a girer ve 'Zidane' yazardım."
BAŞARIMI 'MAYMUN KAFESİ' GETİRDİ
"Gelsenkirchen'e geri gittiğimde ve 'maymun kafesini' geçtiğimde hatıralar gözümde akıyor" açıklamasının hatırlatılması üzerine, "Okulu saat 2'de bitirir,
'Maymun Kafesi' denilen 5X10 metrelik bir sahada 6'şar kişilik takımlarla futbol oynardık. Top tutmasını öğrenirdik. Çok hızlı düşünmek ve yaratıcı futbol oynamak zorundaydık.
Topu yanlış bir yere atsanız bile top size geri gelirdi çünkü tavanı dahil her yer çevriliydi. Futbol sahasından hiç korkmadık çünkü kendimden büyük ve şişmanlara karşı oynardım. Profesyonel olacağımı o günlerde biliyordum."